Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

DİLE KOLAY...

Evet.. Dile kolay. Babamın yayın hayatına başladığı ve bizim de büyük gayretlerle yaşamasına yardımda bulunduğumuz YEŞİL BANAZ Gazetesi 52 yılı geride bıraktı 53. yaşına ulaştı. Bunları yazarken büyük emekler harcamış babam, gazetemizin kurucusu Yusuf SARIOĞLU’nu rahmetle anıyorum. 1953 yılında BANAZ’a geldikten sonra zaman zaman gazeteyi çıkarmış, Afyon ve Uşak’taki matbaalara bastırarak. Ne var ki o günlerin zor şartlarında periyodik bir şekle kavuşturamamış. Zamanla zorlukları aşarak 1967 yılından bu yana yayın hayatı süregeldi YEŞİL BANAZ’ın. BANAZ’a bir ses bir nefes olsun istemiş. 5 yıl çeşitli matbaalarda basılmış ve insanlara ulaştırılmış. Ve ben Banaz’a tayin olup gelince, kafasındaki matbaa planını birden uygulamaya sokuverdi. Rahmetle andığım Vecihi GÜNGÖR (matbaa ustam) ile babam oturup planlamışlar. Babam “matbaa kuruyoruz” deyince şaşakaldım. Nasıl dedim. Uğraşıyoruz.. dedi. Ve birkaç gün içinde makine geldi.  Diğer malzemelerde peyder pey gelip yerleştirildi. En ufak parçalara dahi pür dikkat bakıyorum. Hayatımda yeni bir dönüm noktası başlayacak. Adını kitaplardan duyduğumuz ama hiç görmediğimiz bir işe başlıyoruz. Gutenberg’in icat ettiği ve İbrahim MÜTEFERRİKA tarafından ülkemize getirilen matbaa, ilk kez Yusuf SARIOĞLU tarafından ilçemize getirilmişti. Hani çağlar vardı ya.. Büyük olaylar sonrasında değişen.. İşte bu gün de o gündü BANAZ yeni bir çağa başlıyordu. Yıl 1972.. Hazırlıklar tamamlandı ve bizlerin meraklı bakışları arasında ilk baskı gerçekleştirildi. Başka yerlerde uzaktan gördüğüm bu işlemler şimdi gözümün önündeydi ve kısa zaman sonra onları yapabilecek duruma gelmiştim. Zorlandım ama yılmadım ve planlanan zamandan önce ustama iyi bir çırak oldum. Dizgiden kalıba, baskıya, harmana, ciltlemeye artık yabancı değildim. Ustam da benim bu hızlı gelişmeme prim vermek için “ileride sana para basmayı da öğreteceğim” demişti. O an içimde ayrı bir heyecan duyguları depreşiverdi.. Vay be para basacağız.. Makinamız çok eski, yıpranmış ama yıllara meydan okurcasına hala ayakta olmanın verdiği bir haz vardı. Kırılıp dökülüyor ama vazgeçmiyordu. 1896 model makinamızı 100 yaşına ulaştırırsak fabrikası yenisini veriyormuş demişlerdi. İnat ettik çalışması için ama ömrü yetmedi ve gelişen durumlara karşı onu emekliye sevk edip yeni makina almıştık. Ve zaman su gibi akıp geçti şimdi ofset makinalarla sürdürmekteyiz baskı işlerini.. O günler sabah okula gidiyor akşam üstü gelince ustamın yanında verdiği görevleri harfiyyen yerine getiriyordum. Bir yıl olmadan tüm işleri yapabilecek beceriye ulaşmıştım. Ne oldu, nasıl oldu pek anlayamadım ama usta bizden ayrılmak zorunda kaldı. Bütün işler üstüme kalmıştı. Bir kalfa bulup yükü hafiflettik. Bir yandan gazeteyi çıkarıyor bir yandan matbaa işlerini