Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Avni Erdal Sarıoğlu
Köşe Yazarı
Avni Erdal Sarıoğlu
 

GELDİ GELDİ

Gelmedi gelmedi dediler, mübarek sezona hızlı giriş yaptı. Çok kısa sürede 28'lik hava 3-5 derecelere düşüverdi. Bazılar geçen hafta Murat Dağı’nın yüksek kesimlerine karın düşmesiyle kendilerini oralara attı. İlk kar heveslerini aldılar. Ancak ilçe merkezi az da olsa önceki gün ve dün sabah buluştu kış mevsiminin güzel simgesi karla... Korktuğumuz kar, yağmur değil. Korktuğumuz, çekindiğimiz hatta hiç sevmediğimiz soğuk!.. Yani onların romantik, masalsı görüntüleriyle birlikte getirdikleri şey. Elbette mesele soğuğun gelmesi de değil. Asıl mesele soğuğa karşı aldığımız önlemler. Soğuktan korunmamız için yapacağımız masraflar. Kış mevsiminin geç geldiğine sevinen insanları gördükçe garip karşılayanları da gördük. “Yav ne güzel işte, kar yağınca insanların neşesi artıyor, yağmurun yağışını seyrederken moralimizi düzeltiyoruz” değil mi?.. “Yok kardeşim, kışın geç gelmesi bir aylık, bir buçuk aylık doğalgaz faturasından kar yapmamız demektir. Ne yapayım romantizmi, entel-dantel şeyleri. Benim derdim masrafların derdi!”... Evet, yani çok da haklı. İçinden çıkmaya çalıştığımız şu ekonomisi zorlu günlerde tek derdimiz o değil mi? Dar gelirli insanlar önceleri eşin dostun yardımıyla üç-beş çuval odun, kömür, kozalak temin eder, iyi-kötü ısınma problemini çözerdi. Bazılarının köyden gelen destekleri bile kış sezonuna korkmadan girmelerine vesile olurdu. Diğer taraftan tarhanasını, bulgurunu ve her türlü kışlığını köyden anasından babasından tedarik eder, ayrıca onların derdine düşmezdi. Ayrıca da “gerçekten” yardıma ihtiyacı varsa fakir fukara fonu denen kuruluşça odun, kömür ve gıda yardımı yapılırdı. Bayram önlerinde de yine maddi destekle çoluğuna çocuğuna bir kaç giyecek alarak onları da sevindirirdi. Şimdi nasıl oluyor, kimlere ne şartlarda veriliyor bilmiyoruz. Şimdilerde ise bu yardımlardan partiye üye olan, onların aleyhine konuşmayan, tabiri caizse yandaş tabir edilen vasıfları yerine getiren bazı vatandaşlarca yararlandığı iddia ediliyor. Bir kere şu gerçeği asla göz ardı etmeyelim. Gerçek ihtiyaç sahibi bir insan, onurlu gururlu bir insan kesinlikle ne bir yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyebilir, ne de o yardım yapılan yerin önünden geçebilir. Ama bazı yerlerde sistem kendilerine oy verenlerin listesi yapılıp ilgili yerlere bildirilerek yürümüyor mu? Maalesef işler böyle!.. Şair bile dememiş mi; “İnce ince bir kar yağar fakirlerin üstüne, neden felek inanmıyor fukaranın sözüne. Öldük öldük biz açlıktan, etme ağam n’olur”... Bu kar neden hep fakirlerin, fakirlerin üzerine yağar. Fukaranın sözüne hiç kimse neden inanmaz. Bu ağalar fakirleri, garipleri neden hep açlığa mahkûm eder. Cevabını bilen var mı? Bu ülkede en az yirmi yıldır neden hep asgari ücretli ezilir, neden hep emekli ezilir. Kişi başı milli gelirin 11 bin dolar olduğu (aylık karşılığı çarpılıp bölündüğünde yaklaşık 27 bin 500 lira) belirtilirken, neden 7 bin 500 liraya mecbur edilir. Üstelik örneğin benim gibi, zorunluluktan dolayı çalışmaktan başka hiç bir çaresi olmayan ve her ay en az 4 bin lira devlete SGK getirisi/katkısı olan çalışanlar, ülkeye, köyüne tarım girdisi olan Ziraat Odası üyeleri, evinde bir tek ineğiyle sütünü, yoğurdunu karşılama çabasında olan dar gelirliler 5 BİN LİRA İKRAMİYEDEN NEDEN MAHSUR BIRAKILIR... Yani hep söylüyorum ama şimdiye kadar tam anlamıyla anlayan çıkmadı. Ülkemizde hükümet 2023 yılının başında herkese zam verdi. Maaşlarını artırdı. Bir nebze olsun soluk aldırdı. Ancak emeklilerin 7 bin 500 lira olan maaşları aynı yerinde çakıldı kaldı. Bir “kök maaş” hikayesiyle kafalar karıştırılıp zamlar buhar edildi. Ortalama olarak diğer kesimlere verilen zam oranının üçte biri verilse emeklilerin maaşları en az 10 bin lira olacaktı. Dolayısıyla emeklinin eline ortalama her ay 2 bin 500 lira eksik verildi. Yani maaşından bu kadar fark mahrum bırakıldı. Emeklinin eline 11 ayda bu para; yani 27 bin 500 lirası verilmedi. Ancak bütün emekliler bunu konuşacağına nedense 5 BİN LİRA BANA VERİLMEDİ, SANA VERİLDİ’yi konuşuyor.  