ÖLMEZ AĞACI ZEYTİN
Bölgesel
(Yeşil Banaz Gazetesi) - Yeşil Banaz Gazetesi |
04.07.2025 - 09:14, Güncelleme:
04.07.2025 - 09:14 102 kez okundu.
ÖLMEZ AĞACI ZEYTİN
ÖLMEZ AĞACI ZEYTİN
Havama, suyuma, toprağıma ve Zeytinime dokunma!...
“Herkese aidim ve kimseye ait değilim. Siz gelmeden önce buradaydım. Siz gittikten sonrada burada olacağım.”
Bir ağaç düşünün. Anneniz salıncak kurmuş dallarına. Sizi kuşlar gibi uçurmuş mavi boşlukta.
Dedeniz kızıyla sarı bereketi toplamış, kendi gibi uzun mu uzun sırıklarla.
Dedenizin babası, aynı zamanda nohut ektiği zeytinliklerde ter atmış yıllarca, yakıcı mı yakıcı güneş altında.
Yorgunluk zamanları bırakıp sabanın sapını, mis gibi toprağın kokusunu içine çekip, vefalı bir dost gibi zeytin ağacına sırtını yaslayıp, gölgesinde azığını yemiş çilekeş eşi ile birlikte.
Kendinden de yaşlı ve gövdesi buruş buruş olmuş zeytin ağacına şükran ve sevgiyle gülümserken, onu hayranlık ve saygıyla okşamış.
Kadınlı erkekli yaklaşık yirmi beş kuşak kucak dolusu anı biriktirilmiş bu kadim ağacın gölgesinde.
Ve aradan 2000 yıl geçmiş. Tam iki bin yıl. Belki de daha fazla.
Demem o ki iki bin yıldan fazla yaşayabiliyor bir zeytin ağacı.
İlk okuduğumda bende inanamadım. Zeytin ağacının diğer ağaçlardan daha uzun yaşadığını bilmişliğim vardı ama bu kadarı şaşırtıcıydı.
Biraz araştırınca dünyadaki en yaşlı zeytin ağacının komşu Girit adasında, yaşının ise iki binden fazla olduğunu, oralarda üç yüz, beş yüz, bin ve daha yaşlı onlarca anıt ağaç olduğunu şaşarak öğrendim.
Tabi bir kez meraklanmış insanı, durdur durdurabilirsen. Acaba bizde durum neydi?
Türkiye’nin bilinen en yaşlı zeytin ağacı Kırkağaç ilçemiz de. (Hani şu kavunuyla da ünlü ilçemiz. Hafızamızda hala tazeliğini koruyan bir gece baskınıyla yaklaşık altı bin zeytin ağacının katledildiği Soma’nın Yırca ilçesine de bir kuş uçumu mesafedeki. )
Hala hem de yapılan aşılamayla aynı anda dört ayrı çeşit zeytin veriyor. (memecik, uslu, Edremit, tirilye )
Gövde uzunluğu on iki metre. Ve yaşı iki bin on ölçümüne göre bin altı yüz elli iki.
Bunları öğrendiğinim de " yok artık " dedim. Kendime de bir yuh çektim.
Yanı başımızdaki bu eşsiz bitki anıtını bilmemem cehaletimin katıksız ilanıydı…!
Bu kutsal ağaç yaşadığı yüzlerce yıl boyunca kim bilir kaç börtü böceğe ev sahipliği yaptı, besledi, barındırdı.
Her yıl yapılan budamalarla, kaç üşümüş bedeni ısıtıp kaç yüz aşı, ekmeği pişirdi dalları.
Kim bilir kaç kilo yağ kullanıldı Anadolu’ya özgü geleneksel yağlı güreşlerde ve kaç kişi sağlık buldu bu yağla yapılan masajlarla.
Yine kim bilir kimler, hekim tavsiyesiyle beslenmesinde bu yağı kullanarak sağlıklı bir ömür sürdü, sürüyor, sürecek.
