Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

PAMUK İPLİĞİ

Hayat bir pamuk ipliği inceliğinde bir şey, gün olur bir gün aniden kopabilir. Buna, zaman içinde çok inanasım geliyor, zaman içinde de hiç kaale almıyordum. Yıllar önce bir KALP krizi geçirmiştim. “Adam sendeee!” dedim.. İnsan ömrü su gibi bir mecra bulmuş akıp gidiyor. Mevlam bize ne kadar ömür verdiyse o kadar yaşayıp gideceğiz. Ama şu kısacık dünya yaşamında her şeyden alabildiğimiz kadar zevk alıp, yaşayabildiğimiz kadar yaşayalım dedim. Çok zengin olmak ya da lüks içinde yaşamak gibi bir kaygım yok. Bahtımıza ne yazıldıysa o kadar olsun dedik ve geldik bu günlere.. Sabah evden çıktığınızda geri gelip gelmeyeceğinizin bir garantisi yok. İşte biz de bir akşam üstü maça diye çıktık. Müptelası olduğum hem zevk aldığım hem de görev gereği olsa da maçları aksatmıyorum. Zamanımı maç saatlerine endeksliyor ve mümkün olduğunca aksatmamaya çalışıyorum. Bu hafta içinde yani çarşamba günü saat 20.00'de Muratbey UŞAK SPORTİF’in Yunanistan’ın PAOK takımıyla FİBA şampiyonlar ligi maçı var. Yola koyulduk. Hava oldukça soğuk. Salona girdiğimizde de soğuk havanın etkisi ile karşı karşıyayız. Girişte karşılaştığım Mehter takımı içimizi biraz ısıtmaya yetiyor. Salonda takımlar ısınıyor ve seyircilerde yerlerini almaya başladılar. Gün kötü bir gün. Önce Beşiktaş’ta meydana gelen TERÖR olayları aklımızda. Güvenlik güçlerimize başsağlığı diliyoruz. AŞİGOLAR çiçek vererek onlara moral vermeye çalışıyor. Salonda mehter takımı marşlar çalıyor. Tribünler TÜRK BAYRAKLARIYLA eşlik ediyor geceye. Her şey olumlu. Üzüntümüz ta derinlerde olsa da hayat devam ediyor. Geçen hafta yazdığım “sözün bittiği yerdeyiz” diyorum. Ne var ki içimizdeki sızı tazeliğini korumaya devam ediyor. Her ne kadar yapabileceğimiz başka bir şey olmasa da hep UMUT ediyoruz. Allahım bu terör bitsin. Körpecik canlar yok olup gitmesin diye içten içe dualar ediyorum. Maç, önce istediğimiz gibi gidiyor, ama zaman zaman zorlanıyorduk. Gazeteci arkadaşlarla yorum yaptık. Sonuç ne olur dediler.. “Yeneriz” dedim. Gel gör ki maçın sonu yaklaştığında açtığımız fark kapanmış onlar öne geçmişti. Bir onlar bir biz derken son saniyelere başa baş girdik. Bir sayı öndeyiz. Faul kazanmışız, iki atış.. Sayı kaydedemiyoruz. Süreye bakıyorum 4.6 saniye var. Adrenalin tavan yapmış durumda. Derken adamlar o kadar kısa süre içinde üçlük atıyor ve maçı kazanıyorlar. Ama bir dakika. Koç Ozan BULKAZ hakemlere fırlıyor, “süre bitti”… diye. Hakemler her nasılsa monitörün başına geçiyor defalarca ileri-geri oynat bakalım derken karar değişiyor ve maçı kazandığımızı, son saniyede top elden çıkmadan sürenin sona erdiğini anons ediyorlar. Bir kaç dakika önce hüznü yaşayan salon bir anda çığlıklarla sevinç yumağı oluşturuyor. Haliyle biz de bu sevince ortak oluyoruz… Mutlanıyoruz. Aylardır üzerimizdeki kötü ruhlarıda defettik diye düşünüyoruz. Ama anladım ki başımızda ya da çevremizde daha olumsuzluklar devam ediyormuş. Maçı bitirip sevinerek salondan dışarı çıktığımda karşılaştığım karanlık benim önümü görmeme engel olmuştu. Ayağım bir beton basamağa takılınca kendimi yerde buluvermiştim bir anda. İnanın ne kadar yıldız varsa görmüştüm. Betona başım geldiğimde tarif edemeyeceğim acılarla karşı karşıyaydım. Elim parçalanmış gözlüğe gittiğinde “EYVAH!” dedim. Felaketle karşı karşıyayım. Diğer elimle gözümü yokladım kan fışkırıyordu adeta…. İlk seslenişim, “Ambulans çağırın” diyebildim. Etraftakiler yardımıma koştu. Biri peçete tutuşturdu elime.. “şununla bastır” dedi. Kaldırdılar. Bu kadar acı arasında fotoğraf makinamı soruyordum.. “Tamam tamam” dediler. Orda sağlık ekibinden bir arkadaşın müdahalesi oldu. Kanların birazını temizledi ve yara derinde mutlaka hastaneye gidilmeli.. Sağ olsun hakem arkadaşın eşi beni alıp hastaneye ulaştırdılar.. Gözümün bir santim aşağısı oldukça yarılmıştı. Şükür ki Yaradan beni korumuştu. Ya da ona olan sevgime karşılık vermişti diye düşündüm. Görevliler gerekenleri yaptılar. Temizleyip 6-7 dikiş attılar. Sonrasında serum ve kısa süreli bir dinlenmeden sonra evime ulaşabildim.. Ne demiştik.. Evden çıkınca ne zaman ve nasıl eve geri döneceğimizin hiçbir garantisi yok.. Tıpkı Ankara’daki, Tıpkı İstanbul’daki, Tıpkı Kayseri’deki ana kuzuları gibi. Çıkıpta dönmemekte var hayatın gerçekleri içinde. Bütün bunlara alışık olmalı insanoğlu. İşte biz de küçük mü büyük mü yorumlayamadığım bu fevkalade önemli olayla karşılaştık gecenin karanlığında. Hayat insana pamuk ipliği kadar basit bir şekliyle bağlı. Ama bir halat kadar da kalın bağlarla düğümlü. Ben asla umudumu yitirmeden yaşamaya özen gösteriyorum. Kim ne derse desin bir gün bu kötülükler son bulacak. Bu dünya iyilere kalmadığı gibi KÖTÜLERE de kalmayacak. Umuyorum özlemlerimiz kısa sürede gerçekleşir. Güzel günlere hep birlikte ulaşırız. Kimileri diyor ki, “ne işin var bu saatte orada, pek mi önemli.. Yaşını başını almışsınız hala nelerle uğraşıyorsunuz.” Yok şöyle yok böyle.. cevabım. her zaman şöyle. Hayat güzel ve yaşamaya değer. Yaşamın her anında mutlaka bir şey yapmalıyım. Asla köşeme çekilip bekleyemem. Hareket olsun, bereket olsun isterim. Hem daha ne ki, şunun şurasında yolu anca yarılayabilmişiz. Çalışmamız üretmemiz gerek. Öyle köşeye büzülüp, inzivaya çekilip bu güzel yaşamı bırakabilir miyiz? Vallahi siz de bırakmayın. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmalı. Ne kadar güzel bir söz.. Öyle değil mi?..
Ekleme Tarihi: 22 Aralık 2016 - Perşembe

