Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

SINAV

Yaşamımız yarış atlarına benzetiliyordu. Doğduğumuz günden geldiğimiz günlere kadar habire yarış halindeyiz. Zamanla yarışıyoruz. Zeminle yarışıyoruz. İlkokulda başlayan bu hareketli ortam hala geçerliliğini korumaktadır. Okulu bitirmeye yön tuttuğumuz günlerden bu sabah yaptığımız kahvaltıya kadar her yerde yarış var. Bu yarış kimi zaman sınavlarla kimi zaman değişik yol ve yöntemlerle devam etmekte. Elbette bu yarış bitmiyor. Ama yaşam içinde usül ve yöntemler değişiyor. Kimi ÖSS oluyor kimi TEOG, STS, falan filan. Adları yönetenlere göre değişse de sistem değişmiyor : SINAV... İlkokulu bitireceğimiz yıllarda anlatırlardı. Bazı okullara giriş hakkımızın olması için ya da sınavlarda avantajlı olmak için “son iki ayını köyde mi okumuş” diye bir soru vardı. Rahmetli babam da ortama uyup “seni iki ay köyde okutacağım” diye öneride bulunmuş ben ise kabul etmemiştim. Demek ki o zamanlar köy çocuklarına önem veriliyormuş. (Şimdilerde takan yok da..) İşte SINAVLAR o günlerde başladı. Doğrusu da bu değil mi? Bir seçme yapılmalı. Ancak köy enstitülü öğretmenlerimiz anlatıyorlardı.. Köye bir jeep geldi, bizleri alıp götürdüler. Kimimiz Eskişehir Çifteler’e, kimimiz Ankara Hasanoğlan’a, kimimiz Balıkesir Savaştepe’ye.. Oralar okulmuş. Anamız babamız GIK demedi. Devlet “biz bu çocukları okutacağız” demiş. Bizler de daha ana kucağındayken, belki de ilçeye hiç gitmemiş birileri olarak bir anda kendimiz yaban ellerde buluverdik. Anlatımları pek hoşumuza giderdi. Zira sınav yok, imtihan yok.. Ne güzel.. Onlar oralarda okumuşlar kimi sağlık memuru kimi öğretmen ya da birer meslek sahibi olmuşlar. Bizlerse hala SINAV heyecanı içinde yaşamla mücadeleye devam ediyoruz. O günden bu güne her alanda SINAV var. Elbette sınavların da yolu yöntemi var. Ben çocuklarımızı bu ortam içinde yarış atına benzetiyorum. Hayat mücadele, hayat yarış, yarış babam yarış. Dedim ya sınavlar çeşitli şekillerde yapılabiliyor. Zaman ve zemine uygun olarak gerçekleştiriliyor. Bunun yapılış şekilleri, kuralları önceden belirlenip yarışacaklara duyuruluyor. Ne var ki bu kez öyle olmadı. Baktılar arıza var. Haydi değiştirelim deyip olanı da iptal ettiler. Hala belirsizlik var. Hem çocuklarda hem de ailelerinde karamsarlıklar sürüyor. Doğrusu böyle olmamalıydı. Ülkemizin değerli eğitimcilerine bir program verilmeli ve sınavların nasıl yapılması gerektiğiYle ilgilİ objektif çalışmalar yapılmalı ve deneme, sınamalar sonrasında herkese eşit olacak şekliyle gerçekleştirilmeliydi. Öyle olmayınca peşinden onlarca soru ve karamsarlıklar gündeme geldi. Yok şöyle mi olacak, yok böyle mi olacak. Cak cak cak… Sorular bitmedi. Adaletsizlikler baş gösterdi. Bazı aileler birkaç yıldır çocuklarını kurslara göndermekteydi. Ahlar vahlar çekildi.Şimdi ne olacak tı.. Ne olacağı belli. Çocuklarımız yani öğrenciler bir şekilde sınavlara tabi tutulacaklar. Yöntemler herkese uyacak mı uymayacak mı bilenmiyoruz. Bildiğim tek şey, EĞİTİM ciddi bir iştir. Asla aceleye getirilmemeli. İnce eleyip sık dokunmalı ve hatalara mahal vermeden en iyisi meydana getirilmelidir. Daha doğrusu eğitim sistemimiz baştan sona ele alınıp MİLLİ bir EĞİTİM sistemi yaratılmalıdır. Üç beş günde meydana getirilip sonrası zırt pırt değiştirilecek şekilde yapılmamalıdır. Bir çok ülke bu konuyla ilgili aylar, yıllar süren çalışmalar yapmışlar ve uygulamaya koyduktan sonra artık bir daha dokunmaya değiştirmeye gerek duymamışlardır. Oysa biz gelen hükümetlerin düşünüşlerine göre; olmadı, “sil baştan” diyerek güya “doğru yapıyoruz” diyerek sistemi allak pullak etmişiz. Bana kalırsa.. Şöyle oturup baştan bir eğitim planı yapmalı. Ülkemiz koşullarına, ülkemiz insanına yaraşır dört dörtlük bir EĞİTİM ÇALIŞTAYI gerçekleştirilmeli. Aylar sürse bile tahammül edilmeli. İnsanlarımızın her şartta eğitim almasına, bir meslek sahibi olmasına, öğrencinin yetenek ve kabiliyetleri doğrultusunda gelişmesine imkan verecek SİSTEM yaratılmalı. Okulu bitirip çıkan her kişi bir meslek sahibi olabilecek bilgi ve donanıma kavuşmasının önü açılmalı. Bu kadar depdebeli bir ortamda her gün sınav, her gün yarış, her gün heyecan olmamalı. Bazı skeçlerde görüyordum. Çocuk, hayatı boyunca kurulmuş bir saat gibi yaşamından bıkmış, “büyüyünce ne olacaksın” diye soranlara, “bir yığın oyuncak alıp oynayacağım” diye cevap vermiş. Biz çocuklarımızı hem eğitim hem de sosyal hayata uygun olarak yetiştirmeliyiz. MİLLİ eğitim yapılacak reformla her öğrencinin hangi okullarda okuyabileceğine imkan sağlayan ortamlar hazırlamalı. Herkes doktor, herkes mühendis, herkes öğretmen olmamalı. Taa ilkokul yıllarından başlayıp çocuğun yetenek ve kabiliyetlerine uygun meslek guruplarına yönlendirilmeli. Bir de ülkede ne kadar hangi mesleğe ihtiyaç duyuluyorsa eğitimi ona göre vermeli. Bakıyorsunuz binlerce öğretmen, mühendis açıkta. Ve kişiler okudukları okullara göre değil de buldukları açık işlere yöneliyorlar. İşte o zaman işler karışıyor. İmamlar, ziraat mühendisleri ve değişik bir meslek gurubu öğretmen, öğretmenler işportacı oluyor, farklı işlerde çalışıyorlar ki iş bulabilirlerse.. Bütün bunlar geçmişten günümüze yansımış olumsuzluklar. Baştan ele alıp kalıcı bir EĞİTİM sistemi şart bize, UYGAR MİLLETLER seviyesine ulaşmamız için. EĞİTİM ŞART.. EĞİTİM ŞART.
Ekleme Tarihi: 08 Kasım 2017 - Çarşamba