Zeytin Akdeniz’e özgü bir bitki.
Ülkemizdeki zengin endemik bitkilerimizle (bu konuda ayrı bir yazı konusu) birlikte geleneksel ve yaygın olarak yetiştiriyor.
İspanya İtalya, Yunanistan, Türkiye, Fas, Portekiz, Fransa gibi Akdeniz ülkelerinde yetişiyor.
Dünyanın toplam zeytin üretimi yaklaşık üç milyon ton.
En fazla üreten ülkeler sırasıyla İspanya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye. Üretim açısından dördüncü olan ülkemiz, ağaç varlığı bakımından beşinci sırada.
Türkiye’deki üretimin dağılımı ise şöyle Ege % 53, Akdeniz % 23, Marmara % 18 Güneydoğu % 6 ve Karadeniz % 0,21.
Doğanın yalnızca Akdeniz kıyılarına bahşettiği bu ağaç sulak, kurak demeden esirgemiyor bereketini. Yeter ki üşümesin, kırılmasın dalları yaprakları.
Diğer meyve ağaçlarına göre bakımı kolay ve masrafsız. Yaprakları daima yeşil. Baharla açan küçük sarı çiçekleri yazın meyveye dönüyor ve nihayet eski yıl sonunda yeni yıl başında hasat zamanı. Çuvallanan zeytinler doğru sıkma ve işleme merkezlerine.
Ege, Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu bölgelerinin temel geçim kaynaklarından olan zeytinin çok fazla çeşidi var. Edremit, Tirilye, Büyük topal, Çakır, Domat vs.
Sofralık ve yağlık olarak yetiştirilen zeytin toplanıp ev ve imalat hanelerde çoğunlukla tuzlanarak salamura, yuvarlama, çizme, kırma vs. gibi yöntemlerle sofralara hazırlanıyor.
Karaburun civarında üretilen ve adına "Hurma" denen havadaki tuz ve nem etkisiyle olgunlaşan bir çeşit zeytin çeşidi var ki tamamen dalında yenecek hale geliyor ve herhangi bir işlem görmeden biraz zeytinyağı, limon, az kekik ve kırmızı biberle sofraları süslüyor.
Eski Yunan ve Roma’da krallar başlarına taç yapıp takmışlar bu güzelim yeşil dalları. (Tabi kral bu ya, kendi yapacak değil tabi, yaptırmıştır bir gariban kuluna)
Ölümsüz tanrılar dayanamayıp Ege ve Akdeniz’in sıcağına yelpazeler yaptırmış bol yapraklı dallarından.
Yunan mitolojisinde çok uzun yıllar yaşamasından ölmez ağaç denmiş, iki üç bin yıl yaşayabilen bu ağaca.
Ölümsüzlüğün de sembolü olmuş bu topraklarda.
Mitolojilerde de sıkça konusu edilmiş.
Eski Yunan’da deniz tanrısı Poseidon, site devleti Atina’yı korumak, kollamak için Zeus’a savaşçı ve çok güçlü bir at vermeyi teklif eder.
Buna karşılık tanrılar tanrısı Zeus yemeklerde, şifalı yağı ve ısınmada kullanılan dallarıyla yine aydınlatmada kullanılan yağı ve çok uzun ömürlü olmasından dolayı zeytin ağacını tercih eder.
Bunu ona öneren akıl, bilim ve sanat tanrısı Atina’nın ta kendisidir.
Bir başka söylenceye göre de tufanın bitip bitmediğini öğrenmek isteyen Nuh peygamber, gemisinden gökyüzüne bir güvercin havalandırır. Bir süre sonra güvercin geri döner. Ağzında yeşil zeytin dalı vardır. Bu müjdeli bir haberdir. Zira tufan bitmiş, tufandan etkilenmiş yeryüzünde olağanüstü durum geçmiş, ölmez ağacı Zeytin yetişmeye başlamıştır. Gemiyi terk etme zamanı gelmiştir. O gün bu gün azında zeytin yaprağı taşıyan güvercin; barışın, sukûneti sembolü olagelmiştir.
