Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

BABALAR GÜNÜ

Ne çok günümüz var maaşşallah. Aklınıza her gelen olayın günü var. Neredeyse 365 gün yetmeyecek. A’sından Z’sine her ne varsa, her şeyin günü var ve kutlanıyor. Bu kutlamalar elbette bizi tüketim toplumu yapmaya yetiyor. Bunları yazarken sakın kutlanmasın, anılmasın ya da boş verin anlamında söylemiyorum. Kutlansın, anılsın akıllardan çıkmasın ama her gün için bir hediye almanın da zorunlu olmadığı bir kutlama yapılsın isterdim. Varlığımızın temel taşlarından biri olan babala-rımızı elbette anıyoruz. Ve onları ebediyete uğurladıktan sonra da ARIYORUZ. Yattıkları yerler nur olsun, yıldızlar yoldaşı olsun, mekanları cennet olsun. Babam Yusuf SARIOĞLU, Banazımız 1953 yılında ilçe olduktan sonra Eşme’den gelip buraya yerleşmiş. Geliş o geliş. Yediden yetmişe herkesin tanıdığı ve herkesi tanıyan biri olarak konmuş göçmüş. Dava vekilliği ile başlayan meslek yaşamına bir ara tavuk besiciliğini de eklemiş ve hep hayalini kurduğu, ilk günlerden beri fırsat buldukça neşrettiği YEŞİL BANAZ gazetesini kendi el emeği ile basıp dağıtma mutluluğuna erişmiştir.. Benim de Banaz’a tayin olmam sonrasında, tanıştığı matbaa ustası rahmetli Vecihi GÜNGÖR’ün katkılarıyla Banaz’da ilk matbaayı kurmuştur. Bu sayede gazetemiz kendi matbaamızda taze taze basılarak okurlara ulaşmaya başlamıştır. Çırak olarak başladığımda ustamdan zaman zaman azar işitsem de işimi sevmeye başladığımda başaracağımdan gayet emindim. Makinamız biraz iptidai olsa da yaptıklarımız güne uygundu. Davetiye, fatura, kartvizit, el ilanı, broşür derken işi ilerletmeye başlamıştık. Hiç unutmuyorum matbaa nasıl bir şeydir diye bakmaya gelenlerin olduğu bir dönemden bu günlere geldik. Gutenberg’in matbaayı bulmasından 100 yıl sonra İbrahim MÜTEFERRİKA’nın yurdumuza getirdiği matbaayı bizde 1972 yılında BANAZ’a getirmiştik. Zevkli, fakat zor bir iş olan bu girişimin nasıl bir mecraya taşınacağını sonraki yıllarda öğrenebildim. Ayak pedalı ile başladığımız makine parkımızı daha sonra günün koşullarına göre yenileyip, bu gün OFSET baskı ile hizmet sunmaya devam ediyoruz. Matbaanın olması gazete işini bir ölçüde devam ettirmeye olanak sağlıyor. Yoksa bu matbaayı kuramamış olsaydık. Zaman zaman Uşak’ta zaman zaman Afyon’da matbaalarda sabahlayıp yalvar yakar bastırdığımız gazeteyi bu günlere getirmekte bir hayli zorlanırdık sanırım. Vecihi usta bizde bir iki yıl kadar çalıştıktan sonra ayrıldı. İlk başlarken “65 yaşıma geldiğimde sana para basmayı öğreteceğim” demişti. Neden 65 dediğimde, “para basmanın cezası idamdır. Ama 65 yaş sonrası belki idam etmezler” derdi.. Gitmesine yakın sözünü hatırlattım. Usta gidiyorsun ama bana para basmayı öğretmedin… Gülerek.. “Daha ne yapayım makine her bastığında bir kuruş kazandırmıyor mu” ??.. düşündüm ki.. Evet ya .. doğru. İşte para basıyoruz.. O günlerde en büyük ihtiyacımız kağıt idi. Ama SEKA bize her fırsatta kağıt üretiyordu. Hatta gazeteler için belli bir miktarda kağıt almamıza olanak sağlıyordu. Sonra kapatıldı hepsi. Kağıt sektörü Yahudilerin elindeydi. Onlar ticareti gayet iyi biliyorlar ve sevdikleri esnafı asla kağıtsız bırakmıyorlardı. Sonra onlarda tarihin sayfalarına karışıp gittiler. Tabi ben de 80'li yıllara kadar çalışabildim. Sonra sürgün hayatı derken kardeşimin askerliği nedeniyle öğretmenliği tamamen bırakıp 3 yıl kadar matbaayı çalıştırıp gazeteyi çıkarmaya devam ettim. Bu gün GAZETELER yine zor durumda. Her ne kadar 1955 yılında neşir hayatına başlanmış olsa da elde arşiv olmadığında 1967 yılını baz alarak yayınımızı sürdürmekteyiz.. 