Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

DOĞA VE YAŞAM

Yaşadıkça görüyor, gördükçe üzülüyoruz. Yaşadığımız bu toprakları geçmişte olduğundan daha fazla hor kullandığımızdan doğa ne yapacağını insanlara ne gibi bir ortam yaratacağını şaşırdı artık. 70'li yaşlara ulaştığımız şu günlerde tabiatta her türlü olayları yaşamaya devam ediyoruz. Aklımızın erdiği günlere döndüğümüzde fevkalade tabiat olaylarıyla karşılaşmadığımızın önemini bir kez daha vurgulamalıyım. Geniş anlamda düşündüğümde tabiat olaylarını biz mi algılayamıyorduk, yoksa günümüzdekiler mi çok abartıydı. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Rüzgarları öğreniyoruz. Ortaokulda. İlk akla gelen fırtına. Uçurtma uçurduğumuz günler geliyor aklıma. Uçurtmamızın ipini rüzgarın şiddetine göre ayarlıyoruz. Biraz sertçe esiyorsa daha kalın ip tercih ediyoruz. Onun daha ötesini hayal bile edemiyoruz. Fırtınadan sonra ne geliyor acaba. Nasıl esiyor. Ona dayanacak kalın ip bulabilecek miyim? Ya da urganla mı uçurtsam diye hayaller kuruyorum. Daha ötesi de var. Tayfun, kasırga ve hortumlar. Bunları hep okyanus ötesi ülkelerde olduğunu duyuyorduk. Bataryalı radyomuzdan “Güney Amerika kıyılarını vuran tayfun” diye başlayan haberler kulağımızda yankılanıyor. Okyanuslarda kasırgaya yakalanan büyük gemilerin suya gömüldüğünü anımsıyorum. Ve Hortum.. Büyük tabiat olayları.. Aradan geçen yıllar sonrasında artık bunları da ülkemiz ve çevremizde görmeye başladık. Deprem kadar tehlikeli Tsunami girdi yaşamımıza. Çocukluğumuzda tolaz dediğimiz küçük hortumları görmekteydik. Ve hatta daha şiddetlisinin insanları, arabaları havalarda uçuşturduğunu duyardık. Kimi zaman gökten kurbağa yağdığı söylenirdi. Demek ki bu hortumlar yerlerde ne varsa silip süpürüp havalara uçuşturuyor ve sonrasında yeryüzüne bırakıveriyor. Ve bizlerde gökten kurbağa yağdığını sanıyor muşuz… Günümüzde bunların hepsini ülkemizde de yaşamaktayız. Geçenlerde İzmir açıklarındaki HORTUM izlediğimiz kadarıyla okyanuslarda yaşananları pek aratmayacak cinstendi. Ve şiddetli yağmurlar, metrekareye düşen yağış miktarlarında rekor ölçümler. Ne oluyor diyoruz…. Ama ne olacağı belli aslında biz insanlar yaşadığımız bu güzel dünyanın içine ediyoruz. Hor kullanıyoruz. Her fırsatta dengeleri bozmak için elden gelen ne varsa yapıyoruz. Koca bir yazı yağışsız geçirdikten sonra barajlardaki su seviyesinin dibe vurduğunu görüyor ve kaygılanıyoruz. Susuz kalacağız diye hayıflanıyoruz. Ve yörelere göre yağmur duaları tertipliyoruz. Yaşadığım bir yerde mayıs ayı gelmesine rağmen yeterli yağış olmamış ve çiftçi perişan olmaya başlamıştı. Köylülerden homurdanmalar başlayınca ileri gelenler toplanıp “yağmur duası yapalım” diye ortak karara varmışlardı. Bir çok kez duymuş olmama rağmen ilk kez şahit olacaktım. Çalışmalar başladı ve yapılacak gün kararlaştırıldı. Yeteri kadar erzak temin edildi. Meydana kazanlar kuruldu. Öncesinde keşkekler dövüldü, hayvanlar kesildi. Çevre köylere haber salınıp buyur edildi. Hem köylüler ve hem de çevre köylerden gelen misafirler oldukça kalabalık bir cemaat oluşturdu. İmam ve diğer bilenler okudukça okudular. Dualar edildi. Hiç mübalağa etmiyorum. Yaklaşık bir saat sonra o masmavi gökyüzünü kara bulutlar kapladı ve öyle bir yağmur yağdı ki anlatamam. Saatlerce sürdü. hatta köyün gençlerinden bir gurup hocaların talimatıyla dağdaki bir