Yine Romalılardan Mısırlılara bir çok öyküye söylencelere ilham olmuş bir bitkidir zeytin.
Hani görgüsüz zamane zenginleri sahip olduklarını son model araba, daire vs. ile ölçerler ya zenginliklerini.
Zeytinin yetiştiği yörelerde zenginlik ve bolluk göstergesi işte bu meyvedir.[incirle beraber].
Bu yörelerde oturanlar bulundukları yeri, coğrafyayı ve zenginliklerini tarif ederken, başları hafif dik gururla;
"Dağlarından yağ, ovalarından bal akan yerdeniz" derler.
Güzelim zeytin ağacı, üzerinde yaşayanlara olduğu kadar, yamaçlarından denize bakıldığında nazlı bir gelin gibi limandan limana yanaşan gemi ve gemicilere de ekmek kapısı olmuş yüz yıllarca.
Kuşadası’nda bir koleksiyoncunun batık bir gemiden çıkarıp sergilediğine göre, iki kulplu ve adına Anfora denen testiye benzer toprak kaplarda gemilerle taşınmış bu değerli yağ başka ellere, diyarlara.
Yağlı yemek yemeyi yasaklayan doktorlar, diyetisyenler, bu meyvenin yağını şifa niyetine reçetelerine yazıyorlar yıllardır.
Antik çağda yedi bilgeden biri kabul edilen Solon'un koyduğu kanunlarla zeytin ağacını kesenlere ağır cezalar uygulanmıştır.
Bu tarihteki ilk zeytin koruma kanunudur.
Bizde de yıllarca özel yasalarla korunan zeytin ağacı, şimdilerde termik (kömür) santralleri, maden aramaları için feda edilip binlercesi kesilip yok ediliyor ve adı ölmez ağaca çıkmış zeytin, günlük çıkarlar uğruna feda edilmeye çalışılıyor maalesef.
Şehirlerde sanayiye ucuz emek gücü sağlamak için boşaltılmaya çalışılan köylerde terk edilen doğa gibi zeytin ağaçları da bakımsızlıktan verimsizleşip yabanileşiyor.
Zeytin ülkemizin önemli bir ürünüyken bu değerli ağaç ve meyvesi son zamanlarda itibardan düşürmek için Ramazan ayında orucun zeytinle değil hurmayla yapılması bile tartışmaya açılıyor.
Düşünün, ezeli ve ebedi bizim olduğunu ve olacağını düşündüğümüz şu topraklardaki ayak izimiz henüz bin yıllık deniyor.
Sözü burada bu coğrafyanın en büyük dengbeji Homeros ustaya verelim.
Homeros; gövdesi büzülmüş, dalları ve yapraklarını insanları kucaklamak istercesine dört bir yana açmış bir zeytin ağacının altında uyuyakalır. Rüyasında ağaca imrenerek bakar ve sorar:
"Söyle bana ulu ağaç seni kim yetiştirdi ve senin sahibin kim? "
Böyle bir soruyu bu coğrafyanın büyük anlatıcısından beklemeyen zeytin ağacı, büyük ustanın sıradan insanlar gibi her şeyin tek bir sahibi olur fikrinden rahatsız biraz kızgın cevaplar;
"Herkese aidim hiç kimseye ait değilim. Siz gelmeden önce buradaydım. Siz gittikten sonrada burada olacağım."
Bu cevapla Homeros mosmor olmuş mudur bilinmez.
Bilinen gerçek bu kadim toplulukların nice insanlar ve topluluklar gördüğü ve hepsinin de gelip geçtiğidir.
Tek bir ağacın iki bin yıllara varan ömründe bile kaç kral, hükümdar, bakan, başbakan geçti dünyadan.
Bir düşünün…!