52 yıl ANADOLU’nun küçük bir ilçesinde gazete çıkarmak sanırım herkesin harcı olmasa gerek. TBMM’de yasa tasarısı sırasını bekliyor. Yerel basının yegane yaşam gerçeği olan İcra ilanlarını kaldırmaya çalışıyorlar. Yani anlamakta zorlanıyorum ama YEREL BASINI susturmaya çalışıyorlar desek daha doğru olacak. Bu küçücük gazetede dört çalışan için SGK’ya prim ödeniyor. Dört aile bu işletmeden evine ekmek götürüyüz. Tüm yurtta bu kuruluşların sayısı 1200'ü aşmıştı. Şimdi bir çoğu ya küçülmeye gitti ya da kapattılar. Oysa BASIN milletin en değerli haber alma kaynağı. İnsanlar bu haber alma özgürlüğünden mahrum kalacaklar. Siyasilerimizin bu durumu dikkate alarak yakında meclise gelecek bu tasarıyı geri çekmelerini istemekteyiz. Konuyla ilgili istemlerimiz ve sorunlarımız TBMM başkanı ve siyasi parti temsilcilerine Türkiye Gazeteciler Federasyonu yönetimince, ziyaretler yapılarak iletildi. Duyarlı olacakları kanaatindeyim. BABALAR gününden bakın nereler geldik. Doğrusu yılda bir gün onları anmak yeterli olmayacaktır düşüncesindeyim.. Yılın her günü hem ANALARI hem BABALARI hatırdan gönülden uzak tutmamalıdır. Ebediyete göç etmiş babaları anaları hasretle, minnetle anıyorum.. Yaşamdakilerin de gününü kutluyorum.
Ekleme Tarihi: 18 Haziran 2019 - Salı

BABALAR GÜNÜ

Ne çok günümüz var maaşşallah. Aklınıza her gelen olayın günü var. Neredeyse 365 gün yetmeyecek. A’sından Z’sine her ne varsa, her şeyin günü var ve kutlanıyor. Bu kutlamalar elbette bizi tüketim toplumu yapmaya yetiyor. Bunları yazarken sakın kutlanmasın, anılmasın ya da boş verin anlamında söylemiyorum. Kutlansın, anılsın akıllardan çıkmasın ama her gün için bir hediye almanın da zorunlu olmadığı bir kutlama yapılsın isterdim.
Varlığımızın temel taşlarından biri olan babala-rımızı elbette anıyoruz. Ve onları ebediyete uğurladıktan sonra da ARIYORUZ. Yattıkları yerler nur olsun, yıldızlar yoldaşı olsun, mekanları cennet olsun.
Babam Yusuf SARIOĞLU, Banazımız 1953 yılında ilçe olduktan sonra Eşme’den gelip buraya yerleşmiş. Geliş o geliş. Yediden yetmişe herkesin tanıdığı ve herkesi tanıyan biri olarak konmuş göçmüş. Dava vekilliği ile başlayan meslek yaşamına bir ara tavuk besiciliğini de eklemiş ve hep hayalini kurduğu, ilk günlerden beri fırsat buldukça neşrettiği YEŞİL BANAZ gazetesini kendi el emeği ile basıp dağıtma mutluluğuna erişmiştir..
Benim de Banaz’a tayin olmam sonrasında, tanıştığı matbaa ustası rahmetli Vecihi GÜNGÖR’ün katkılarıyla Banaz’da ilk matbaayı kurmuştur. Bu sayede gazetemiz kendi matbaamızda taze taze basılarak okurlara ulaşmaya başlamıştır. Çırak olarak başladığımda ustamdan zaman zaman azar işitsem de işimi sevmeye başladığımda başaracağımdan gayet emindim. Makinamız biraz iptidai olsa da yaptıklarımız güne uygundu. Davetiye, fatura, kartvizit, el ilanı, broşür derken işi ilerletmeye başlamıştık. Hiç unutmuyorum matbaa nasıl bir şeydir diye bakmaya gelenlerin olduğu bir dönemden bu günlere geldik. Gutenberg’in matbaayı bulmasından 100 yıl sonra İbrahim MÜTEFERRİKA’nın yurdumuza getirdiği matbaayı bizde 1972 yılında BANAZ’a getirmiştik.
