Kolay değil!. Söylerken kolay gibi geliyor da anlatması o kadar kolay olmuyor. Biz bu işe başlayalı, daha doğrusu babam tarafından başlatılalı çok uzun yıllar geçiverdi bir çırpıda. Oysa her saniyesi, her dakikası, her saati, her günü, her ayı, her yılı ilmek ilmek işlenmiş anılarla dolu; doğruları yanlışları bol uzunca bir yaşamdan söz ediyorum. Babam Yusuf SARIOĞLU, Banaz’ımızın ilçe olmasıyla birlikte buralı olmuş. Kendi halinde işiyle gücüyle meşgul olurken bir yandan da içinde gazetecilik aşkı depreşivermiş. Hiç akılda hayalde yokken 1955 yılında iki sayfalık YEŞİL BANAZ gazetesini insanlarla buluşturuvermiş. O günün olumsuzlukları içerisinde gerek Afyon’da gerekse Uşak’taki matbaalarda gazeteyi ara sıra çıkarmaya başlamış. Bu süreç uzun aralıklarla da olsa devam edegelmiş.
Taa ki 1967 yılına kadar.
O tarihten sonra düzenli basımlarla yayına devam etmiş gelmiş.
Ve 1972 yılı geldiğinde BANAZ’ı matbaa ile tanıştırdık. Şansımıza iyi bir bir matbaa ustası Vecihi GÜNGÖR usta (rahmetle anıyorum, ilk ustam) düşüverdi. Bizi yönlendirdi ve ilkel gibi olsa da bir matbaa kurma cesaetini göstermiştik. Gutenberg’den sonra ilk matbaacımız İbrahim Müteferrika idi ama Banaz’da da biz artık ilk matbaacı olmuştuk. Çalışmaya başlayınca bir çok insan bu düzeni ilk gördüğünden meraklı bakışlarla bizleri görmeye geliyorlardı. “Demek ki okuduğumuz her şey böyle basılıyormuş”.. dediler.
İlk olmak güzeldi. Ustamın bilgi ve becerilerini dikkatle izliyor, bir an önce yazmaya ve basıma geçmeye gayret ediyordum. Ustamın bana verdiği süreyi beklemeden üretime başlamıştım bile. Hurufatların yerlerini bellemiş, kullandığımız malzemeleri anında bulup kalıplara yerleştirmeyi kısa sürede başarmıştım. Dört dörtlük olmasa da artık usta namzetiydim bir yılın sonunda.
Bu arada asıl mesleğimi, öğretmenliği aksatmadan yürütüyor, matbaayı da aksatmıyordum. Haftalık gazetemizi erine gerine çıkarıyor ve matbu işleri de peyder pey yapabiliyorduk. İmkanlarımız kısıtlı olmasına rağmen büyük matbaalarla boy ölçüşmesekte karınca kararınca güzel işlere imza atabiliyorduk.
Tabi gazete çıkarmak öyle bir çırpıda yapılıveren bir iş değildi. Haftalık haberleri topluyor, yazıya döküyor, diziyor, imkan varsa foto da koyup basıyorduk. Zamanla kendime bir köşe ayırıp köşe yazıları yazmaya başladım. Ara sıra zülfiyare değiniveriyordum ki müdürümüz hemen kulağımızı çekti. “Hopp!” dedi, “sen devlet memurusun böyle yazılar yazamazsın” dedi.. Önce bocaladım. Ama kendimi toparlayıp geçmiş yazarların yaptığı gibi kendimi başka bir isimle adlandırıp yazmaya devam ettim..
Tabi ustalarımız gitmişti. Başka ustalar bulup birlikte çalıştık. Bu arada kardeşim de okul zamanları dışında yardıma geliyordu. Derken o da işi kısa sürede kavradı ve ben yükün önemli bir bölümünü ona yükleyiverdim.. Bu arada bizi Banaz’dan postalayıverdiler. Gazete ve matbaa kardeşime kalmıştı ve tamamıyla o yönetiyordu. Yılları böyle uzata uzata yaşadık geldik. Yaşadığımız elim bir olay bizim tüm planlarımızı alt üst etmişti. Matbaaya ve gazeteye katkı sağlayacak olan yakın akrabamız olan Ali KARATAŞ asker dönüşü yaşamını yitirmiş, bizi acımızla başbaşa bırakmıştı. Ancak kardeşim de aynı zaman dilimi içinde askere gitmek zorunda kalmıştı. Ne yapacağımızı bilemezken ani bir kararla öğretmenlikten ayrılıp matbaa ve gazeteyi çalıştırmaya karar verdim. 3 yıla yakın uğraşımdan sonra yeniden mesleğe dönüp gazete ve matbaayı yine kardeşime bırakmıştım.
Babamın vefatı ile yine iş başa düştü. Yeni emekli olmamla birlikte bu kez işin kalem tarafına geçip gazetenin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü üslendim. Üç-beş gün diye başlayıp 23 yıla yakın da o görevi devam ettirdim. Hali hazırda ikinci kez emekli olmuş gibi olsakta bildiğiniz gibi bazı işlerden emekli olunmuyor. Hayatımız sürdükçe yine görev devam ediyor..
Bunca süre içinde dört beş yıl kadar Uşak Faal Gazeteciler Derneği Başkanlığı yaptım. Aynı zamanda Türkiye Gazeteciler Federasyonu Onur Kurulu üyeliğimde devam ediyor.
Gazetemizin yaşadığı 59 yılın büyük bölümüne şahit olmuş, iyileri kötüleri yaşamış olarak gerçekten dolu dolu geçmiş bunca yılın nasıl geride kaldığını kavramakta zorlanıyor insan. Sadece “Vay be!” diyebiliyorum.
Doğrusunu isterseniz işimizi severek yaptık diyebilirim. Çok istemeyerek gittiğim öğretmen okulunu gerçekten içime çeke çeke çok iyi okudum ve öğretmenlik görevimi seve seve yaptım ve hala yapma arzum, hırsım dileğim içimde aynı heyecanla duruyor. Gazetecilik görevimi de matbaacılığı da severek yapmaya özen gösterdim. Hatalar olmuş mudur derseniz mutlaka ucundan kıyısında yaptığımız hatalar olmuştur. Bilerek olmasa da insanları üzmüşüzdür. Ama tek hedef insanlara, insanlığa, ilçemize ve ülkemize yararlı olmaktan başka bir şey değildir ömrümüzce...
Bu yıllara ulaşmamızda en büyük katkı da elbette BANAZ HALKININ ve OKURLARIMIZIN’dır. Bizi kabul edip yanına alanlarındır. Omuz verip destekleyenlerindir. Her birinize ayrı ayrı minnettarlığımızı sunarım. TEŞEKKKÜRLER BANAZ.
YEŞİL BANAZ sizlerle yaşıyor. Yaşayacak..
