Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

NEREDEN NEREYE

Yıl 1967. Ortaokulu bitirmişim. Haziran’ın ilk haftaları. Fen lisesi sınavına hazırlanmak adına öğretmen okulu sınavına girdim. Sonrasında hiç bir yerden cevap gelmemişti. Ben de gerçekten liseye gitmek ve oradan hukuk okumak istiyordum. Ama şartlar ağırdı. Banaz’da lise yoktu ve biz Uşak’a gitmek zorundaydık. Babam uzun uğraşılar sonunda neredeyse 30 kişiyi toparlayıp bir otobüs kiralamıştı. Her sabah Uşak’a gidip akşama dönecektik. O günlere kadar gittiğimiz yer Uşak bile değildi. Eylül’ü iple çektim. Okullar açılınca LİSELİ olmuştuk. En azından orta okulda zorunlu giydiğimiz şapkadan kurtulmuştum. Egzozu arabanın içinden geçen gençliğinin başka yerlerde harap etmiş bu otobüsle gidiş-gelişler başlamıştı. Babam her gün beş lira veriyordu. 3 lira gidiş geliş yol parası, kalan 2 liraya da öğle yemeği yiyebiliyorduk. O günlerde en meşhur lokanta Bahçeli ve İlyas Usta idi. Oralara girmeye cesaret edemiyorduk. Yemek fiyatlarını dahi bilmiyorduk. En ucuz lokanta Kırık Minare yakındaki lokantaydı. Bir kuru, bir pilav 1 lira 50 kuruştu.. Böylece bize de 50 kuruş kalıyordu.. Pilav yemediğimiz günler bir lira biriktirebiliyorduk. En zorumuza giden akşam dönüşleriydi. Ders biter bitmez otobüse binmek zorundaydık. İstasyon caddesinde tur atmak hayalimiz hep geri bırakılıyordu. Dersler hızlıca başlamış ve hatta yazılı bile olmuştuk. 3 dersten yapılan sınavlarda üçünden de sekiz almıştım. Eylül sonlarına doğru bir çarşamba Okul takımımız ile Uşakspor arasında hazırlık maçı vardı. Beden Eğitimi Öğretmeni Doğan Özkaraman’da bizleri maça götürdü. STADYUMA GİTMENİN ZEVKİDE BİR BAŞKAYDI. İşin en heyecanlı yerinde bir de ne göreyim. Babammm... tribünlere bakarak geliyordu. Beni aradığını him ve “babaaa” diyerek yanına koştum. Elimden sıkıca tutarak beni dışarı çıkardı. “Baba maç seyrediyorduk, öğretmenimiz getirdi” desem de kesinlikle elimi bırakmadı. Minübüse bindik ve Banaz’a doğru yol almaktaydık. Şaşkın şaşkın babama bakıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Elime bir zarf tutuşturdu. “Bu ne?” dedim.. Aç oku dedi.. Açtım.. İmroz İlköğretmen Okulu Müdürlüğünden geliyordu. Çanakakle’de yapılan sınavı kazanmıştım. Okul öğretime yeni başlayacakmış, tadilat nedeniyle ve bize tekrar haber yollayıp okula gelmemizi istiyorlardı. İmroz neresi Banaz nere.. Derin düşüncelere daldım. Okul yatılıydı. Ve ben daha 14 yaşındaydım. Yani “ana kuzusu” idim. Yaban ellere nasıl giderim diye kaygılara düştüm. “Baba ben gitmek istemiyorum. Liseyi sevdim, gitmeyeyim” dediysem de isteğimi kabul ettiremedim. Zira ekonomik şartlar ağırdı ve babam da masrafları karşılayacak gelire sahip değildi. Evde yedi kişiydik, ben gidersem en azından masraflardan biraz avantaj olacaktı. Uşak’a gitmeyi bıraktık ve okul idaresince gönderilen eşyalar listesini tamamlama gayretine düştük. Geceleri atlastan İMROZ’u inceliyordum. Liste oldukça kabarıktı ve neredeyse 100 lirayı bulacak bir harcama gerektiriyordu. Diş fırçasından eşofmana neler vardı neler. Bunları edinmek için babam biraz geri duruyordu. Anlıyordum ki o kadar para yoktu.. Ve annem teyzemden 100 lira borç alıp ihtiyaçların hepsini ayarladık. Beklemeye başladık. Ne zaman çağıracakları belli değildi.. Hergün Postacı Muhittin Amca’yı takip ederdim. Babamın yazıhanesine bir şey bırakacak mı diye. Günler sonra geldi ve yolculuk başladı.. Haberde; İMROZ’a haftanın iki günü gemi varmış. Çarşamba ve cumartesi.. Ben de cumartesi Çanakkale’de olacak şekilde yola çıktım. Ben gibi okulu kazanan bir hayli öğrenci limandaydık.. Akşam üzeri bindik gemiye. İlk kez