Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU
 

TÜRKİYE'NİN YURTDIŞINDAN UZMANLAR GETİRMEYE İHTİYACI MI VAR?

10.06.2023 tarihli Bir Gün gazetesinde çıkan “Merkez Bankası Başkanlığına Hafize Gaye Erkan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in onayıyla atanırken, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'na Kavcıoğlu'nun atanmasının Şimşek'in bilgisi ve onayı dışında atanmış olduğu' haberi gözüme ilişti. Şimşek ile Erkan, Avrupa ve Amerika'da yetişmiş uzmanlarken, Kavcıoğlu'nun 'gölge bakan gibi' oyunda tutulduğundan söz ediliyordu. Bu haber bana Osmanlılar devrinden beri süregelen eski bir devlet uygulamasını veya hastalığı anımsattı. Fransız tarihçi Jean François Solnon, bu uygulamayı kitabından irdelemiştir (Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa, çev. Ali Berktay, s.488-490). Batılılaşma döneminden itibaren, Osmanlı Sultanları, Avrupa'dan yabancı uzmanları çağırırlar, özellikle teknik alanlardakileri istihdam ederlerdi. Yahut, maceracı, servet peşinde koşan Avrupalılar, çağrılmadan, bir şekilde İstanbul'a gelirler ve devletin sorunlarını sadece kendilerinin çözebileceklerine Sultan'ı ikna ederlerdi. Veya, Fransa'da iflas edip, orada hiçbir kredisi alma imkanı kalmadığı için borçlarını ödemek amacıyla Doğu'da zengin bir hami arayan Lamartin gibi uyanıklar, Osmanlı Sultanlarına devletin karşılaştığı askeri, idari, sosyal vs. sorunları çözebilecekleri vaadinde bulunurlardı. Osmanlılar özellikle II. Mahmud'dan itibaren çok sayıda yabancı uzman istihdam etmişlerdi. Bunlar İstanbul'a geldiklerinde eski isimlerini değiştirirler, yerli (Türkçe) bir isim alılardı. Hele biri önceden Sultanın gözüne girmişse, Avrupa'dan 'diğer uzman arkadaşlarını' da çağırtırdı. Bu yöntem, uyanık Avrupalılar için iyi bir geçim kaynağıydı. İstanbul'da Avrupa'da aldıkları maaştan daha fazlasını alırlar, ayrıca Sultan ve üst düzey Osmanlı idarecilerinden itibar da görürlerdi. Eskiden gelenler, yeni gelen 'uzmanları' Sultan'a övmekle başlardı. Zira hem yerlilerle-yabancılar arasında bir kıskançlık, hem de yabancılarla-yabancılar arasında da kıskançlık vardı. Yabancı uzmanlar için en büyük başarı 'mütevazı kalmayı' başarabilmekti. Ancak bunların hepsi de Sultan'ın itibarına mazhar olmazdı. Alt gruptan muhafazakârlar bu tür görevlendirmeleri genellikle kınarlar, onaylamazlar, Şeriatın bu tür uygulamalara izin vermediğinden söz ederlerdi.  Sultanları bu tür uygulamalara iten sebep, Avrupa ile olan ilişkilerdeki 'zaaf veya başarısızlıklardı. Sultan 'onların bilgi ve tecrübesinden' yararlanmayı düşünürdü.  Osmanlı tarihi, Fransız, Alman, İtalyan, 'uzmanlarla' doludur. Ancak çoğunlukta beklenen olmaz, yabancı uzmanlar da suçu 'Türk zihniyetine' bağlarlardı. Neydi, Türk zihniyeti? İlki yabancıların aşağılanması. Türkler başka milletlerden insanların kendilerinden daha üstün olduklarını kabul etseler de, bir Frenk'in, Avrupalıların kendileriyle 'eşit' olduğunu asla kabul etmezlerdi. Üst düzey idareciler, bunların talimatlarına uyabilir ama alttakiler talimatlara kesinlikle uymazlardı. İkincisi, 'yeni adetlere boyun eğme' hiç de hızlı değildi. Verilen talimatlar kulak ardı edilir, Frenk'in kısa sürede başarılı olup Sultan'ın gözüne girmesi hoş karşılanmazdı. Çoğu 'uzman' aslında yalnızlık içindeydi. Türk meslektaşlar yabancı meslektaşlarına kuşkuyla bakarlar, Sultana yakın olanlar daha da ileri giderek düşmanca tutum takınırlar; kendisinden büyük beklentiler beklenenler, disiplini asla sağlayamazlardı. Bu 'Türk dostu' yabancı uzmanların liyakate dayalı değil de, tepeden inerek göreve atanmaları ve aldıkları maaşlar, yerliler arasında kıskançlık ve düşmanlığa neden olurdu. Üçüncüsü, Avrupalı uzmanlarının üslubu, yerlilerle olan ilişkilerde belirleyici rol oynardı. Türklerin bu tutumu bilen uyanık bir yabancı bir uzman, 'sezgi, esneklik ve erdemle' bu önyargılardan kurtulabilirdi. Avrupa'dan getirtilen bu uzmanların 'başarıları', uzun