yapmayı sürdürüyorduk. Bir gün gazete hazırlamak için gecenin geç saatine kadar çalıştım. Yorulmuştum. Yemek yemek için ayrıldığımda babam gelmiş. Bakmış birkaç kalıp var, yardım edeyim diye hepsini kasalara dağıtmış. Matbaaya geldiğimde bir baktım. Kalıplar yok.. Ne yaptın baba.. dedim.. Yardım edivereyim demiştim…O an başımdan kaynar sular döküldü.. Saatlerce uğraştığım iş, yeniden yapılacaktı.. Sabahın er saatlerine kadar çalışıp uyumadan okula gitmişliğim de olmuştu.. Zevkli ama zor işti. Elbette GAZETE çıkarmakta zor iş. Hele düzenli yapmak bambaşka bir özveri isteyen bir durum. Yazmak ayrı bir dert, yazmamak apayrı bir dert. Siz Banaz’ın gözü kulağı, sesi olacaksınız. Yazmak zorundasınız. Ama birilerini de hafif hafif incitmemelisiniz. İşte bu dengeyi kurmak, hele küçük bir ilçede herkesi tanır durumdayken bunları yapmak, yapabilmek her şeyden daha zor ve meşakkatli. Bu denge için çaba harcadık. Şükür ki hala ayaktayız. Yanlışlarımız, hatalarımız da olmuş olabilir. İnsanoğluyuz. İnanıyorum ki çalışanlar da hata yapabilirler. Ama özür dilemesini de bilmelidirler.. Haaa.. Hiçbir şey yapmazsanız.. Tabiidir ki hatanız da olmaz. Bir anı.. İlçemizde Almanya’da çalışan çok vatandaşımız var. Bir vatandaş babamın yanına geliyor, anlatıyor.. Bizim falan köylüler gelirken Avusturya’da kaza yapmışlar. Birkaç ölü var.. isimleri şu şu diye bilgi veriyor. Babam da bunu yazıya döküyor ve gazeteye haber yapıyoruz. Buraya kadar durum normal. Ama yanlış olan gazetemizin yayın tarihini değiştirmeden baskıya girmemiz. Her nasılsa dikkatimizden kaçmış ve o kaza yapıp yaşamını kaybedenler ölmeden önceki tarihte biz gazeteyi, basmışız. Bu gazete bir vatandaş tarafından HÜRRİYET gazetesine ulaştırılıyor ve bu kez biz haber oluyoruz. “YEŞİL BANAZ GAZETESİ insanlar ölmeden haber veriyor” diye.. tabi hatamızı düzelttik. Bir başka anı da şöyle.. Hemen hemen tüm Banazlıların bildiği tanıdığı Comburtlu (şimdi adı Ayrancı) Yılmaz EFE vardı. Pejmurde giyinir, acıyanların verdiği yardımlarla geçinir. Hatta bir gün köyde arabaya bindirmemişler. Yaya olarak otobüsten önce Uşak’a vardığı anlatılır. İşte bu EFE’nin ilginç bir olayı daha.. Bir gece ana yolda kaza meydan geliyor. Vefat eden şahsını durumu tanınamaz halde. Bir kaç bilir kişi çağırıyorlar genel kanı bu şahıs “Yılmaz EFE” diyorlar. Tabii biz de kayıtlara göre haber yapıyoruz. Yılmaz EFE öldü diye.. Aradan on-onbeş gün geçmiş.. aaa. o da ne.. Yılmaz EFE matbaanın kapısında. “Siz beni niden öldü diye yazdınız” diye sorguluyor.. Ne kadar özür dilesekte EFE’yi ikna edemiyoruz. Tabi onun için önemli bir durum var.. Eline bir şişe tutuşturdun mu, tüm geri kalanları unutuverir. Biz de öyle yapıp özrümüzü pekiştiriyoruz. Daha çok şey var ama.. sonraya bırakalım.. UNUTULMUYOR.. Bakın ne kadar yıl geçmiş. VARIZ.. VAR olmayı sürdüreceğiz. Her şeye rağmen... 