Ne kadar balık hafızalı insanlarız. Hakkını aramaktan aciz, sorgulamaktan aciz, hakkını istemekten aciz insanlarız. Oysa düşünüp seslendireceğimiz konu “Beni 5 bin lirayla avutma, bana hakkımı ver!” demek olacak.  Bakınız yine basit bir hesap: 2003 yılında asgari ücret yaklaşık 226 milyon liraymış. Yani bugünkü deyişle 226 lira. Ama emeklinin maaşı 330 milyonmuş. Yani 330 lira... O yıllarda emekli yüzde 47 fazla maaş alırken bugün için yerlerde sürünen bir maaşa mahkûm ediliyor emekli. Artı olarak çalışırsa da cezalandırılıyor. Siz hele bir sorsanıza bu emekliye “NİYE ÇALIŞIYORSUN” diye!... Ben derim ki; ne emekli ezilsin, ne çalışan. Gerçek anlamda bir komisyon kurun. Türkiye’nin ekonomik durumuna göre sağlıklı, adil bir hesaplama yapın. Çalışana da, emekliye de, öğretmene de, vekile de, imama da gerçekten hak ettiği maaşı belirleyin, verin. İnandırıcı olun, güven verin. Yani insanca yaşayacak bir dünya verin. Yapabiliyorsanız Aşık Mahsuni’nin yıllar önce yazdıklarını bize unutturun. Kimi mebus kimi vali, bize tahsil haramdır, Dayanamam artık senin bu yalancı pozuna, Yandık yandık bize okul, bize yol, bize hayat, Etme ağam, n'olur, n'olur, n'olur, n'olur, n'olur n'olur. . Bu arada havalar gerçekten soğumuş değerli okuyucular. Bu ortamda soğuk bize neler yazdırıyor böyle!...
Ekleme Tarihi: 28 Kasım 2023 - Salı

GELDİ GELDİ

Gelmedi gelmedi dediler, mübarek sezona hızlı giriş yaptı. Çok kısa sürede 28'lik hava 3-5 derecelere düşüverdi.
Bazılar geçen hafta Murat Dağı’nın yüksek kesimlerine karın düşmesiyle kendilerini oralara attı. İlk kar heveslerini aldılar. Ancak ilçe merkezi az da olsa önceki gün ve dün sabah buluştu kış mevsiminin güzel simgesi karla...
Korktuğumuz kar, yağmur değil. Korktuğumuz, çekindiğimiz hatta hiç sevmediğimiz soğuk!.. Yani onların romantik, masalsı görüntüleriyle birlikte getirdikleri şey. Elbette mesele soğuğun gelmesi de değil. Asıl mesele soğuğa karşı aldığımız önlemler. Soğuktan korunmamız için yapacağımız masraflar.
Kış mevsiminin geç geldiğine sevinen insanları gördükçe garip karşılayanları da gördük. “Yav ne güzel işte, kar yağınca insanların neşesi artıyor, yağmurun yağışını seyrederken moralimizi düzeltiyoruz” değil mi?.. “Yok kardeşim, kışın geç gelmesi bir aylık, bir buçuk aylık doğalgaz faturasından kar yapmamız demektir. Ne yapayım romantizmi, entel-dantel şeyleri. Benim derdim masrafların derdi!”...
Evet, yani çok da haklı. İçinden çıkmaya çalıştığımız şu ekonomisi zorlu günlerde tek derdimiz o değil mi?
Dar gelirli insanlar önceleri eşin dostun yardımıyla üç-beş çuval odun, kömür, kozalak temin eder, iyi-kötü ısınma problemini çözerdi.
Bazılarının köyden gelen destekleri bile kış sezonuna korkmadan girmelerine vesile olurdu.
Diğer taraftan tarhanasını, bulgurunu ve her türlü kışlığını köyden anasından babasından tedarik eder, ayrıca onların derdine düşmezdi.
Ayrıca da “gerçekten” yardıma ihtiyacı varsa fakir fukara fonu denen kuruluşça odun, kömür ve gıda yardımı yapılırdı. Bayram önlerinde de yine maddi destekle çoluğuna çocuğuna bir kaç giyecek alarak onları da sevindirirdi. Şimdi nasıl oluyor, kimlere ne şartlarda veriliyor bilmiyoruz. Şimdilerde ise bu yardımlardan partiye üye olan, onların aleyhine konuşmayan, tabiri caizse yandaş tabir edilen vasıfları yerine getiren bazı vatandaşlarca yararlandığı iddia ediliyor.
