ÖĞRETMENLER GÜNÜ,

Öğretmenler ve öğretmenlik konusu geçtiğinde nedense aklıma, bizim kuşağın iyi bildiği Ali Rıza Binboğa’nın ünlü şarkısı gelir:  "Öğretmen kutsaldır, ana gibi..." Aklıma gelen bir diğer isimler de, Türkçe hocamız ve okul müdürümüz Çifteler Köy Enstitüsü mezunu Ahmet İşçi ile eşimin ilkokul öğretmeni Alahattin Selçuk. Uşak merkezde öldürülen Alahattin Selçuk öğretmeni pek bilmesem de Ahmet İşçi’yi iyi tanırdım; Onlar Cumhuriyet Türkiye'sinin yetiştirdiği, gayet disiplinli aydınlık insanlardı. Ahmet İşçi pek gülmeyen, konuşma şekli ve ses tonu daha çok emir ve bilgi veren, uzun boylu, heybetli biriydi. Tabi bu yönleri olan bir öğretmeni hangi öğrenci sever ki? Acı ilaç yazan doktorlarda olduğu gibi, biz de pek sevmezdik kendisini. Öte yandan, onun da kimseye kendini sevdirmek gibi bir derdi olduğunu düşünmüyorum. Onun gibi öğretmenler, aldıkları eğitimin de gereği olarak, karşılaştıkları toplum bireylerini bir adım ileri taşımaya çalışıp, ilişkilerde eğitimini aldıkları toplumu eğitme misyonunundan hiç vazgeçirmişler, onlara ışık olurken en iyi tabirle topluma hep biraz mesafeli olmuşlardır. Böylece, vermek istediklerini öğrenci ve topluma verirken kendilerini de gerekli gereksiz eleştirilerden korumuş oluyorlardı.  Onlar toplum ve öğrencilerle ilişkilerinde de her zaman adil olmaya özen gösterirlerdi.  ​ Tarhana Kardeşliği O yıllarda deli fişek gençlik olarak biz sağ ve solcu öğrenciler, ülkenin geleceği için biraz da birikmiş enerjimizi dışa atmak maksadıyla, okul önündeki futbol sahasında maç yapar gibi aletli-aletsiz kavgalar ederdik. Ahmet İşçi yine bu kavgalardan birinden sonra, gözaltı yapmak için gelecek polislerden önce, geniş müdür odasında bizi topladı. Uzunca bir konuşmadan sonra şunları söyledi : - "Sizler evlerinizde tarhana çorbasına kaşık sallayan insanlarsınız. Babalarınız kahvede birlikte tavla-kâğıt oynar, anneleriniz aynı fırında ekmek pişirir, birbirlerine maya alır verir; siz burada kavga ediyorsunuz. Çabuk sağdan başlayarak herkes birbiriyle tokalaşıp barışsın." Gür ses, çatık kaş, kocaman eller ve beden diliyle itiraz edilemedi tabi ki.  Bir dahaki sefere kadar karşı guruplar olarak yan yana aynı sınıflarda okuyup, aynı koridor ve bahçede zaman geçirdik. Gözaltı için gelen polisler ise yine müdürümüz Ahmet İşçi'nin ikna edici sözleriyle gönderilmişti: "Çocuklar biraz tartışmış, barıştırıp sınıflarına gönderdim. Endişeli bir durum yok. Size de zahmet oldu." Karanlık Bir Dönem ​ Oysa endişeli bir durum olduğu, kısa bir süre sonra hepimizi yasa boğan olayla ortaya çıktı. Ahmet İşçi, okuldan tanıyıp MHP’li olduğunu bildiğimiz bir öğrencisi tarafından, evinin yakınına gece pusu kurularak öldürüldü.    Yalnız o değil; o dönem Uşak merkezde yine pusu kurularak öldürülen, eşimin ilkokul öğretmeni Alahattin hoca da benzer bir şekilde katledildi. ​ O yıllar, ülkenin öğretmenleri ve aydınlık yüzleri birer ikişer pusularda katledildi durdu. Ne gariptir ki, bu benzeri saldırılar, daha sonra açıklandığı gibi 12 Eylül Cuntası'nın gelmesine zemin teşkil etti. Çok geçmeden bu kez de 12 Eylül tüm topluma, özellikle de toplumun aydın önderlerine ve örgütlerine karşı acımasızca baskı ve yok ediş ile sürdü. TÖBDER kapatılırken, tıpkı 1 Mayıs İşçi Bayramı gibi uluslararası alanda 5 Ekim'de kutlanan Öğretmenler Günü'nü uluslararası bağlamından koparmak amacıyla, bu günün yerine 24 Kasım gününü “Öğretmenler Günü” ilan etti. Yani şimdilerde çok kullanılan şekliyle nur topu gibi yerli ve milli bir öğretmenler günümüz oldu. Öte yandan, ceberrut iktidarların kırk-elli yıllık çabalarla bir türlü tamamen bitiremedikleri hiç de azımsanmayacak nitelikli öğretmenler ise sendikaları ile halâ direniyor ve Öğretmenler Günü'nü dünya eğitim emekçileriyle birlikte 5 Ekim’de kutlamaya devam ediyor. Şan olsun ve helal olsun. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü kutlu olsun.      Kemal Karataş / 5 Ekim 2025