binmenin heyecanı-korkusu vardı. Saat gece yarısı 24.00 gibi karanlıklar içinde “geldik!” dediler.. Oysa İmroz’da liman yokmuş ve gemi açıkta demir atıp küçük teknelerle bizleri kıyıya çıkarıyorlarmış. Bir elimizde tahta bavul ve korkuyla tekneye ayak bastık. Beş dakikalık bir serüvenden sonra karaya ayak bastık. Kıyıda askeri cemselerle bizi okula ulaştırdılar. Şaşkınlık ve sersemlik içinde ranzalara kendimizi zor attık. Artık İMROZ ÖĞRETMEN okulundaydık. Ertesi gün pazar idi. Kahvaltıdan sonra çevreyi tanımak için turladık. Öğle sonu eski yurt bahçesinde futbol maçı yapmıştık. Ve pazartesi kayıt olup sonrasında derslere başladık. Sınıfa gelen her öğretmen bizleri tanımak için konuşturuyordu. En önemli soru.. Burayı neden tercih ettiniz idi.. Hemen hemen herkes cümleye “Ben öğretmenlik mesleğini çok seviyorum” diye başlayıp düşüncelerini anlatıyordu.. Ben ise buraya kendi isteğimle gelmediğimi, ailemin beni zorla gönderdiğini söylüyordum.. Derken üç yıl su gibi akıp gidiverdi. Ve biz adını sonradan GÖKÇEADA’ya çevirdiğimiz GÖKÇEADA ATATÜRK ÖĞRETMEN OKULU’NDAN 1970 yılında mezun olmuştum.. Dile kolay sözü işte tam burada geçerli. Tamı tamına mezun olduktan sonra ELLİ YIL geçivermiş. Şimdilerde okulumuzun Mezunlar Derneği bizlere “50. YIL PLAKETİ” takdim etti. Şöyle bir baktım ki geçen zamana.. Nereden Nereyeee.. Ve emekli olalı da neredeyse 22 yıl olmuş.. Daha anlatacağım o kadar çok anılar var ki inanın bir kerede anlatıp sizleri sıkmak istemiyorum. Bir çoğunu yeri ve zamanı geldikçe sizlere aktarmaya çalışacağım. Ve benim gibi bu günlere ulaşanlara da selam olsun diyerek, kaybettiklerimizi saygıyla yad edip; kalanlara mutlu, sağlıklı ve güzel bir yaşam dilerim. 
Ekleme Tarihi: 27 Ekim 2020 - Salı

NEREDEN NEREYE

Yıl 1967. Ortaokulu bitirmişim. Haziran’ın ilk haftaları. Fen lisesi sınavına hazırlanmak adına öğretmen okulu sınavına girdim. Sonrasında hiç bir yerden cevap gelmemişti. Ben de gerçekten liseye gitmek ve oradan hukuk okumak istiyordum. Ama şartlar ağırdı. Banaz’da lise yoktu ve biz Uşak’a gitmek zorundaydık.
Babam uzun uğraşılar sonunda neredeyse 30 kişiyi toparlayıp bir otobüs kiralamıştı. Her sabah Uşak’a gidip akşama dönecektik. O günlere kadar gittiğimiz yer Uşak bile değildi. Eylül’ü iple çektim. Okullar açılınca LİSELİ olmuştuk. En azından orta okulda zorunlu giydiğimiz şapkadan kurtulmuştum. Egzozu arabanın içinden geçen gençliğinin başka yerlerde harap etmiş bu otobüsle gidiş-gelişler başlamıştı.
Babam her gün beş lira veriyordu. 3 lira gidiş geliş yol parası, kalan 2 liraya da öğle yemeği yiyebiliyorduk.
O günlerde en meşhur lokanta Bahçeli ve İlyas Usta idi. Oralara girmeye cesaret edemiyorduk. Yemek fiyatlarını dahi bilmiyorduk. En ucuz lokanta Kırık Minare yakındaki lokantaydı. Bir kuru, bir pilav 1 lira 50 kuruştu.. Böylece bize de 50 kuruş kalıyordu.. Pilav yemediğimiz günler bir lira biriktirebiliyorduk. En zorumuza giden akşam dönüşleriydi. Ders biter bitmez otobüse binmek zorundaydık. İstasyon caddesinde tur atmak hayalimiz hep geri bırakılıyordu.
Dersler hızlıca başlamış ve hatta yazılı bile olmuştuk. 3 dersten yapılan sınavlarda üçünden de sekiz almıştım.
Eylül sonlarına doğru bir çarşamba Okul takımımız ile Uşakspor arasında hazırlık maçı vardı. Beden Eğitimi Öğretmeni Doğan Özkaraman’da bizleri maça götürdü. STADYUMA GİTMENİN ZEVKİDE BİR BAŞKAYDI. İşin en heyecanlı yerinde bir de ne göreyim. Babammm... tribünlere bakarak geliyordu. Beni aradığını him ve “babaaa” diyerek yanına koştum. Elimden sıkıca tutarak beni dışarı çıkardı. “Baba maç seyrediyorduk, öğretmenimiz getirdi” desem de kesinlikle elimi bırakmadı.