SINAV

Yaşamımız yarış atlarına benzetiliyordu. Doğduğumuz günden geldiğimiz günlere kadar habire yarış halindeyiz. Zamanla yarışıyoruz. Zeminle yarışıyoruz. İlkokulda başlayan bu hareketli ortam hala geçerliliğini korumaktadır. Okulu bitirmeye yön tuttuğumuz günlerden bu sabah yaptığımız kahvaltıya kadar her yerde yarış var. Bu yarış kimi zaman sınavlarla kimi zaman değişik yol ve yöntemlerle devam etmekte. Elbette bu yarış bitmiyor. Ama yaşam içinde usül ve yöntemler değişiyor. Kimi ÖSS oluyor kimi TEOG, STS, falan filan. Adları yönetenlere göre değişse de sistem değişmiyor : SINAV...
İlkokulu bitireceğimiz yıllarda anlatırlardı. Bazı okullara giriş hakkımızın olması için ya da sınavlarda avantajlı olmak için “son iki ayını köyde mi okumuş” diye bir soru vardı. Rahmetli babam da ortama uyup “seni iki ay köyde okutacağım” diye öneride bulunmuş ben ise kabul etmemiştim. Demek ki o zamanlar köy çocuklarına önem veriliyormuş. (Şimdilerde takan yok da..)