Ve bir daha düşünün..!
Bu toprakların asıl sahipleri kimler.?
.
KEMAL KARATAŞ - 15.11.2024
ÖLMEZ AĞACI ZEYTİN
Havama, suyuma, toprağıma ve Zeytinime dokunma!...
“Herkese aidim ve kimseye ait değilim. Siz gelmeden önce buradaydım. Siz gittikten sonrada burada olacağım.”
Bir ağaç düşünün. Anneniz salıncak kurmuş dallarına. Sizi kuşlar gibi uçurmuş mavi boşlukta.
Dedeniz kızıyla sarı bereketi toplamış, kendi gibi uzun mu uzun sırıklarla.
Dedenizin babası, aynı zamanda nohut ektiği zeytinliklerde ter atmış yıllarca, yakıcı mı yakıcı güneş altında.
Yorgunluk zamanları bırakıp sabanın sapını, mis gibi toprağın kokusunu içine çekip, vefalı bir dost gibi zeytin ağacına sırtını yaslayıp, gölgesinde azığını yemiş çilekeş eşi ile birlikte.
Kendinden de yaşlı ve gövdesi buruş buruş olmuş zeytin ağacına şükran ve sevgiyle gülümserken, onu hayranlık ve saygıyla okşamış.
Kadınlı erkekli yaklaşık yirmi beş kuşak kucak dolusu anı biriktirilmiş bu kadim ağacın gölgesinde.
Ve aradan 2000 yıl geçmiş. Tam iki bin yıl. Belki de daha fazla.
Demem o ki iki bin yıldan fazla yaşayabiliyor bir zeytin ağacı.
İlk okuduğumda bende inanamadım. Zeytin ağacının diğer ağaçlardan daha uzun yaşadığını bilmişliğim vardı ama bu kadarı şaşırtıcıydı.
Biraz araştırınca dünyadaki en yaşlı zeytin ağacının komşu Girit adasında, yaşının ise iki binden fazla olduğunu, oralarda üç yüz, beş yüz, bin ve daha yaşlı onlarca anıt ağaç olduğunu şaşarak öğrendim.
Tabi bir kez meraklanmış insanı, durdur durdurabilirsen. Acaba bizde durum neydi?
Türkiye’nin bilinen en yaşlı zeytin ağacı Kırkağaç ilçemiz de. (Hani şu kavunuyla da ünlü ilçemiz. Hafızamızda hala tazeliğini koruyan bir gece baskınıyla yaklaşık altı bin zeytin ağacının katledildiği Soma’nın Yırca ilçesine de bir kuş uçumu mesafedeki. )
Hala hem de yapılan aşılamayla aynı anda dört ayrı çeşit zeytin veriyor. (memecik, uslu, Edremit, tirilye )
Gövde uzunluğu on iki metre. Ve yaşı iki bin on ölçümüne göre bin altı yüz elli iki.
Bunları öğrendiğinim de " yok artık " dedim. Kendime de bir yuh çektim.
Yanı başımızdaki bu eşsiz bitki anıtını bilmemem cehaletimin katıksız ilanıydı…!
Bu kutsal ağaç yaşadığı yüzlerce yıl boyunca kim bilir kaç börtü böceğe ev sahipliği yaptı, besledi, barındırdı.
Her yıl yapılan budamalarla, kaç üşümüş bedeni ısıtıp kaç yüz aşı, ekmeği pişirdi dalları.
Kim bilir kaç kilo yağ kullanıldı Anadolu’ya özgü geleneksel yağlı güreşlerde ve kaç kişi sağlık buldu bu yağla yapılan masajlarla.
Yine kim bilir kimler, hekim tavsiyesiyle beslenmesinde bu yağı kullanarak sağlıklı bir ömür sürdü, sürüyor, sürecek.
Zeytin Akdeniz’e özgü bir bitki.
