Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

BİR ELİM YAĞDA

Hani bir söz var ya, “bir eli yağda bir eli balda” vallahi ne yalan söyleyeyim ben de öyle bir yaşam sürmek isterdim. Ama kader bu diyelim biz o sayfaları yaşayacak duruma ne yazık ki yetmiş yıldır gelemedik. Sanırım geri kalan yaşamımızda da gelme ihtimalimiz yok sayılır. Karamsarlık olarak düşünmeyin ama gerçekler böyle ne yazık ki!. Son yıllarda çektiklerimiz daha da beter. Bir yandan pandemi süreci, bir yandan pahalılık ve bir yandan da komşularımızın birbirleriyle savaşı hayatı yaşanmaz hale getirdi. Yıl 1962 veya 63 sıraları. Ben 10 yaş civarındayım. Elleri öpülesi rahmetli anam kahvaltı sonrası elime 1.5 litrelik yağ şişesini verip “Oğlum haydi babanın yanına git, para al ve acele yağ alda gel. Akşama yemek yapacak bir damla yağım yok” dedi. Güzel bir yaz günüydü. Şişeyi alıp doğruca babamın yazıhanesine gittim. O anda orada değildi. Az sonra gelir düşüncesiyle beklemeye koyuldum. Zaten yazıhanenin kapısı açıktı kısa süreliğine bir yere gitmişse kapıyı asla kilitlemezdi.. Bir süre sonra geldi. “Baba” dedim, “annem yağ bekliyor acele alıp eve götüreyim” dedim. Dediğimi duydu ama umursamadı. Ben ise acele ediyor, telaşlanıyordum. Daktilodaki yazısını bitirince, keyfi çıktı galiba bana 10 lira uzattı. “Hadi çabuk al doğru eve git” dedi. Görev anlaşılmıştı. Bir elime şişeyi diğer elime de parayı alıp yola koyuldum. Biz yağımızı her zaman Çardaklı Mehmet Amca’dan alırdık. Onun ticarethanesine karakolun önünden gitmem gerekirken nereden aklıma düştüyse yolu 31 Ağustos okuluna doğru yöneldim. Oraya yaklaşınca tam düşündüğüm gibiydi. Arkadaşlarım bilye oynuyorlardı. Elimde şişe bir süre seyrettim. Onlar oynadıkça içimdeki şeytan dürtmeye başladı. Ben de oynamalıydım. Kısa pantolonumun cebinde birkaç bilyem vardı. Şişeyi emniyetli bir yere bırakıp arkadaşlarımın oyununa dahil oldum. Saatlerce oynamıştım. Ama sonunda hiç bilyem kalmadı ve aklımdaki ilk soru “YAĞ” idi. Toparlandım ve şişeyi aldım. Ama param yoktu. Aranmaya başladım. Zaten kısa pantolonumun bir cebi vardı. İçine defalarca elimi sokup aradım yoktu. Aranmaya başladım. Etrafı dikkatlice aradım. Ağlamaklı olmuştum. “Arkadaşlar paramı düşürmüşüm hep beraber arayalım mı?” dedim. Birlikte oyun oynadığımız alanı aradık taradık bulamadık. Tabi vakit akşama doğru yönelmişti. Ne yapacağım nasıl eve döneceğim, aklım karışmıştı. Şimdi eve gidince annemden ne kadar azar işiteceğim. Sonrasında babam ne diyecek diye sayıklaya sayıklaya ayaklarım geri gidercesine eve ulaştım. Annem tüm hırsıyla üzerime çullandı. Bağırışı ta sokaklara taşıyordu. “Neredesin sen. Akşama taş kırığı mı yiyeceksiniz. Ben sana tez gel demedim mi?.” Daha neler neler söyleyip etmediğini koymadı. Tabiidir ki ben haketmiştim. Parayı da kaybettiğim için fırçalar