Zevkli, fakat zor bir iş olan bu girişimin nasıl bir mecraya taşınacağını sonraki yıllarda öğrenebildim. Ayak pedalı ile başladığımız makine parkımızı daha sonra günün koşullarına göre yenileyip, bu gün OFSET baskı ile hizmet sunmaya devam ediyoruz. Matbaanın olması gazete işini bir ölçüde devam ettirmeye olanak sağlıyor. Yoksa bu matbaayı kuramamış olsaydık. Zaman zaman Uşak’ta zaman zaman Afyon’da matbaalarda sabahlayıp yalvar yakar bastırdığımız gazeteyi bu günlere getirmekte bir hayli zorlanırdık sanırım.
Vecihi usta bizde bir iki yıl kadar çalıştıktan sonra ayrıldı. İlk başlarken “65 yaşıma geldiğimde sana para basmayı öğreteceğim” demişti. Neden 65 dediğimde, “para basmanın cezası idamdır. Ama 65 yaş sonrası belki idam etmezler” derdi.. Gitmesine yakın sözünü hatırlattım. Usta gidiyorsun ama bana para basmayı öğretmedin… Gülerek.. “Daha ne yapayım makine her bastığında bir kuruş kazandırmıyor mu” ??.. düşündüm ki.. Evet ya .. doğru. İşte para basıyoruz..
O günlerde en büyük ihtiyacımız kağıt idi. Ama SEKA bize her fırsatta kağıt üretiyordu. Hatta gazeteler için belli bir miktarda kağıt almamıza olanak sağlıyordu. Sonra kapatıldı hepsi. Kağıt sektörü Yahudilerin elindeydi. Onlar ticareti gayet iyi biliyorlar ve sevdikleri esnafı asla kağıtsız bırakmıyorlardı. Sonra onlarda tarihin sayfalarına karışıp gittiler. Tabi ben de 80'li yıllara kadar çalışabildim. Sonra sürgün hayatı derken kardeşimin askerliği nedeniyle öğretmenliği tamamen bırakıp 3 yıl kadar matbaayı çalıştırıp gazeteyi çıkarmaya devam ettim.
Bu gün GAZETELER yine zor durumda. Her ne kadar 1955 yılında neşir hayatına başlanmış olsa da elde arşiv olmadığında 1967 yılını baz alarak yayınımızı sürdürmekteyiz.. 52 yıl ANADOLU’nun küçük bir ilçesinde gazete çıkarmak sanırım herkesin harcı olmasa gerek.
TBMM’de yasa tasarısı sırasını bekliyor. Yerel basının yegane yaşam gerçeği olan İcra ilanlarını kaldırmaya çalışıyorlar. Yani anlamakta zorlanıyorum ama YEREL BASINI susturmaya çalışıyorlar desek daha doğru olacak. Bu küçücük gazetede dört çalışan için SGK’ya prim ödeniyor. Dört aile bu işletmeden evine ekmek götürüyüz. Tüm yurtta bu kuruluşların sayısı 1200'ü aşmıştı. Şimdi bir çoğu ya küçülmeye gitti ya da kapattılar. Oysa BASIN milletin en değerli haber alma kaynağı. İnsanlar bu haber alma özgürlüğünden mahrum kalacaklar. Siyasilerimizin bu durumu dikkate alarak yakında meclise gelecek bu tasarıyı geri çekmelerini istemekteyiz.
Konuyla ilgili istemlerimiz ve sorunlarımız TBMM başkanı ve siyasi parti temsilcilerine Türkiye Gazeteciler Federasyonu yönetimince, ziyaretler yapılarak iletildi. Duyarlı olacakları kanaatindeyim.
BABALAR gününden bakın nereler geldik.
Doğrusu yılda bir gün onları anmak yeterli olmayacaktır düşüncesindeyim.. Yılın her günü hem ANALARI hem BABALARI hatırdan gönülden uzak tutmamalıdır.
Ebediyete göç etmiş babaları anaları hasretle, minnetle anıyorum.. Yaşamdakilerin de gününü kutluyorum.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.