Ülkemizdeki zengin endemik bitkilerimizle (bu konuda ayrı bir yazı konusu) birlikte geleneksel ve yaygın olarak yetiştiriyor.
İspanya İtalya, Yunanistan, Türkiye, Fas, Portekiz, Fransa gibi Akdeniz ülkelerinde yetişiyor.
Dünyanın toplam zeytin üretimi yaklaşık üç milyon ton.
En fazla üreten ülkeler sırasıyla İspanya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye. Üretim açısından dördüncü olan ülkemiz, ağaç varlığı bakımından beşinci sırada.
Türkiye’deki üretimin dağılımı ise şöyle Ege % 53, Akdeniz % 23, Marmara % 18 Güneydoğu % 6 ve Karadeniz % 0,21.
Doğanın yalnızca Akdeniz kıyılarına bahşettiği bu ağaç sulak, kurak demeden esirgemiyor bereketini. Yeter ki üşümesin, kırılmasın dalları yaprakları.
Diğer meyve ağaçlarına göre bakımı kolay ve masrafsız. Yaprakları daima yeşil. Baharla açan küçük sarı çiçekleri yazın meyveye dönüyor ve nihayet eski yıl sonunda yeni yıl başında hasat zamanı. Çuvallanan zeytinler doğru sıkma ve işleme merkezlerine.
Ege, Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu bölgelerinin temel geçim kaynaklarından olan zeytinin çok fazla çeşidi var. Edremit, Tirilye, Büyük topal, Çakır, Domat vs.
Sofralık ve yağlık olarak yetiştirilen zeytin toplanıp ev ve imalat hanelerde çoğunlukla tuzlanarak salamura, yuvarlama, çizme, kırma vs. gibi yöntemlerle sofralara hazırlanıyor.
Karaburun civarında üretilen ve adına "Hurma" denen havadaki tuz ve nem etkisiyle olgunlaşan bir çeşit zeytin çeşidi var ki tamamen dalında yenecek hale geliyor ve herhangi bir işlem görmeden biraz zeytinyağı, limon, az kekik ve kırmızı biberle sofraları süslüyor.
Eski Yunan ve Roma’da krallar başlarına taç yapıp takmışlar bu güzelim yeşil dalları. (Tabi kral bu ya, kendi yapacak değil tabi, yaptırmıştır bir gariban kuluna)
Ölümsüz tanrılar dayanamayıp Ege ve Akdeniz’in sıcağına yelpazeler yaptırmış bol yapraklı dallarından.
Yunan mitolojisinde çok uzun yıllar yaşamasından ölmez ağaç denmiş, iki üç bin yıl yaşayabilen bu ağaca.
Ölümsüzlüğün de sembolü olmuş bu topraklarda.
Mitolojilerde de sıkça konusu edilmiş.
Eski Yunan’da deniz tanrısı Poseidon, site devleti Atina’yı korumak, kollamak için Zeus’a savaşçı ve çok güçlü bir at vermeyi teklif eder.
Buna karşılık tanrılar tanrısı Zeus yemeklerde, şifalı yağı ve ısınmada kullanılan dallarıyla yine aydınlatmada kullanılan yağı ve çok uzun ömürlü olmasından dolayı zeytin ağacını tercih eder.
Bunu ona öneren akıl, bilim ve sanat tanrısı Atina’nın ta kendisidir.
Bir başka söylenceye göre de tufanın bitip bitmediğini öğrenmek isteyen Nuh peygamber, gemisinden gökyüzüne bir güvercin havalandırır. Bir süre sonra güvercin geri döner. Ağzında yeşil zeytin dalı vardır. Bu müjdeli bir haberdir. Zira tufan bitmiş, tufandan etkilenmiş yeryüzünde olağanüstü durum geçmiş, ölmez ağacı Zeytin yetişmeye başlamıştır. Gemiyi terk etme zamanı gelmiştir. O gün bu gün azında zeytin yaprağı taşıyan güvercin; barışın, sukûneti sembolü olagelmiştir.
