Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

TEKNOLOJİNİN GETİRDİKLERİ

Teknolojinin yararları hayatımızı oldukça kolaylaştırıyor. Ayrıca teknolojik gelişmeler arttıkça yaşam kalitesi de bir o kadar azalıyor. Kim ne derse desin çağımızda insan yaşamının süresi uzuyor gözükse de sinsi tehlikeler her an yanımızda, yanı başımızdadır. Şu an hem ülkemizi ve de tüm dünyayı tehdit eden sinsi bir tehlike var. Obezite bunlardan biri ve en önemlisidir. Ülkemizde % 30 civarı insanımızda bu tehlike vardır. Ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde daha da ileri noktalara ulaşacak gibi görünüyor. Kavram olarak şişmanlık ve dengesiz beslenmedir anlayacağınız. Atalarımızın bir sözünden hareketle “bir kilo et bin ayıp örter” diyerek umursamadığımız kilolar şimdi bizi tehdit eder hale gelmiştir. Hem de içten içten ilerleyerek ve de yüzümüze gülerek yaşam kalitemizi ve ömrümüzü tehdit eder hale gelmiştir. Bir zamanlar açlıktan ölümleri konuşurken şimdilerde fazla yemekten ölümlerin oluşmamasını konuşmaya başladık. Bildiğiniz gibi dünya için en büyük tehlike AÇLIK olarak görünmekteydi. Amerika ve daha bir çok gelişmiş ülke OBEZİTE’nin tehditi altındadır. Bir çok önlem alınmasına rağmen hala durdurulmuş değildir. OBEZİTE aşırı kilo ve beslenme sonrası oluşan yağ dokusunun vücutta birikmesidir. Hareketli bir yaşam gerçekleştiremediğimizden ve de beslenme kalitemizi yükseltmeden bunun önüne geçmemiz mümkün değil gibi görünmemektedir. Yoğun iş yaşamı ve insanların kolaycılığı seçmeleri neticesinde ayak üstü beslenme yöntemleri bunun çığ gibi büyümesine yol açmaktadır. Çocukluğumu gözden geçirdiğimde annelerimizin gerek bilinçli gerekse bilinçsiz olarak bizleri bu konuda dizginlediğinin farkına varıyorum. Her ne kadar imkanlar kısıtlı olsa da öğünler dışında beslenmemize asla müsaade etmediklerini anımsıyorum. Uzun günlerde çılgınca oyunlardan açlık nedeniyle ayrılıp kapıya geldiğimizde annemizin bize bir lokma ekmek bile vermediğini, açlıktan kıvrandığımı düşünüyorum. Hatta kendi mutfağımızdan annemizi avsıtarak ekmek çalma yöntemlerini denediğimi bile hatırlıyorum. Ayrıca kısıtlı imkanlar içinde olduğumuzdan cebimizde para olmadığından ve de alışveriş yapacak bakkal market ve başka yerler bulunmadığından hazır beslenme ortamı bulunmamaktaydı. İlçemizi geçmişten bu yene süzdüğümüzde öyle aşırı kilolu insanlara çok fazla rastlamadığımızı sanıyorum. Ama şimdi her üç kişiden birinin bu sinsi hastalığın pençesinde olduğunu görmekteyiz. Bunun en önemli nedenlerinden birinin doğal besinlere ulaşama-mızdan ve yiyeceklerin genetiği ile oynanmış olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.. Aklınıza ne geliyorsa besinlerin çok önemli bölümü doğal değildir. Çok üretmek, çabuk üretmek ve çok kazanmak uğruna yaşam kalitesinden vazgeçilmiştir. Başta ekmek olmak üzere aklınıza ne gelirse besin maddelerinin hepsi şüpheli ve de hepsi şaibelidir. Sadece bir gün, sadece bir kez doğal besinlerle öğün savmak yeterli değildir. En doğal bildiğiniz süt ve yumurta bile her ne kadar bir hayvan tarafından “el değmeden” üretilmiş olsa da onun beslenmesinde kullanılanlar doğal olmadığından elde edilen ürün de doğallıktan uzaktır. Artık köylüden edindiğimiz yiyecekler bile NATUREL olmamaktadır. Ürünlerin doğallığı kadar, bunları nasıl ve hangi şartlarda tükettiğimizi de mercek altına almalıyız. Zamansız beslenme de aynı tehlikeleri yaşamamıza neden olmaktadır. Yüzlerce kanala ulaşan tv yayınlarının bir çoğunda besin maddelerinin pazarlaması yapılmaktadır. Allanıp pullanıp, güzel bayanların