vadede kendisini gösterirdi. Yabancı elçilerin, Osmanlı hükümetleri üzerindeki etkisi de çok hissedilirdi. İngiliz elçisi, Osmanlı maliyesinde bir düzen kurmak istiyor, vakıfların devletleştirilmesini, Sarayı tasarruf yapması konusunda uyarıyor, madenlerin dökümünü çıkarttırıyor, Saray'da ekonomik düzenlemeler yapılması için yönlendirme yapıyordu (Solnon, s. 486). Belçika kralı II. Leopold, 1860 tarihli günlüğünde 'Türk İmparatorluğunun dejenere olduğundan, hükümettekilerin kalleş Avrupalılar tarafından yozlaştırıldıklarından, memurların fiziksel bakımdan piçleştiğinden ama Türk halkının saygıdeğer olduğundan' söz ediyordu (s. 483). Fransız Kont de Chambord (1820-1883), Türklere önyargıyla yaklaşarak, 'Türklerin uygarlaşmasının görünüşte olduğunu; içlerinde ise 'Türk ve yabani kalmaya' devam ettiklerini; kurnaz, sahte ve gaddar olabildiklerini' yazar( s. 475). Bu tarihsel tutumu vermemin nedeni, enflasyonla ilgili olarak Şimşek ve Erkan'a çalışma arkadaşları ve siyasetçiler tarafından gösterilecek tavırdır. Gerçi her ikisi de 'yabancı uzman katagorisine' tam olarak girmezler. Her şeyden önce her ikisi de Türkçe isimler taşıyorlar. En azından bir İslam ülkesinde doğmuşlardır. Tahsil için Türkiye'den Avrupa ve Amerika'ya gitmişler, ama orada Batı eğitimi almışlar. Türkiye'deki 'yerli ve milli ekonomistlerin' çözemediği mali konuları, Batılı zihniyet çerçevesinde, şarklı memurlarla çalışarak çözmeye çalışacaklar. Başarılı olmaları için iyi dileklerimizi iletelim. Başarısız olurlarsa umarım 'Türk zihniyetini' suçlamazlar!
Ekleme Tarihi: 14 Temmuz 2023 - Cuma

TÜRKİYE'NİN YURTDIŞINDAN UZMANLAR GETİRMEYE İHTİYACI MI VAR?

10.06.2023 tarihli Bir Gün gazetesinde çıkan “Merkez Bankası Başkanlığına Hafize Gaye Erkan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in onayıyla atanırken, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'na Kavcıoğlu'nun atanmasının Şimşek'in bilgisi ve onayı dışında atanmış olduğu' haberi gözüme ilişti. Şimşek ile Erkan, Avrupa ve Amerika'da yetişmiş uzmanlarken, Kavcıoğlu'nun 'gölge bakan gibi' oyunda tutulduğundan söz ediliyordu. Bu haber bana Osmanlılar devrinden beri süregelen eski bir devlet uygulamasını veya hastalığı anımsattı. Fransız tarihçi Jean François Solnon, bu uygulamayı kitabından irdelemiştir (Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa, çev. Ali Berktay, s.488-490).
Batılılaşma döneminden itibaren, Osmanlı Sultanları, Avrupa'dan yabancı uzmanları çağırırlar, özellikle teknik alanlardakileri istihdam ederlerdi. Yahut, maceracı, servet peşinde koşan Avrupalılar, çağrılmadan, bir şekilde İstanbul'a gelirler ve devletin sorunlarını sadece kendilerinin çözebileceklerine Sultan'ı ikna ederlerdi. Veya, Fransa'da iflas edip, orada hiçbir kredisi alma imkanı kalmadığı için borçlarını ödemek amacıyla Doğu'da zengin bir hami arayan Lamartin gibi uyanıklar, Osmanlı Sultanlarına devletin karşılaştığı askeri, idari, sosyal vs. sorunları çözebilecekleri vaadinde bulunurlardı. Osmanlılar özellikle II. Mahmud'dan itibaren çok sayıda yabancı uzman istihdam etmişlerdi. Bunlar İstanbul'a geldiklerinde eski isimlerini değiştirirler, yerli (Türkçe) bir isim alılardı. Hele biri önceden Sultanın gözüne girmişse, Avrupa'dan 'diğer uzman arkadaşlarını' da çağırtırdı. Bu yöntem, uyanık Avrupalılar için iyi bir geçim kaynağıydı. İstanbul'da Avrupa'da aldıkları maaştan daha fazlasını alırlar, ayrıca Sultan ve üst düzey Osmanlı idarecilerinden itibar da görürlerdi. Eskiden gelenler, yeni gelen 'uzmanları' Sultan'a övmekle başlardı. Zira hem yerlilerle-yabancılar arasında bir kıskançlık, hem de yabancılarla-yabancılar arasında da kıskançlık vardı. Yabancı uzmanlar için en büyük başarı 'mütevazı kalmayı' başarabilmekti. Ancak bunların hepsi de Sultan'ın itibarına mazhar olmazdı. Alt gruptan muhafazakârlar bu tür görevlendirmeleri genellikle kınarlar, onaylamazlar, Şeriatın bu tür uygulamalara izin vermediğinden söz ederlerdi. 