PAMUK İPLİĞİ

Hayat bir pamuk ipliği inceliğinde bir şey, gün olur bir gün aniden kopabilir. Buna, zaman içinde çok inanasım geliyor, zaman içinde de hiç kaale almıyordum.
Yıllar önce bir KALP krizi geçirmiştim. “Adam sendeee!” dedim.. İnsan ömrü su gibi bir mecra bulmuş akıp gidiyor. Mevlam bize ne kadar ömür verdiyse o kadar yaşayıp gideceğiz. Ama şu kısacık dünya yaşamında her şeyden alabildiğimiz kadar zevk alıp, yaşayabildiğimiz kadar yaşayalım dedim. Çok zengin olmak ya da lüks içinde yaşamak gibi bir kaygım yok. Bahtımıza ne yazıldıysa o kadar olsun dedik ve geldik bu günlere..
Sabah evden çıktığınızda geri gelip gelmeyeceğinizin bir garantisi yok. İşte biz de bir akşam üstü maça diye çıktık. Müptelası olduğum hem zevk aldığım hem de görev gereği olsa da maçları aksatmıyorum. Zamanımı maç saatlerine endeksliyor ve mümkün olduğunca aksatmamaya çalışıyorum. Bu hafta içinde yani çarşamba günü saat 20.00'de Muratbey UŞAK SPORTİF’in Yunanistan’ın PAOK takımıyla FİBA şampiyonlar ligi maçı var. Yola koyulduk. Hava oldukça soğuk. Salona girdiğimizde de soğuk havanın etkisi ile karşı karşıyayız.