İşte SINAVLAR o günlerde başladı. Doğrusu da bu değil mi? Bir seçme yapılmalı.
Ancak köy enstitülü öğretmenlerimiz anlatıyorlardı.. Köye bir jeep geldi, bizleri alıp götürdüler. Kimimiz Eskişehir Çifteler’e, kimimiz Ankara Hasanoğlan’a, kimimiz Balıkesir Savaştepe’ye.. Oralar okulmuş. Anamız babamız GIK demedi. Devlet “biz bu çocukları okutacağız” demiş. Bizler de daha ana kucağındayken, belki de ilçeye hiç gitmemiş birileri olarak bir anda kendimiz yaban ellerde buluverdik. Anlatımları pek hoşumuza giderdi. Zira sınav yok, imtihan yok.. Ne güzel.. Onlar oralarda okumuşlar kimi sağlık memuru kimi öğretmen ya da birer meslek sahibi olmuşlar. Bizlerse hala SINAV heyecanı içinde yaşamla mücadeleye devam ediyoruz.
O günden bu güne her alanda SINAV var. Elbette sınavların da yolu yöntemi var. Ben çocuklarımızı bu ortam içinde yarış atına benzetiyorum. Hayat mücadele, hayat yarış, yarış babam yarış.
Dedim ya sınavlar çeşitli şekillerde yapılabiliyor. Zaman ve zemine uygun olarak gerçekleştiriliyor. Bunun yapılış şekilleri, kuralları önceden belirlenip yarışacaklara duyuruluyor. Ne var ki bu kez öyle olmadı. Baktılar arıza var. Haydi değiştirelim deyip olanı da iptal ettiler. Hala belirsizlik var. Hem çocuklarda hem de ailelerinde karamsarlıklar sürüyor. Doğrusu böyle olmamalıydı. Ülkemizin değerli eğitimcilerine bir program verilmeli ve sınavların nasıl yapılması gerektiğiYle ilgilİ objektif çalışmalar yapılmalı ve deneme, sınamalar sonrasında herkese eşit olacak şekliyle gerçekleştirilmeliydi. Öyle olmayınca peşinden onlarca soru ve karamsarlıklar gündeme geldi. Yok şöyle mi olacak, yok böyle mi olacak. Cak cak cak… Sorular bitmedi. Adaletsizlikler baş gösterdi. Bazı aileler birkaç yıldır çocuklarını kurslara göndermekteydi. Ahlar vahlar çekildi.Şimdi ne olacak tı..
Ne olacağı belli. Çocuklarımız yani öğrenciler bir şekilde sınavlara tabi tutulacaklar. Yöntemler herkese uyacak mı uymayacak mı bilenmiyoruz. Bildiğim tek şey, EĞİTİM ciddi bir iştir. Asla aceleye getirilmemeli. İnce eleyip sık dokunmalı ve hatalara mahal vermeden en iyisi meydana getirilmelidir. Daha doğrusu eğitim sistemimiz baştan sona ele alınıp MİLLİ bir EĞİTİM sistemi yaratılmalıdır. Üç beş günde meydana getirilip sonrası zırt pırt değiştirilecek şekilde yapılmamalıdır. Bir çok ülke bu konuyla ilgili aylar, yıllar süren çalışmalar yapmışlar ve uygulamaya koyduktan sonra artık bir daha dokunmaya değiştirmeye gerek duymamışlardır. Oysa biz gelen hükümetlerin düşünüşlerine göre; olmadı, “sil baştan” diyerek güya “doğru yapıyoruz” diyerek sistemi allak pullak etmişiz.
Bana kalırsa.. Şöyle oturup baştan bir eğitim planı yapmalı. Ülkemiz koşullarına, ülkemiz insanına yaraşır dört dörtlük bir EĞİTİM ÇALIŞTAYI gerçekleştirilmeli. Aylar sürse bile tahammül edilmeli. İnsanlarımızın her şartta eğitim almasına, bir meslek sahibi olmasına, öğrencinin yetenek ve kabiliyetleri doğrultusunda gelişmesine imkan verecek SİSTEM yaratılmalı. Okulu bitirip çıkan her kişi bir meslek sahibi olabilecek bilgi ve donanıma kavuşmasının önü açılmalı.
Bu kadar depdebeli bir ortamda her gün sınav, her gün yarış, her gün heyecan olmamalı. Bazı skeçlerde görüyordum. Çocuk, hayatı boyunca kurulmuş bir saat gibi yaşamından bıkmış, “büyüyünce ne olacaksın” diye soranlara, “bir yığın oyuncak alıp oynayacağım” diye cevap vermiş.
Biz çocuklarımızı hem eğitim hem de sosyal hayata uygun olarak yetiştirmeliyiz. MİLLİ eğitim yapılacak reformla her öğrencinin hangi okullarda okuyabileceğine imkan sağlayan ortamlar hazırlamalı. Herkes doktor, herkes mühendis, herkes öğretmen olmamalı. Taa ilkokul yıllarından başlayıp çocuğun yetenek ve kabiliyetlerine uygun meslek guruplarına yönlendirilmeli. Bir de ülkede ne kadar hangi mesleğe ihtiyaç duyuluyorsa eğitimi ona göre vermeli. Bakıyorsunuz binlerce öğretmen, mühendis açıkta. Ve kişiler okudukları okullara göre değil de buldukları açık işlere yöneliyorlar. İşte o zaman işler karışıyor. İmamlar, ziraat mühendisleri ve değişik bir meslek gurubu öğretmen, öğretmenler işportacı oluyor, farklı işlerde çalışıyorlar ki iş bulabilirlerse.. Bütün bunlar geçmişten günümüze yansımış olumsuzluklar. Baştan ele alıp kalıcı bir EĞİTİM sistemi şart bize, UYGAR MİLLETLER seviyesine ulaşmamız için.
EĞİTİM ŞART.. EĞİTİM ŞART.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.