ağaca 40 bin taş bırakmaya gittiler ve sonrasında yağmur kesildi. Bu olayları şu an bile yorumlayamıyorum.. Ama gerçekten yağmur yağmıştı. Dualar kabul olmuştu. Tabi hala kafamda sorular var. Ama gerçek şu ki bir çok insanın “yağmur duası” ya da bazılarınca dillendirilen “bereket” duası sonrasında amaca ulaşılmıştı. Çocukluk yıllarımda gördüğümüz su sadece Banaz Çayı idi. Ne göl ne gölet yoktu. Şimdi ilçemiz sınırlarında neredeyse yirmiye yakın gölet var. Bunlar özellikle sulamada ve de kimi yerlerde balıkçılığa hizmet ediyor. 70'li yıllarda neredeyse 50 cm’yi geçen kar yağışlarına şahit oluyorduk. Şu gün yarısına bile ulaşılamıyor. Nedenini bilemesem de, kendi kendime vardığım kanı “biz dünyayı hor kullanıyoruz, dengeleri biz bozuyoruz ve o da bize işte böyle geri dönüşler ile ceza veriyor” diyorum. Düşünün geçenlerde İzmir’e bir ayda yağması gereken yağmur bir gecede yağarak rekor kırdı… Van’ın Bahçesaray’ında kar sekiz ay kalıyordu toprakta.. Ama şimdi neredeyse üç ay bile zor kalıyor. Ne desem bilemiyorum.. Haydi yeniden geri dönelim desem olanaksız ya da bundan sonra daha dikkatli olalım desem mümkün olmuyor. Yapılacak en güzel eylem geriye fazla dönemsekte ileriyi fazla zorlamamak. Mart ayına yaklaştığımız şu günlerde hatırladığım kadarıyla “ORMAN HAFTASI” yapılıyordu. Ağaç dikimi bayramı yapılıyordu. Bunu yeniden canlandırmak elimizde. Basit ama yapılabilir çalışmalar ile geleceğimizi bir nebze olsun canlandırabiliriz. Yani diyorum; ilçe yönetenlerimiz küçük bir karar alarak “Sevgili Banazlılar bu saatten sonra bu ilçede doğan her bebek için bir ağaç dikilmeli, küçük bir kolye ile ismi oraya perçinlenmeli ve çocuk büyüdükçe ağaç büyümeli ve geleceğe ORMAN olarak karşımıza çıkmalı” desek güzel olmaz mı.. Yapılamaz mı?... Şöyle atıl bir alanda bunu uygulamaya koysak ne kadar faydalı olur.. Bunu yıllar sonra anlayacak ve yetişen nesilde bizlere saygı duyacaklar.. Yapabilir miyiz.. Haydi yapalım.. Bizim doğaya aşkımız onun bize verdikleri gelişsin, güzelleşsin. Gelecek yeşillensin..
Ekleme Tarihi: 23 Şubat 2021 - Salı

DOĞA VE YAŞAM

Yaşadıkça görüyor, gördükçe üzülüyoruz. Yaşadığımız bu toprakları geçmişte olduğundan daha fazla hor kullandığımızdan doğa ne yapacağını insanlara ne gibi bir ortam yaratacağını şaşırdı artık. 70'li yaşlara ulaştığımız şu günlerde tabiatta her türlü olayları yaşamaya devam ediyoruz. Aklımızın erdiği günlere döndüğümüzde fevkalade tabiat olaylarıyla karşılaşmadığımızın önemini bir kez daha vurgulamalıyım. Geniş anlamda düşündüğümde tabiat olaylarını biz mi algılayamıyorduk, yoksa günümüzdekiler mi çok abartıydı. Bunu anlamakta zorlanıyorum.
Rüzgarları öğreniyoruz. Ortaokulda. İlk akla gelen fırtına. Uçurtma uçurduğumuz günler geliyor aklıma. Uçurtmamızın ipini rüzgarın şiddetine göre ayarlıyoruz. Biraz sertçe esiyorsa daha kalın ip tercih ediyoruz. Onun daha ötesini hayal bile edemiyoruz.
Fırtınadan sonra ne geliyor acaba. Nasıl esiyor. Ona dayanacak kalın ip bulabilecek miyim?
Ya da urganla mı uçurtsam diye hayaller kuruyorum. Daha ötesi de var. Tayfun, kasırga ve hortumlar. Bunları hep okyanus ötesi ülkelerde olduğunu duyuyorduk. Bataryalı radyomuzdan “Güney Amerika kıyılarını vuran tayfun” diye başlayan haberler kulağımızda yankılanıyor. Okyanuslarda kasırgaya yakalanan büyük gemilerin suya gömüldüğünü anımsıyorum. Ve Hortum.. Büyük tabiat olayları..