Bir kere şu gerçeği asla göz ardı etmeyelim. Gerçek ihtiyaç sahibi bir insan, onurlu gururlu bir insan kesinlikle ne bir yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyebilir, ne de o yardım yapılan yerin önünden geçebilir. Ama bazı yerlerde sistem kendilerine oy verenlerin listesi yapılıp ilgili yerlere bildirilerek yürümüyor mu?
Maalesef işler böyle!..
Şair bile dememiş mi; “İnce ince bir kar yağar fakirlerin üstüne, neden felek inanmıyor fukaranın sözüne. Öldük öldük biz açlıktan, etme ağam n’olur”...
Bu kar neden hep fakirlerin, fakirlerin üzerine yağar. Fukaranın sözüne hiç kimse neden inanmaz. Bu ağalar fakirleri, garipleri neden hep açlığa mahkûm eder. Cevabını bilen var mı?
Bu ülkede en az yirmi yıldır neden hep asgari ücretli ezilir, neden hep emekli ezilir. Kişi başı milli gelirin 11 bin dolar olduğu (aylık karşılığı çarpılıp bölündüğünde yaklaşık 27 bin 500 lira) belirtilirken, neden 7 bin 500 liraya mecbur edilir.
Üstelik örneğin benim gibi, zorunluluktan dolayı çalışmaktan başka hiç bir çaresi olmayan ve her ay en az 4 bin lira devlete SGK getirisi/katkısı olan çalışanlar, ülkeye, köyüne tarım girdisi olan Ziraat Odası üyeleri, evinde bir tek ineğiyle sütünü, yoğurdunu karşılama çabasında olan dar gelirliler 5 BİN LİRA İKRAMİYEDEN NEDEN MAHSUR BIRAKILIR...
Yani hep söylüyorum ama şimdiye kadar tam anlamıyla anlayan çıkmadı. Ülkemizde hükümet 2023 yılının başında herkese zam verdi. Maaşlarını artırdı. Bir nebze olsun soluk aldırdı. Ancak emeklilerin 7 bin 500 lira olan maaşları aynı yerinde çakıldı kaldı. Bir “kök maaş” hikayesiyle kafalar karıştırılıp zamlar buhar edildi.
Ortalama olarak diğer kesimlere verilen zam oranının üçte biri verilse emeklilerin maaşları en az 10 bin lira olacaktı. Dolayısıyla emeklinin eline ortalama her ay 2 bin 500 lira eksik verildi. Yani maaşından bu kadar fark mahrum bırakıldı. Emeklinin eline 11 ayda bu para; yani 27 bin 500 lirası verilmedi. Ancak bütün emekliler bunu konuşacağına nedense 5 BİN LİRA BANA VERİLMEDİ, SANA VERİLDİ’yi konuşuyor. 
Ne kadar balık hafızalı insanlarız. Hakkını aramaktan aciz, sorgulamaktan aciz, hakkını istemekten aciz insanlarız. Oysa düşünüp seslendireceğimiz konu “Beni 5 bin lirayla avutma, bana hakkımı ver!” demek olacak. 
Bakınız yine basit bir hesap: 2003 yılında asgari ücret yaklaşık 226 milyon liraymış. Yani bugünkü deyişle 226 lira. Ama emeklinin maaşı 330 milyonmuş. Yani 330 lira... O yıllarda emekli yüzde 47 fazla maaş alırken bugün için yerlerde sürünen bir maaşa mahkûm ediliyor emekli. Artı olarak çalışırsa da cezalandırılıyor. Siz hele bir sorsanıza bu emekliye “NİYE ÇALIŞIYORSUN” diye!...
Ben derim ki; ne emekli ezilsin, ne çalışan. Gerçek anlamda bir komisyon kurun. Türkiye’nin ekonomik durumuna göre sağlıklı, adil bir hesaplama yapın. Çalışana da, emekliye de, öğretmene de, vekile de, imama da gerçekten hak ettiği maaşı belirleyin, verin. İnandırıcı olun, güven verin. Yani insanca yaşayacak bir dünya verin.
Yapabiliyorsanız Aşık Mahsuni’nin yıllar önce yazdıklarını bize unutturun.
Kimi mebus kimi vali, bize tahsil haramdır,
Dayanamam artık senin bu yalancı pozuna,
Yandık yandık bize okul, bize yol, bize hayat,
Etme ağam, n'olur, n'olur, n'olur, n'olur, n'olur n'olur.
.
Bu arada havalar gerçekten soğumuş değerli okuyucular. Bu ortamda soğuk bize neler yazdırıyor böyle!...
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Av.H.Vadi Dalkılıç
(14.01.2024 21:22 - #440)
Senin adına çok sevindim
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Av.H.Vadi Dalkılıç
(14.01.2024 21:22 - #441)
Senin adına çok sevindim
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.