Minübüse bindik ve Banaz’a doğru yol almaktaydık. Şaşkın şaşkın babama bakıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Elime bir zarf tutuşturdu. “Bu ne?” dedim.. Aç oku dedi.. Açtım.. İmroz İlköğretmen Okulu Müdürlüğünden geliyordu. Çanakakle’de yapılan sınavı kazanmıştım. Okul öğretime yeni başlayacakmış, tadilat nedeniyle ve bize tekrar haber yollayıp okula gelmemizi istiyorlardı.
İmroz neresi Banaz nere.. Derin düşüncelere daldım. Okul yatılıydı. Ve ben daha 14 yaşındaydım. Yani “ana kuzusu” idim. Yaban ellere nasıl giderim diye kaygılara düştüm. “Baba ben gitmek istemiyorum. Liseyi sevdim, gitmeyeyim” dediysem de isteğimi kabul ettiremedim. Zira ekonomik şartlar ağırdı ve babam da masrafları karşılayacak gelire sahip değildi. Evde yedi kişiydik, ben gidersem en azından masraflardan biraz avantaj olacaktı. Uşak’a gitmeyi bıraktık ve okul idaresince gönderilen eşyalar listesini tamamlama gayretine düştük. Geceleri atlastan İMROZ’u inceliyordum.
Liste oldukça kabarıktı ve neredeyse 100 lirayı bulacak bir harcama gerektiriyordu. Diş fırçasından eşofmana neler vardı neler. Bunları edinmek için babam biraz geri duruyordu. Anlıyordum ki o kadar para yoktu.. Ve annem teyzemden 100 lira borç alıp ihtiyaçların hepsini ayarladık. Beklemeye başladık. Ne zaman çağıracakları belli değildi.. Hergün Postacı Muhittin Amca’yı takip ederdim. Babamın yazıhanesine bir şey bırakacak mı diye.
Günler sonra geldi ve yolculuk başladı.. Haberde; İMROZ’a haftanın iki günü gemi varmış. Çarşamba ve cumartesi.. Ben de cumartesi Çanakkale’de olacak şekilde yola çıktım. Ben gibi okulu kazanan bir hayli öğrenci limandaydık.. Akşam üzeri bindik gemiye. İlk kez binmenin heyecanı-korkusu vardı. Saat gece yarısı 24.00 gibi karanlıklar içinde “geldik!” dediler.. Oysa İmroz’da liman yokmuş ve gemi açıkta demir atıp küçük teknelerle bizleri kıyıya çıkarıyorlarmış. Bir elimizde tahta bavul ve korkuyla tekneye ayak bastık. Beş dakikalık bir serüvenden sonra karaya ayak bastık. Kıyıda askeri cemselerle bizi okula ulaştırdılar. Şaşkınlık ve sersemlik içinde ranzalara kendimizi zor attık. Artık İMROZ ÖĞRETMEN okulundaydık.
Ertesi gün pazar idi. Kahvaltıdan sonra çevreyi tanımak için turladık. Öğle sonu eski yurt bahçesinde futbol maçı yapmıştık. Ve pazartesi kayıt olup sonrasında derslere başladık. Sınıfa gelen her öğretmen bizleri tanımak için konuşturuyordu. En önemli soru.. Burayı neden tercih ettiniz idi.. Hemen hemen herkes cümleye “Ben öğretmenlik mesleğini çok seviyorum” diye başlayıp düşüncelerini anlatıyordu.. Ben ise buraya kendi isteğimle gelmediğimi, ailemin beni zorla gönderdiğini söylüyordum.. Derken üç yıl su gibi akıp gidiverdi. Ve biz adını sonradan GÖKÇEADA’ya çevirdiğimiz GÖKÇEADA ATATÜRK ÖĞRETMEN OKULU’NDAN 1970 yılında mezun olmuştum..
Dile kolay sözü işte tam burada geçerli. Tamı tamına mezun olduktan sonra ELLİ YIL geçivermiş. Şimdilerde okulumuzun Mezunlar Derneği bizlere “50. YIL PLAKETİ” takdim etti. Şöyle bir baktım ki geçen zamana.. Nereden Nereyeee.. Ve emekli olalı da neredeyse 22 yıl olmuş..
Daha anlatacağım o kadar çok anılar var ki inanın bir kerede anlatıp sizleri sıkmak istemiyorum. Bir çoğunu yeri ve zamanı geldikçe sizlere aktarmaya çalışacağım. Ve benim gibi bu günlere ulaşanlara da selam olsun diyerek, kaybettiklerimizi saygıyla yad edip; kalanlara mutlu, sağlıklı ve güzel bir yaşam dilerim. 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.