Aradan geçen yıllar sonrasında artık bunları da ülkemiz ve çevremizde görmeye başladık. Deprem kadar tehlikeli Tsunami girdi yaşamımıza. Çocukluğumuzda tolaz dediğimiz küçük hortumları görmekteydik. Ve hatta daha şiddetlisinin insanları, arabaları havalarda uçuşturduğunu duyardık. Kimi zaman gökten kurbağa yağdığı söylenirdi. Demek ki bu hortumlar yerlerde ne varsa silip süpürüp havalara uçuşturuyor ve sonrasında yeryüzüne bırakıveriyor. Ve bizlerde gökten kurbağa yağdığını sanıyor muşuz…
Günümüzde bunların hepsini ülkemizde de yaşamaktayız. Geçenlerde İzmir açıklarındaki HORTUM izlediğimiz kadarıyla okyanuslarda yaşananları pek aratmayacak cinstendi. Ve şiddetli yağmurlar, metrekareye düşen yağış miktarlarında rekor ölçümler. Ne oluyor diyoruz…. Ama ne olacağı belli aslında biz insanlar yaşadığımız bu güzel dünyanın içine ediyoruz. Hor kullanıyoruz. Her fırsatta dengeleri bozmak için elden gelen ne varsa yapıyoruz.
Koca bir yazı yağışsız geçirdikten sonra barajlardaki su seviyesinin dibe vurduğunu görüyor ve kaygılanıyoruz. Susuz kalacağız diye hayıflanıyoruz. Ve yörelere göre yağmur duaları tertipliyoruz.
Yaşadığım bir yerde mayıs ayı gelmesine rağmen yeterli yağış olmamış ve çiftçi perişan olmaya başlamıştı. Köylülerden homurdanmalar başlayınca ileri gelenler toplanıp “yağmur duası yapalım” diye ortak karara varmışlardı. Bir çok kez duymuş olmama rağmen ilk kez şahit olacaktım. Çalışmalar başladı ve yapılacak gün kararlaştırıldı. Yeteri kadar erzak temin edildi. Meydana kazanlar kuruldu. Öncesinde keşkekler dövüldü, hayvanlar kesildi. Çevre köylere haber salınıp buyur edildi. Hem köylüler ve hem de çevre köylerden gelen misafirler oldukça kalabalık bir cemaat oluşturdu. İmam ve diğer bilenler okudukça okudular. Dualar edildi. Hiç mübalağa etmiyorum. Yaklaşık bir saat sonra o masmavi gökyüzünü kara bulutlar kapladı ve öyle bir yağmur yağdı ki anlatamam. Saatlerce sürdü. hatta köyün gençlerinden bir gurup hocaların talimatıyla dağdaki bir ağaca 40 bin taş bırakmaya gittiler ve sonrasında yağmur kesildi. Bu olayları şu an bile yorumlayamıyorum.. Ama gerçekten yağmur yağmıştı. Dualar kabul olmuştu. Tabi hala kafamda sorular var. Ama gerçek şu ki bir çok insanın “yağmur duası” ya da bazılarınca dillendirilen “bereket” duası sonrasında amaca ulaşılmıştı.
Çocukluk yıllarımda gördüğümüz su sadece Banaz Çayı idi. Ne göl ne gölet yoktu. Şimdi ilçemiz sınırlarında neredeyse yirmiye yakın gölet var. Bunlar özellikle sulamada ve de kimi yerlerde balıkçılığa hizmet ediyor. 70'li yıllarda neredeyse 50 cm’yi geçen kar yağışlarına şahit oluyorduk. Şu gün yarısına bile ulaşılamıyor. Nedenini bilemesem de, kendi kendime vardığım kanı “biz dünyayı hor kullanıyoruz, dengeleri biz bozuyoruz ve o da bize işte böyle geri dönüşler ile ceza veriyor” diyorum.
Düşünün geçenlerde İzmir’e bir ayda yağması gereken yağmur bir gecede yağarak rekor kırdı… Van’ın Bahçesaray’ında kar sekiz ay kalıyordu toprakta.. Ama şimdi neredeyse üç ay bile zor kalıyor.
Ne desem bilemiyorum.. Haydi yeniden geri dönelim desem olanaksız ya da bundan sonra daha dikkatli olalım desem mümkün olmuyor. Yapılacak en güzel eylem geriye fazla dönemsekte ileriyi fazla zorlamamak. Mart ayına yaklaştığımız şu günlerde hatırladığım kadarıyla “ORMAN HAFTASI” yapılıyordu. Ağaç dikimi bayramı yapılıyordu. Bunu yeniden canlandırmak elimizde. Basit ama yapılabilir çalışmalar ile geleceğimizi bir nebze olsun canlandırabiliriz.
Yani diyorum; ilçe yönetenlerimiz küçük bir karar alarak “Sevgili Banazlılar bu saatten sonra bu ilçede doğan her bebek için bir ağaç dikilmeli, küçük bir kolye ile ismi oraya perçinlenmeli ve çocuk büyüdükçe ağaç büyümeli ve geleceğe ORMAN olarak karşımıza çıkmalı” desek güzel olmaz mı.. Yapılamaz mı?...
Şöyle atıl bir alanda bunu uygulamaya koysak ne kadar faydalı olur.. Bunu yıllar sonra anlayacak ve yetişen nesilde bizlere saygı duyacaklar..
Yapabilir miyiz..
Haydi yapalım.. Bizim doğaya aşkımız onun bize verdikleri gelişsin, güzelleşsin. Gelecek yeşillensin..
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.