Sultanları bu tür uygulamalara iten sebep, Avrupa ile olan ilişkilerdeki 'zaaf veya başarısızlıklardı. Sultan 'onların bilgi ve tecrübesinden' yararlanmayı düşünürdü.  Osmanlı tarihi, Fransız, Alman, İtalyan, 'uzmanlarla' doludur. Ancak çoğunlukta beklenen olmaz, yabancı uzmanlar da suçu 'Türk zihniyetine' bağlarlardı. Neydi, Türk zihniyeti? İlki yabancıların aşağılanması. Türkler başka milletlerden insanların kendilerinden daha üstün olduklarını kabul etseler de, bir Frenk'in, Avrupalıların kendileriyle 'eşit' olduğunu asla kabul etmezlerdi. Üst düzey idareciler, bunların talimatlarına uyabilir ama alttakiler talimatlara kesinlikle uymazlardı. İkincisi, 'yeni adetlere boyun eğme' hiç de hızlı değildi. Verilen talimatlar kulak ardı edilir, Frenk'in kısa sürede başarılı olup Sultan'ın gözüne girmesi hoş karşılanmazdı. Çoğu 'uzman' aslında yalnızlık içindeydi. Türk meslektaşlar yabancı meslektaşlarına kuşkuyla bakarlar, Sultana yakın olanlar daha da ileri giderek düşmanca tutum takınırlar; kendisinden büyük beklentiler beklenenler, disiplini asla sağlayamazlardı. Bu 'Türk dostu' yabancı uzmanların liyakate dayalı değil de, tepeden inerek göreve atanmaları ve aldıkları maaşlar, yerliler arasında kıskançlık ve düşmanlığa neden olurdu. Üçüncüsü, Avrupalı uzmanlarının üslubu, yerlilerle olan ilişkilerde belirleyici rol oynardı. Türklerin bu tutumu bilen uyanık bir yabancı bir uzman, 'sezgi, esneklik ve erdemle' bu önyargılardan kurtulabilirdi. Avrupa'dan getirtilen bu uzmanların 'başarıları', uzun vadede kendisini gösterirdi. Yabancı elçilerin, Osmanlı hükümetleri üzerindeki etkisi de çok hissedilirdi. İngiliz elçisi, Osmanlı maliyesinde bir düzen kurmak istiyor, vakıfların devletleştirilmesini, Sarayı tasarruf yapması konusunda uyarıyor, madenlerin dökümünü çıkarttırıyor, Saray'da ekonomik düzenlemeler yapılması için yönlendirme yapıyordu (Solnon, s. 486). Belçika kralı II. Leopold, 1860 tarihli günlüğünde 'Türk İmparatorluğunun dejenere olduğundan, hükümettekilerin kalleş Avrupalılar tarafından yozlaştırıldıklarından, memurların fiziksel bakımdan piçleştiğinden ama Türk halkının saygıdeğer olduğundan' söz ediyordu (s. 483). Fransız Kont de Chambord (1820-1883), Türklere önyargıyla yaklaşarak, 'Türklerin uygarlaşmasının görünüşte olduğunu; içlerinde ise 'Türk ve yabani kalmaya' devam ettiklerini; kurnaz, sahte ve gaddar olabildiklerini' yazar( s. 475). Bu tarihsel tutumu vermemin nedeni, enflasyonla ilgili olarak Şimşek ve Erkan'a çalışma arkadaşları ve siyasetçiler tarafından gösterilecek tavırdır. Gerçi her ikisi de 'yabancı uzman katagorisine' tam olarak girmezler. Her şeyden önce her ikisi de Türkçe isimler taşıyorlar. En azından bir İslam ülkesinde doğmuşlardır. Tahsil için Türkiye'den Avrupa ve Amerika'ya gitmişler, ama orada Batı eğitimi almışlar. Türkiye'deki 'yerli ve milli ekonomistlerin' çözemediği mali konuları, Batılı zihniyet çerçevesinde, şarklı memurlarla çalışarak çözmeye çalışacaklar. Başarılı olmaları için iyi dileklerimizi iletelim. Başarısız olurlarsa umarım 'Türk zihniyetini' suçlamazlar!
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.