Ekleme Tarihi: 15 Ekim 2019 - Salı

DİLE KOLAY...

Evet.. Dile kolay. Babamın yayın hayatına başladığı ve bizim de büyük gayretlerle yaşamasına yardımda bulunduğumuz YEŞİL BANAZ Gazetesi 52 yılı geride bıraktı 53. yaşına ulaştı. Bunları yazarken büyük emekler harcamış babam, gazetemizin kurucusu Yusuf SARIOĞLU’nu rahmetle anıyorum. 1953 yılında BANAZ’a geldikten sonra zaman zaman gazeteyi çıkarmış, Afyon ve Uşak’taki matbaalara bastırarak. Ne var ki o günlerin zor şartlarında periyodik bir şekle kavuşturamamış. Zamanla zorlukları aşarak 1967 yılından bu yana yayın hayatı süregeldi YEŞİL BANAZ’ın.
BANAZ’a bir ses bir nefes olsun istemiş. 5 yıl çeşitli matbaalarda basılmış ve insanlara ulaştırılmış. Ve ben Banaz’a tayin olup gelince, kafasındaki matbaa planını birden uygulamaya sokuverdi. Rahmetle andığım Vecihi GÜNGÖR (matbaa ustam) ile babam oturup planlamışlar. Babam “matbaa kuruyoruz” deyince şaşakaldım. Nasıl dedim. Uğraşıyoruz.. dedi. Ve birkaç gün içinde makine geldi. 
Diğer malzemelerde peyder pey gelip yerleştirildi. En ufak parçalara dahi pür dikkat bakıyorum. Hayatımda yeni bir dönüm noktası başlayacak. Adını kitaplardan duyduğumuz ama hiç görmediğimiz bir işe başlıyoruz. Gutenberg’in icat ettiği ve İbrahim MÜTEFERRİKA tarafından ülkemize getirilen matbaa, ilk kez Yusuf SARIOĞLU tarafından ilçemize getirilmişti. Hani çağlar vardı ya.. Büyük olaylar sonrasında değişen.. İşte bu gün de o gündü BANAZ yeni bir çağa başlıyordu. Yıl 1972..
Hazırlıklar tamamlandı ve bizlerin meraklı bakışları arasında ilk baskı gerçekleştirildi. Başka yerlerde uzaktan gördüğüm bu işlemler şimdi gözümün önündeydi ve kısa zaman sonra onları yapabilecek duruma gelmiştim. Zorlandım ama yılmadım ve planlanan zamandan önce ustama iyi bir çırak oldum. Dizgiden kalıba, baskıya, harmana, ciltlemeye artık yabancı değildim. Ustam da benim bu hızlı gelişmeme prim vermek için “ileride sana para basmayı da öğreteceğim” demişti. O an içimde ayrı bir heyecan duyguları depreşiverdi.. Vay be para basacağız..
Makinamız çok eski, yıpranmış ama yıllara meydan okurcasına hala ayakta olmanın verdiği bir haz vardı. Kırılıp dökülüyor ama vazgeçmiyordu. 1896 model makinamızı 100 yaşına ulaştırırsak fabrikası yenisini veriyormuş demişlerdi. İnat ettik çalışması için ama ömrü yetmedi ve gelişen durumlara karşı onu emekliye sevk edip yeni makina almıştık. Ve zaman su gibi akıp geçti şimdi ofset makinalarla sürdürmekteyiz baskı işlerini..
O günler sabah okula gidiyor akşam üstü gelince ustamın yanında verdiği görevleri harfiyyen yerine getiriyordum. Bir yıl olmadan tüm işleri yapabilecek beceriye ulaşmıştım. Ne oldu, nasıl oldu pek anlayamadım ama usta bizden ayrılmak zorunda kaldı. Bütün işler üstüme kalmıştı. Bir kalfa bulup yükü hafiflettik. Bir yandan gazeteyi çıkarıyor bir yandan matbaa işlerini yapmayı sürdürüyorduk.