Yine Romalılardan Mısırlılara bir çok öyküye söylencelere ilham olmuş bir bitkidir zeytin.
Hani görgüsüz zamane zenginleri sahip olduklarını son model araba, daire vs. ile ölçerler ya zenginliklerini.
Zeytinin yetiştiği yörelerde zenginlik ve bolluk göstergesi işte bu meyvedir.[incirle beraber].
Bu yörelerde oturanlar bulundukları yeri, coğrafyayı ve zenginliklerini tarif ederken, başları hafif dik gururla;
"Dağlarından yağ, ovalarından bal akan yerdeniz" derler.
Güzelim zeytin ağacı, üzerinde yaşayanlara olduğu kadar, yamaçlarından denize bakıldığında nazlı bir gelin gibi limandan limana yanaşan gemi ve gemicilere de ekmek kapısı olmuş yüz yıllarca.
Kuşadası’nda bir koleksiyoncunun batık bir gemiden çıkarıp sergilediğine göre, iki kulplu ve adına Anfora denen testiye benzer toprak kaplarda gemilerle taşınmış bu değerli yağ başka ellere, diyarlara.
Yağlı yemek yemeyi yasaklayan doktorlar, diyetisyenler, bu meyvenin yağını şifa niyetine reçetelerine yazıyorlar yıllardır.
Antik çağda yedi bilgeden biri kabul edilen Solon'un koyduğu kanunlarla zeytin ağacını kesenlere ağır cezalar uygulanmıştır.
Bu tarihteki ilk zeytin koruma kanunudur.
Bizde de yıllarca özel yasalarla korunan zeytin ağacı, şimdilerde termik (kömür) santralleri, maden aramaları için feda edilip binlercesi kesilip yok ediliyor ve adı ölmez ağaca çıkmış zeytin, günlük çıkarlar uğruna feda edilmeye çalışılıyor maalesef.
Şehirlerde sanayiye ucuz emek gücü sağlamak için boşaltılmaya çalışılan köylerde terk edilen doğa gibi zeytin ağaçları da bakımsızlıktan verimsizleşip yabanileşiyor.
Zeytin ülkemizin önemli bir ürünüyken bu değerli ağaç ve meyvesi son zamanlarda itibardan düşürmek için Ramazan ayında orucun zeytinle değil hurmayla yapılması bile tartışmaya açılıyor.
Düşünün, ezeli ve ebedi bizim olduğunu ve olacağını düşündüğümüz şu topraklardaki ayak izimiz henüz bin yıllık deniyor.
Sözü burada bu coğrafyanın en büyük dengbeji Homeros ustaya verelim.
Homeros; gövdesi büzülmüş, dalları ve yapraklarını insanları kucaklamak istercesine dört bir yana açmış bir zeytin ağacının altında uyuyakalır. Rüyasında ağaca imrenerek bakar ve sorar:
"Söyle bana ulu ağaç seni kim yetiştirdi ve senin sahibin kim? "
Böyle bir soruyu bu coğrafyanın büyük anlatıcısından beklemeyen zeytin ağacı, büyük ustanın sıradan insanlar gibi her şeyin tek bir sahibi olur fikrinden rahatsız biraz kızgın cevaplar;
"Herkese aidim hiç kimseye ait değilim. Siz gelmeden önce buradaydım. Siz gittikten sonrada burada olacağım."
Bu cevapla Homeros mosmor olmuş mudur bilinmez.
Bilinen gerçek bu kadim toplulukların nice insanlar ve topluluklar gördüğü ve hepsinin de gelip geçtiğidir.
Tek bir ağacın iki bin yıllara varan ömründe bile kaç kral, hükümdar, bakan, başbakan geçti dünyadan.
Bir düşünün…!
Ve bir daha düşünün..!
Bu toprakların asıl sahipleri kimler.?
.
KEMAL KARATAŞ - 15.11.2024
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.