tatlı sözleriyle pazarlanmaya çalışılmaktadır. Arıların bile karşı çıktığı ballar güzel ambalajlanıp insanlara sunulmaktadır. Ve ne kadar bilinçli olsakta ne yazık ki bu tuzaklara düşmekteyiz. Çiftlikte suni besinlerle üretilmiş bir yumurtayı saman içinde görünce doğal sanmaktayız, 35-40 günde yenilir hale getirilen tavuğu parlak jelatinler içinde renkli ışıklar altında görünce cazibesine kanmaktayız. Ne yapmalıyız. Öncelikle üretimleri kontrol altına almalıyız. Yasaları baştan sona kontrol edip hem üretici hem de tüketicileri kontrol altına alma-lıyız. Elbette en önemlisi ve en can alıcısı EĞİTİMLİ bir toplum yetiştirmeye yönelmemiz en doğrusu olacaktır. En azından yeni neslimizi bu konularda eğitimli yetiştirirsek en akıllı adımı atmış oluruz. Her şeyi yasaklayarak bunun üstesinden gelemeyiz. Toplumu bilinçlendirmek ve eğitim seviyesini yükseltmek, başta gelen önlemler arasında olmalıdır. Bunların yanında insanları hareketli bir yaşama ve spor yapma alışkanlığına kavuşturmamız alacağımız tedbirler ararsında önemli noktalardan biridir. Çok yaşamak tek başına yetmez, kaliteli yaşayabilmeyi aklımıza yerleştirmemiz gerek. En başta dediğim gibi çağın vebası bu sinsi düşmanı yok etmenin yolları vardır. Sabırla ve inatla bunları yapmayı ve uygulamayı düşünmeliyiz. Bu; doğru beslenme, kaliteli beslenme, doğal beslenme sözlerini satır aralarında kalmış birkaç kelime olmaktan çıkarıp uygulama safhasına yani hayata geçirmeye özen göstermeliyiz. FAST-FOUST rafa kaldırılmalıdır. Hazır gıdalara en son başvurul-malıdır. Raf ömrü uzatılmış gıdalardan sakınılmalıdır. İmkanlar ölçüsünde evde beslenmeye önem verilmelidir. Fazla yemek yerine doğru yemeye çalışılmalıdır. Yemek araları beslenmeyi sınırlandırmalı ve ÖĞÜN esasına dönülmelidir. Televizyonlardaki reklam tuzaklarına düşülmemelidir. Yani her gördüğünüze balıklama dalmamalıdır. Doğru beslen, kaliteli beslen, spor yap, düzenli yaşa, alkol ve sigaradan uzak kal. İYİ YAŞA.. SAĞLIKLI YAŞA..
Ekleme Tarihi: 11 Ağustos 2023 - Cuma

TEKNOLOJİNİN GETİRDİKLERİ

Teknolojinin yararları hayatımızı oldukça kolaylaştırıyor. Ayrıca teknolojik gelişmeler arttıkça yaşam kalitesi de bir o kadar azalıyor. Kim ne derse desin çağımızda insan yaşamının süresi uzuyor gözükse de sinsi tehlikeler her an yanımızda, yanı başımızdadır. Şu an hem ülkemizi ve de tüm dünyayı tehdit eden sinsi bir tehlike var. Obezite bunlardan biri ve en önemlisidir. Ülkemizde % 30 civarı insanımızda bu tehlike vardır. Ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde daha da ileri noktalara ulaşacak gibi görünüyor.
Kavram olarak şişmanlık ve dengesiz beslenmedir anlayacağınız. Atalarımızın bir sözünden hareketle “bir kilo et bin ayıp örter” diyerek umursamadığımız kilolar şimdi bizi tehdit eder hale gelmiştir. Hem de içten içten ilerleyerek ve de yüzümüze gülerek yaşam kalitemizi ve ömrümüzü tehdit eder hale gelmiştir. Bir zamanlar açlıktan ölümleri konuşurken şimdilerde fazla yemekten ölümlerin oluşmamasını konuşmaya başladık.
Bildiğiniz gibi dünya için en büyük tehlike AÇLIK olarak görünmekteydi. Amerika ve daha bir çok gelişmiş ülke OBEZİTE’nin tehditi altındadır. Bir çok önlem alınmasına rağmen hala durdurulmuş değildir. OBEZİTE aşırı kilo ve beslenme sonrası oluşan yağ dokusunun vücutta birikmesidir. Hareketli bir yaşam gerçekleştiremediğimizden ve de beslenme kalitemizi yükseltmeden bunun önüne geçmemiz mümkün değil gibi görünmemektedir. Yoğun iş yaşamı ve insanların kolaycılığı seçmeleri neticesinde ayak üstü beslenme yöntemleri bunun çığ gibi büyümesine yol açmaktadır.
