Ülkemizde ve diğer dünya ülkelerinde o kadar ekmek ve gıda maddesi israf ediliyor ki, bu miktar akıllara durgunluk verecek boyutta.
Türkiye'de her gün yaklaşık 123 milyon ekmek üretiliyor. TMO'ya göre her gün israf edilen ekmek sayısı ise yaklaşık 6 milyon. Buna göre ülkemizde her gün üretilen ekmeğin yüzde 5'i israf oluyor. Günde 10 milyona yakın, yılda 3.6 milyar ekmeği israf ediyoruz.
2021 verilerine göre Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Programı tarafından hazırlanan 2021 BM Gıda İsrafı Endeksi Raporu'nda: Türkiye'de her yıl 11,3 milyon tondan fazla gıda israf ediliyor ve kişi başına evlerde 93 kilogram (kg), restoranlarda 28 kg. ve satış noktalarında 16 kg. yiyecek çöpe atılıyor.
Çünkü kolayca buluyoruz, kolay ulaşıyoruz. Çoğunluğu biz çalışmadan ayağımıza geliyor. Aileler çocuklarına idare etmeyi öğretmiyor. Büyükler de çocuklar gibi ağzının çevirmediği yiyecekleri yemek istemiyor. Çünkü tarlada yetişen buğdayın ne kadar zor şartlarda yetiştirildiğini bilmiyor. Çünkü kendisi "üretimin, üretmenin, yetiştirmenin, nimetin kıymetini" bilmiyor.
İnsanlar israf etme konusunda ne yazık ki çok cömert davranıyorlar.
Evine ihtiyacından fazla ekmek, sebze, yiyecek alıyor. Hatta eşya!...
Yakın çevremden biliyorum. Eve gün boyunca 2 ekmek yetecekken. 3 alıyor, 4 alıyor. O ekmeği ertesi güne kaldığında bayat diye yemiyor. Ondan sonra doldur poşete, at çöpe... Oysa onu sadece iki dakikalık bir süreçte ısıtsa, dahası azıcık kızartıverse çıtır çıtır ağız tadıyla tüketecekler. Ya da bayatlayan ekmeği küp şeklinde kesip kızartsa veya kızartarak ovalasa, galeta unu olarak kullansa israfa dur diyecek.
Bir taraftan israfı önlemiş olacak, diğer taraftan ekmeği kızartarak yiyeceği için daha az tüketmiş olacak. Hem midesi açısından daha sağlıklı beslenecek, hem kilo almayacak.
Ama nasıl anlatabilirsin insanlara. Çünkü bir şekilde ailesinden, eşinden, dostundan hazır geliyor. Dediğim gibi çok güç şartlarda çalışarak, alnının terini dökerek kazanmamış ki!...
İsraf dinimizde de haramdır, vicdanınızda da. Bir lokma ekmek için nice zorluklara katlanmak zorunda kalan o kadar çok insan var ki dünyada...
Açlık çekenler, susuzluk çekenler, yokluk çekenler... Keşke hepimiz onların bir günlük yaşadıklarını canlı olarak görebilseki o gün aklımız başımıza gelir inanın. Ama bilmeyince, görmeyince, yaşamayınca israf hastalığından da bir türlü kurtulamıyoruz işte.
Afrikalı Hamit'in bir belgeseldeki su hikayesi çok düşündürdü beni. Çocuk sadece iki bidon şu doldurabilmek için sabahın erken saatlerinden akşama kadar gidiyor, saatlerce sıra bekliyor ve o uzun yolu geri tepiyor, tam bir gününü harcıyordu. Durum böyle olunca suyu sadece içmek ve yemek yapmakta kullanıyorlardı. Oysa bizler evimizdeki, sokaktaki akan musluğu kapatmaktan aciziz. Diş fırçalarken açık musluktan dakikalarca su boşa akıyor, kapatma zahmetine girmiyoruz. Çünkü kolay buluyoruz. Kolay bulduğumuz da da kolay harcıyoruz, israf ediyoruz.
Ekmek, yemek, su... Hatta zaman, hatta enerji, hatta hava.... İsraf etmekten vazgeçelim artık.
Dünyamızın geleceği karanlık. Su kaynakları hızla tükeniyor, iklimde ise yüzyılın sonunda 2,5 derece ısınma olacağı belirtiliyor. Bu da ekolojik dengenin büyük ölçüde olumsuz yönde etkileneceği demektir. Bugün için ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanmasakta tasarrufu öğrenemezsek, hayatımıza katamazsak işimiz gerçekten zor...