daha sert ve keskin oluyordu. Bir kenara büzülüp babamın gelmesini ve ne olacaksa olsun bu kabus bir an önce bitsin diye hayıflanıyordum. Bir araba dayak yiyecektim. Ve beklenen an geldi. Annem müjdeyi verdi babama. “Bu senin oğlun adam olmayacak, biz sabahtan yağ almaya gönderdik o da oyuna dalmış ve elindeki parayı da düşürmüş yemek yapamadım. Al ne yapacaksan yap!” diye beni babamın önüne koyuverdi. Babam sorularla beni sıkıştırıyordu. Ama ben de tık yok. Cevap veremiyor, yiyeceğim dayağın acılarını üzerimde hissediyordum ki. Aniden suratımda şaklayan tokat ile yere savruldum. Savrulmam ile birlikte sol elim açılmış ve içindeki on lira terden sırılsıklam olmuş durumda yere düşüvermişti.. Bir paraya baktım bir babama. Yediğim tokatın acısına mı yanayım yoksa kaybettiğimi sandığım paranın bulunuşuna mı sevineyim. Bilemedim.… Yaşadığım o günün üzerinden neredeyse 60 yıl geçmişti. Ama hala unutamıyordum. Unutamadığım bu olay son günlerin çiçekyağı muhabbetiyle daha da akılda kalır oldu. Ne oluyor vallahi anlayamadık. O güzelim Trakya akıllarımızda sarı renkleriyle yer alırdı. Çukurova ve yurdumun dört bir yanı sapsarı. Gel gelelim şimdi yurt dışından yağ almaya çalışıyoruz. Üstüne üstlük savaşan iki ülkeden yağ geliyor ülkemize, gemiler dolusu. Ya da gelemiyor ve biz yağ sıkıntısı yaşamaktayız. Kanımca her evde en az 10-15 litre ayçiçek yağı mutlaka vardır. Olmasa ne olacak diye düşünüyorum. “Atın ölümü arpadan bizim ölümümüz de çiçek yağından mı olacak?” diye düşünmeden edemiyorum Bırakalım bu aç gözlülüğü. Kilerlerimizi doldurmayı. Zam gelen ürünleri bir müddet olsun almayıverelim. Böylece STOKÇULARI da cezalandırmış oluruz. Üç ay et yemesek, beş ay yağ yemesek ne olur sanki. Bir eli yağda bir eli balda olmak zorunda mıyız. Dedik ya biz bunlara alışık değiliz. Gelin bir müddet üzüm hoşafı ile kuru ekmeğe talim ediverelim. Nasıl olsa COVİD’i de altettik. Değil mi?..
Ekleme Tarihi: 29 Mart 2022 - Salı

BİR ELİM YAĞDA

Hani bir söz var ya, “bir eli yağda bir eli balda” vallahi ne yalan söyleyeyim ben de öyle bir yaşam sürmek isterdim. Ama kader bu diyelim biz o sayfaları yaşayacak duruma ne yazık ki yetmiş yıldır gelemedik. Sanırım geri kalan yaşamımızda da gelme ihtimalimiz yok sayılır. Karamsarlık olarak düşünmeyin ama gerçekler böyle ne yazık ki!. Son yıllarda çektiklerimiz daha da beter. Bir yandan pandemi süreci, bir yandan pahalılık ve bir yandan da komşularımızın birbirleriyle savaşı hayatı yaşanmaz hale getirdi.
Yıl 1962 veya 63 sıraları. Ben 10 yaş civarındayım. Elleri öpülesi rahmetli anam kahvaltı sonrası elime 1.5 litrelik yağ şişesini verip “Oğlum haydi babanın yanına git, para al ve acele yağ alda gel. Akşama yemek yapacak bir damla yağım yok” dedi. Güzel bir yaz günüydü. Şişeyi alıp doğruca babamın yazıhanesine gittim. O anda orada değildi.