Çocukluğumu gözden geçirdiğimde annelerimizin gerek bilinçli gerekse bilinçsiz olarak bizleri bu konuda dizginlediğinin farkına varıyorum. Her ne kadar imkanlar kısıtlı olsa da öğünler dışında beslenmemize asla müsaade etmediklerini anımsıyorum. Uzun günlerde çılgınca oyunlardan açlık nedeniyle ayrılıp kapıya geldiğimizde annemizin bize bir lokma ekmek bile vermediğini, açlıktan kıvrandığımı düşünüyorum. Hatta kendi mutfağımızdan annemizi avsıtarak ekmek çalma yöntemlerini denediğimi bile hatırlıyorum. Ayrıca kısıtlı imkanlar içinde olduğumuzdan cebimizde para olmadığından ve de alışveriş yapacak bakkal market ve başka yerler bulunmadığından hazır beslenme ortamı bulunmamaktaydı.
İlçemizi geçmişten bu yene süzdüğümüzde öyle aşırı kilolu insanlara çok fazla rastlamadığımızı sanıyorum. Ama şimdi her üç kişiden birinin bu sinsi hastalığın pençesinde olduğunu görmekteyiz.
Bunun en önemli nedenlerinden birinin doğal besinlere ulaşama-mızdan ve yiyeceklerin genetiği ile oynanmış olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.. Aklınıza ne geliyorsa besinlerin çok önemli bölümü doğal değildir. Çok üretmek, çabuk üretmek ve çok kazanmak uğruna yaşam kalitesinden vazgeçilmiştir. Başta ekmek olmak üzere aklınıza ne gelirse besin maddelerinin hepsi şüpheli ve de hepsi şaibelidir. Sadece bir gün, sadece bir kez doğal besinlerle öğün savmak yeterli değildir. En doğal bildiğiniz süt ve yumurta bile her ne kadar bir hayvan tarafından “el değmeden” üretilmiş olsa da onun beslenmesinde kullanılanlar doğal olmadığından elde edilen ürün de doğallıktan uzaktır. Artık köylüden edindiğimiz yiyecekler bile NATUREL olmamaktadır.
Ürünlerin doğallığı kadar, bunları nasıl ve hangi şartlarda tükettiğimizi de mercek altına almalıyız. Zamansız beslenme de aynı tehlikeleri yaşamamıza neden olmaktadır. Yüzlerce kanala ulaşan tv yayınlarının bir çoğunda besin maddelerinin pazarlaması yapılmaktadır. Allanıp pullanıp, güzel bayanların tatlı sözleriyle pazarlanmaya çalışılmaktadır. Arıların bile karşı çıktığı ballar güzel ambalajlanıp insanlara sunulmaktadır. Ve ne kadar bilinçli olsakta ne yazık ki bu tuzaklara düşmekteyiz. Çiftlikte suni besinlerle üretilmiş bir yumurtayı saman içinde görünce doğal sanmaktayız, 35-40 günde yenilir hale getirilen tavuğu parlak jelatinler içinde renkli ışıklar altında görünce cazibesine kanmaktayız.
Ne yapmalıyız. Öncelikle üretimleri kontrol altına almalıyız. Yasaları baştan sona kontrol edip hem üretici hem de tüketicileri kontrol altına alma-lıyız. Elbette en önemlisi ve en can alıcısı EĞİTİMLİ bir toplum yetiştirmeye yönelmemiz en doğrusu olacaktır. En azından yeni neslimizi bu konularda eğitimli yetiştirirsek en akıllı adımı atmış oluruz. Her şeyi yasaklayarak bunun üstesinden gelemeyiz. Toplumu bilinçlendirmek ve eğitim seviyesini yükseltmek, başta gelen önlemler arasında olmalıdır.
Bunların yanında insanları hareketli bir yaşama ve spor yapma alışkanlığına kavuşturmamız alacağımız tedbirler ararsında önemli noktalardan biridir. Çok yaşamak tek başına yetmez, kaliteli yaşayabilmeyi aklımıza yerleştirmemiz gerek.
En başta dediğim gibi çağın vebası bu sinsi düşmanı yok etmenin yolları vardır. Sabırla ve inatla bunları yapmayı ve uygulamayı düşünmeliyiz. Bu; doğru beslenme, kaliteli beslenme, doğal beslenme sözlerini satır aralarında kalmış birkaç kelime olmaktan çıkarıp uygulama safhasına yani hayata geçirmeye özen göstermeliyiz.
FAST-FOUST rafa kaldırılmalıdır. Hazır gıdalara en son başvurul-malıdır. Raf ömrü uzatılmış gıdalardan sakınılmalıdır. İmkanlar ölçüsünde evde beslenmeye önem verilmelidir. Fazla yemek yerine doğru yemeye çalışılmalıdır. Yemek araları beslenmeyi sınırlandırmalı ve ÖĞÜN esasına dönülmelidir. Televizyonlardaki reklam tuzaklarına düşülmemelidir. Yani her gördüğünüze balıklama dalmamalıdır.
Doğru beslen, kaliteli beslen, spor yap, düzenli yaşa, alkol ve sigaradan uzak kal. İYİ YAŞA.. SAĞLIKLI YAŞA..
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.