Bir gün gazete hazırlamak için gecenin geç saatine kadar çalıştım. Yorulmuştum. Yemek yemek için ayrıldığımda babam gelmiş. Bakmış birkaç kalıp var, yardım edeyim diye hepsini kasalara dağıtmış. Matbaaya geldiğimde bir baktım. Kalıplar yok.. Ne yaptın baba.. dedim.. Yardım edivereyim demiştim…O an başımdan kaynar sular döküldü.. Saatlerce uğraştığım iş, yeniden yapılacaktı.. Sabahın er saatlerine kadar çalışıp uyumadan okula gitmişliğim de olmuştu..
Zevkli ama zor işti. Elbette GAZETE çıkarmakta zor iş. Hele düzenli yapmak bambaşka bir özveri isteyen bir durum. Yazmak ayrı bir dert, yazmamak apayrı bir dert. Siz Banaz’ın gözü kulağı, sesi olacaksınız. Yazmak zorundasınız. Ama birilerini de hafif hafif incitmemelisiniz. İşte bu dengeyi kurmak, hele küçük bir ilçede herkesi tanır durumdayken bunları yapmak, yapabilmek her şeyden daha zor ve meşakkatli. Bu denge için çaba harcadık. Şükür ki hala ayaktayız.
Yanlışlarımız, hatalarımız da olmuş olabilir. İnsanoğluyuz. İnanıyorum ki çalışanlar da hata yapabilirler. Ama özür dilemesini de bilmelidirler.. Haaa.. Hiçbir şey yapmazsanız.. Tabiidir ki hatanız da olmaz.
Bir anı.. İlçemizde Almanya’da çalışan çok vatandaşımız var. Bir vatandaş babamın yanına geliyor, anlatıyor.. Bizim falan köylüler gelirken Avusturya’da kaza yapmışlar. Birkaç ölü var.. isimleri şu şu diye bilgi veriyor. Babam da bunu yazıya döküyor ve gazeteye haber yapıyoruz. Buraya kadar durum normal. Ama yanlış olan gazetemizin yayın tarihini değiştirmeden baskıya girmemiz. Her nasılsa dikkatimizden kaçmış ve o kaza yapıp yaşamını kaybedenler ölmeden önceki tarihte biz gazeteyi, basmışız. Bu gazete bir vatandaş tarafından HÜRRİYET gazetesine ulaştırılıyor ve bu kez biz haber oluyoruz. “YEŞİL BANAZ GAZETESİ insanlar ölmeden haber veriyor” diye.. tabi hatamızı düzelttik.
Bir başka anı da şöyle.. Hemen hemen tüm Banazlıların bildiği tanıdığı Comburtlu (şimdi adı Ayrancı) Yılmaz EFE vardı. Pejmurde giyinir, acıyanların verdiği yardımlarla geçinir. Hatta bir gün köyde arabaya bindirmemişler. Yaya olarak otobüsten önce Uşak’a vardığı anlatılır. İşte bu EFE’nin ilginç bir olayı daha.. Bir gece ana yolda kaza meydan geliyor. Vefat eden şahsını durumu tanınamaz halde. Bir kaç bilir kişi çağırıyorlar genel kanı bu şahıs “Yılmaz EFE” diyorlar. Tabii biz de kayıtlara göre haber yapıyoruz. Yılmaz EFE öldü diye.. Aradan on-onbeş gün geçmiş.. aaa. o da ne.. Yılmaz EFE matbaanın kapısında. “Siz beni niden öldü diye yazdınız” diye sorguluyor.. Ne kadar özür dilesekte EFE’yi ikna edemiyoruz. Tabi onun için önemli bir durum var.. Eline bir şişe tutuşturdun mu, tüm geri kalanları unutuverir. Biz de öyle yapıp özrümüzü pekiştiriyoruz. Daha çok şey var ama.. sonraya bırakalım..
UNUTULMUYOR.. Bakın ne kadar yıl geçmiş. VARIZ.. VAR olmayı sürdüreceğiz. Her şeye rağmen... 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.