Az sonra gelir düşüncesiyle beklemeye koyuldum. Zaten yazıhanenin kapısı açıktı kısa süreliğine bir yere gitmişse kapıyı asla kilitlemezdi.. Bir süre sonra geldi. “Baba” dedim, “annem yağ bekliyor acele alıp eve götüreyim” dedim. Dediğimi duydu ama umursamadı. Ben ise acele ediyor, telaşlanıyordum. Daktilodaki yazısını bitirince, keyfi çıktı galiba bana 10 lira uzattı. “Hadi çabuk al doğru eve git” dedi. Görev anlaşılmıştı. Bir elime şişeyi diğer elime de parayı alıp yola koyuldum. Biz yağımızı her zaman Çardaklı Mehmet Amca’dan alırdık. Onun ticarethanesine karakolun önünden gitmem gerekirken nereden aklıma düştüyse yolu 31 Ağustos okuluna doğru yöneldim. Oraya yaklaşınca tam düşündüğüm gibiydi. Arkadaşlarım bilye oynuyorlardı. Elimde şişe bir süre seyrettim. Onlar oynadıkça içimdeki şeytan dürtmeye başladı. Ben de oynamalıydım. Kısa pantolonumun cebinde birkaç bilyem vardı. Şişeyi emniyetli bir yere bırakıp arkadaşlarımın oyununa dahil oldum. Saatlerce oynamıştım. Ama sonunda hiç bilyem kalmadı ve aklımdaki ilk soru “YAĞ” idi. Toparlandım ve şişeyi aldım. Ama param yoktu. Aranmaya başladım. Zaten kısa pantolonumun bir cebi vardı. İçine defalarca elimi sokup aradım yoktu. Aranmaya başladım. Etrafı dikkatlice aradım. Ağlamaklı olmuştum. “Arkadaşlar paramı düşürmüşüm hep beraber arayalım mı?” dedim. Birlikte oyun oynadığımız alanı aradık taradık bulamadık. Tabi vakit akşama doğru yönelmişti. Ne yapacağım nasıl eve döneceğim, aklım karışmıştı. Şimdi eve gidince annemden ne kadar azar işiteceğim. Sonrasında babam ne diyecek diye sayıklaya sayıklaya ayaklarım geri gidercesine eve ulaştım. Annem tüm hırsıyla üzerime çullandı. Bağırışı ta sokaklara taşıyordu. “Neredesin sen. Akşama taş kırığı mı yiyeceksiniz. Ben sana tez gel demedim mi?.” Daha neler neler söyleyip etmediğini koymadı. Tabiidir ki ben haketmiştim. Parayı da kaybettiğim için fırçalar daha sert ve keskin oluyordu. Bir kenara büzülüp babamın gelmesini ve ne olacaksa olsun bu kabus bir an önce bitsin diye hayıflanıyordum. Bir araba dayak yiyecektim. Ve beklenen an geldi. Annem müjdeyi verdi babama. “Bu senin oğlun adam olmayacak, biz sabahtan yağ almaya gönderdik o da oyuna dalmış ve elindeki parayı da düşürmüş yemek yapamadım. Al ne yapacaksan yap!” diye beni babamın önüne koyuverdi. Babam sorularla beni sıkıştırıyordu. Ama ben de tık yok. Cevap veremiyor, yiyeceğim dayağın acılarını üzerimde hissediyordum ki. Aniden suratımda şaklayan tokat ile yere savruldum. Savrulmam ile birlikte sol elim açılmış ve içindeki on lira terden sırılsıklam olmuş durumda yere düşüvermişti.. Bir paraya baktım bir babama. Yediğim tokatın acısına mı yanayım yoksa kaybettiğimi sandığım paranın bulunuşuna mı sevineyim. Bilemedim.… Yaşadığım o günün üzerinden neredeyse 60 yıl geçmişti. Ama hala unutamıyordum.
Unutamadığım bu olay son günlerin çiçekyağı muhabbetiyle daha da akılda kalır oldu. Ne oluyor vallahi anlayamadık. O güzelim Trakya akıllarımızda sarı renkleriyle yer alırdı. Çukurova ve yurdumun dört bir yanı sapsarı. Gel gelelim şimdi yurt dışından yağ almaya çalışıyoruz. Üstüne üstlük savaşan iki ülkeden yağ geliyor ülkemize, gemiler dolusu. Ya da gelemiyor ve biz yağ sıkıntısı yaşamaktayız. Kanımca her evde en az 10-15 litre ayçiçek yağı mutlaka vardır. Olmasa ne olacak diye düşünüyorum. “Atın ölümü arpadan bizim ölümümüz de çiçek yağından mı olacak?” diye düşünmeden edemiyorum
Bırakalım bu aç gözlülüğü. Kilerlerimizi doldurmayı. Zam gelen ürünleri bir müddet olsun almayıverelim. Böylece STOKÇULARI da cezalandırmış oluruz. Üç ay et yemesek, beş ay yağ yemesek ne olur sanki. Bir eli yağda bir eli balda olmak zorunda mıyız. Dedik ya biz bunlara alışık değiliz. Gelin bir müddet üzüm hoşafı ile kuru ekmeğe talim ediverelim. Nasıl olsa COVİD’i de altettik. Değil mi?..
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.