Girişte karşılaştığım Mehter takımı içimizi biraz ısıtmaya yetiyor. Salonda takımlar ısınıyor ve seyircilerde yerlerini almaya başladılar. Gün kötü bir gün. Önce Beşiktaş’ta meydana gelen TERÖR olayları aklımızda. Güvenlik güçlerimize başsağlığı diliyoruz. AŞİGOLAR çiçek vererek onlara moral vermeye çalışıyor. Salonda mehter takımı marşlar çalıyor. Tribünler TÜRK BAYRAKLARIYLA eşlik ediyor geceye. Her şey olumlu. Üzüntümüz ta derinlerde olsa da hayat devam ediyor. Geçen hafta yazdığım “sözün bittiği yerdeyiz” diyorum. Ne var ki içimizdeki sızı tazeliğini korumaya devam ediyor. Her ne kadar yapabileceğimiz başka bir şey olmasa da hep UMUT ediyoruz. Allahım bu terör bitsin. Körpecik canlar yok olup gitmesin diye içten içe dualar ediyorum.
Maç, önce istediğimiz gibi gidiyor, ama zaman zaman zorlanıyorduk. Gazeteci arkadaşlarla yorum yaptık. Sonuç ne olur dediler.. “Yeneriz” dedim. Gel gör ki maçın sonu yaklaştığında açtığımız fark kapanmış onlar öne geçmişti. Bir onlar bir biz derken son saniyelere başa baş girdik. Bir sayı öndeyiz. Faul kazanmışız, iki atış.. Sayı kaydedemiyoruz. Süreye bakıyorum 4.6 saniye var. Adrenalin tavan yapmış durumda. Derken adamlar o kadar kısa süre içinde üçlük atıyor ve maçı kazanıyorlar. Ama bir dakika. Koç Ozan BULKAZ hakemlere fırlıyor, “süre bitti”… diye. Hakemler her nasılsa monitörün başına geçiyor defalarca ileri-geri oynat bakalım derken karar değişiyor ve maçı kazandığımızı, son saniyede top elden çıkmadan sürenin sona erdiğini anons ediyorlar. Bir kaç dakika önce hüznü yaşayan salon bir anda çığlıklarla sevinç yumağı oluşturuyor. Haliyle biz de bu sevince ortak oluyoruz… Mutlanıyoruz. Aylardır üzerimizdeki kötü ruhlarıda defettik diye düşünüyoruz.
Ama anladım ki başımızda ya da çevremizde daha olumsuzluklar devam ediyormuş. Maçı bitirip sevinerek salondan dışarı çıktığımda karşılaştığım karanlık benim önümü görmeme engel olmuştu. Ayağım bir beton basamağa takılınca kendimi yerde buluvermiştim bir anda. İnanın ne kadar yıldız varsa görmüştüm. Betona başım geldiğimde tarif edemeyeceğim acılarla karşı karşıyaydım. Elim parçalanmış gözlüğe gittiğinde “EYVAH!” dedim. Felaketle karşı karşıyayım. Diğer elimle gözümü yokladım kan fışkırıyordu adeta…. İlk seslenişim, “Ambulans çağırın” diyebildim. Etraftakiler yardımıma koştu. Biri peçete tutuşturdu elime.. “şununla bastır” dedi. Kaldırdılar. Bu kadar acı arasında fotoğraf makinamı soruyordum.. “Tamam tamam” dediler. Orda sağlık ekibinden bir arkadaşın müdahalesi oldu. Kanların birazını temizledi ve yara derinde mutlaka hastaneye gidilmeli.. Sağ olsun hakem arkadaşın eşi beni alıp hastaneye ulaştırdılar.. Gözümün bir santim aşağısı oldukça yarılmıştı. Şükür ki Yaradan beni korumuştu. Ya da ona olan sevgime karşılık vermişti diye düşündüm. Görevliler gerekenleri yaptılar. Temizleyip 6-7 dikiş attılar. Sonrasında serum ve kısa süreli bir dinlenmeden sonra evime ulaşabildim..
Ne demiştik.. Evden çıkınca ne zaman ve nasıl eve geri döneceğimizin hiçbir garantisi yok.. Tıpkı Ankara’daki, Tıpkı İstanbul’daki, Tıpkı Kayseri’deki ana kuzuları gibi. Çıkıpta dönmemekte var hayatın gerçekleri içinde. Bütün bunlara alışık olmalı insanoğlu. İşte biz de küçük mü büyük mü yorumlayamadığım bu fevkalade önemli olayla karşılaştık gecenin karanlığında.
Hayat insana pamuk ipliği kadar basit bir şekliyle bağlı. Ama bir halat kadar da kalın bağlarla düğümlü. Ben asla umudumu yitirmeden yaşamaya özen gösteriyorum. Kim ne derse desin bir gün bu kötülükler son bulacak. Bu dünya iyilere kalmadığı gibi KÖTÜLERE de kalmayacak.
Umuyorum özlemlerimiz kısa sürede gerçekleşir. Güzel günlere hep birlikte ulaşırız.
Kimileri diyor ki, “ne işin var bu saatte orada, pek mi önemli.. Yaşını başını almışsınız hala nelerle uğraşıyorsunuz.” Yok şöyle yok böyle.. cevabım. her zaman şöyle. Hayat güzel ve yaşamaya değer. Yaşamın her anında mutlaka bir şey yapmalıyım. Asla köşeme çekilip bekleyemem. Hareket olsun, bereket olsun isterim. Hem daha ne ki, şunun şurasında yolu anca yarılayabilmişiz. Çalışmamız üretmemiz gerek. Öyle köşeye büzülüp, inzivaya çekilip bu güzel yaşamı bırakabilir miyiz? Vallahi siz de bırakmayın. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmalı. Ne kadar güzel bir söz.. Öyle değil mi?..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.