Ne yapalım biz de yaza yaza bu ömrümüzü tüketmeye devam edeceğiz. Kıskanmıyorum ama adaletli işler yapılmadığından bir nebze üzüntüm var. Biz bu işi babamızdan devralıp ileriye doğru götürmeye söz vermiştik. Biliyorduk ki yollar çok virajlı ve sarp. Ama kabullenmek gerektir ki, her yol öyle güllük gülistanlık olmaz. İllaki bazı yokuşlar ve inişler olacaktır. Aldığımız bu bayrağı her türlü olumsuzluğa rağmen inadına götürelim dedikçe önümüze farklı setler engelle çıkmaktadır.
Bizim açımızdan yorulmak yok. Onlarla da baş edecek ve gidebildiği yere kadar gideceğiz.. Kuruluşumuzdan bu yana dik duruşumuz, kararlılığımız olabildiğince sürmektedir. Kolay değil bu ortamda yaşamak ve yaşatmak. Türkiye’de daha dün 1900'e yakın yerel gazete varken bu gün sayıları 800'e kadar gerilemiş durumdadır. Bizleri yönetmek durumunda olan İletişim Başkanlığı ve Basın İlan Kurumu git gide şartları ağırlaştırmakta ve yaşama direncimize ket vurmaktadır..
“Haftalık” diye yıllar yılı çıkmayı sürdürdüğümüz bir ortamda bize, “haftada iki gün çıkacaksınız” dayatmasını getirmiştir. İllerdeki onlarca gazeteyi birleşmeye davet edilmiş ve bir çoğu bunu gerçekleştirmiştir. İlimizde bile 8 günlük gazete varken bugün bire düşmüştür. Ve bunun getirdiği birtakım zorluklar yaşanmıştır. Bu gazetelerde çalışanlar açıkta kalmışlardır.
Dijitale geçmek için yapılan özendirmeler ne yazık ki istenilen başarıya ulaşmış görünmemektedir. Çaresizlikten dijitale geçen yayınları izliyorum da bana matbaa mürekkepli gazetemin kokusunu vermiyor. Üstüne üstlük haber ajanslarından alınmış kopyala yapıştır haberlerle doldurulmaya çalışılıyor. Muhabirlerin adı geçmesine rağmen sahaya inipte haber yaptıklarını sanmıyorum. Her gün nakarat haberler. Nöbetçi eczaneler, elektrik kesintisi, su kesintisi, vefat haberleri ve vekillerin gönderdiği üç beş siyasi haberler ve doyurucu olmayan üç beş yazı!...
Nereye kadar gideceğiz bilemiyorum. Biz küçücük bir ilçede sayfaları nakış nakış işlemeye çalışırken öylesine zorlanıyoruz ki; yerel haberleri okurlara ulaştıralım diye öylesine gayret gösteriyoruz ki ve bu işi yapabilmek için belli sayıda eleman çalıştırmak zorunluluğumuz var ki bilemezsiniz. Hele bu günkü ortamda maaşlar, SSK primleri, kağıt, kalıp, baskı giderleri vesair masraflar, kira ve posta giderleri üst üste geldiğinde elde avuçta bir şey kalmıyor. Yani unu eleyip eleyip kepeği yine içine katıyoruz..
Ama bakıyorum bu işe hevesli birileri elindeki telefonla bizim yaptıklarımızı dijital ortamda yapıp kendine imaj sağlamaya çalışıyor. Sosyal medya fenomeni, dijital içerik üreticisi olup çıkıyor. Kimileri kendi adına kimileri bir dernek adına yaptığı yayınlarla kazanç sağlama peşinde. Sorumluluk yok vergi yok, eleman gideri yok. Aslında bağlı olduğumuz ilgili kurumlar kayıtsız küreksiz merdiven altı haber sitelerinin sıkı denetim alına alınacağını söylemişti ama yıllar geçmesine rağmen hiç bir girişimde bulunulmadı.
Biz tabidir ki böyle durumlarda geri kalıyoruz. Zira bizim bağlı olduğumuz kurumlar var, sorumlu olduğumuz yerler var ve en önemlisi her zaman üstte tuttuğumuz okurlarımız var. Doğru bilgi, dürüst habercilik yapmak durumundayız. Üç gün çıkıp sonra iş buldukça çıkan gazete değiliz. Haber oldukça ya da flaş olay yakaladıkça çıkan sosyal medya değiliz. Yazdığımızın arkasındayız. Yazdıklarımızdan sorumluyuz.
Geçenlerde birinin mutat bir şekilde yaptığı yazılara rastladım. Ve bilgilerin eksik ve hatalı olduğunu görerek uyarılarda bulunmuştum. Ertesi gün ne olmuş diye baktım ki yazı olduğu gibi yayından kaldırılmış ve bir açıklama yok. Elbette bunu her okur fark edemeyebilir. Dediğim gibi bu yayınlarda bir sorumluluk yok. Yaz gitsin. Sonuç için başvurulacak bir kaynak bulamazsın.. Bunların önüne geçmek pek de mümkün görünmüyor. Burası ucu açık öyle bir derya deniz ki anlatamam. Biliyorsunuz ülkemiz de ilk televizyon yayınları bile yurt dışından yapılmıştı. Her kim olursa olsun bu konularda yeterli bilgiye sahipse yurt dışından ya da farklı bir şekilde yayın yapabiliyor. Çuval değil ki ağzını büzesin!..
Ne yapalım 70'li yıllarda bir arabanın üstüne yazılmış; “KADERİMSE ÇEKERİM” yazısı gibi biz de kaderimizi yaşamayı sürdüreceğiz. Ama samimiyetle ve içtenlikle söylüyorum ki bu işleri yapanları bizim kulvara bekliyorum. Gelin resmiyet kazanmış; kurallara uyan, vergisini veren, yeterli eleman çalıştıran ve halka hizmet etmeyi prensip olarak kabul etmiş birisi iseniz buyurun sizde bu işi yapmaya cesaret gösterin.. Ne güzel olur rekabet. Ne güzel olur çok seslilik. Biz yaza yaza usanmadık ve de yazmaya devam edeceğiz. Sizler de bu işteki EMEKÇİLERİN emeklerine saygı göstermiş olursunuz.
Bu yazdıklarımı sadece üstüne kabullenenlere ve ince düşünceli olanlara ithaf ediyorum. Öyle biri değilseniz sakın üzerinize alınmayın ve yaptıklarınızı sürdürmeye devam edin. Ben çok fazla tedirgin olmam ama “meslek” ilkelerini de çöpe atmayalım. Olur mu?..
