Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Mehmet Fatih TEKİN
Köşe Yazarı
Mehmet Fatih TEKİN
 

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLAMIŞKEN OKULLARI YENİDEN DÜŞÜNMEK

Bireylerin belli bir bilim dalında veya belli bir alanda bilgi ve beceri kazandırma, geliştirme etkinliği eğitim olarak adlandırılmaktadır. Hayat boyu devam eden öğrenme süreci aynı zamanda yeni kuşakların toplum yaşamındaki yerlerini belirlemek adına gerekli bilgi, beceri ve donanımları kazandırma biçimidir. Belki de her şeyden önce bireylerin kişilik gelişimini şekillendiren faaliyettir. Eğitimi veya okulları üç başlık altında değerlendirmek mümkündür. Öğrenci, öğretmen ve aile bağlantılı bir durum söz konusudur. Bu yazımızda eğitimin ve aynı zamanda okulların yeniden düşünülmesi hedeflenmektedir.  Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi: “Okul genç beyinlere, insanlığa saygıyı; millet ve ülkeye sevgiyi, bağımsızlık onurunu öğretir.” Acaba biz bugün öğrenci, öğretmen ve veliler olarak bu tanımın ne kadar içindeyiz? Bugün başta veliler ve eğitimciler olarak okulun yalnızca maddi bir beklentileri karşılayacak ruhu yok edilmiş kurumlar olmasının aksine maddiyatın tek başına mutluluk getirmediğini bir şekilde gelecek nesillere düşünsel olarak farkındalık geliştirmeyi kendimize ilke edinmeliyiz. Zaten maddiyat tek başına mutluluk getirebilseydi maddiyatı güçlü olanlar mutluluk içinde olması gerekirdi. Ancak düşüncemizi destekleyen toplumsal açıdan birçok örnek göstermek mümkündür. Maddi kaygıların dışında da hayata değer katmak gerekmektedir. En azından onların bu yolda bir sorgulamaya sevk edilmesi gerekmektedir. Türk İslam Düşünürü Nurettin Topçu içinde bulunduğumuz bu vahim durumu şu şeklide özetlemektedir: “Talebe, hakikatler peşinde koşmayı meslek edinen insandır, gayesi mânevî olgunlaşma olan bir mesleğin insanıdır. Mekteplerin diploma müşterisi ve istikbalin mevki dilencisi değildir.” Ne yazık ki okullara karşı beklenen özveriyi göstermeyerek gereken öneminin kaybolduğunu söylemek mümkündür. Ama unutulan bir şey var ki düşmüş bir toplumu ayağa kaldıracak olan, okulla bütünleşmiş bireylerden geçmektedir. Okulun yalnızca kazanç sağlayıcı unsurunu yeniden düşünme gereksinimimizi şu kısa hikâye ile bitirelim. Albert Einstein, Japonya'ya gitmişti. Otelde kalıyordu ve otel çalışanına bahşiş vermek istedi. Ancak, Japonya'da bahşiş kültürü yoktu. Bahşiş vermeyi bazen hakaret gibi kabul ederlerdi. Emekçi de, “bu işimin bir parçası, ben maaşımı alıyorum” dedi ve bahşişi kabul etmedi. Einstein bunu bilmiyordu. O günde Nobel ödülü alacağını öğrenmişti ve görevliye, “Sevincimi paylaşmak istiyorum, bahşişi kabul etmiyorsunuz ama müsaade ederseniz size bir hatıra vereyim” dedi. Otel odasındaki kâğıt ve kalemi aldı bir not yazdı. Albert Einstein diye imzaladı. Japon emekçi bu notu ömrünün sonuna kadar sakladı. Öldükten sonra torunu, açık arttırmaya çıkardı ve o notu 2017 yılında 1 milyon 600 bin dolara sattı.   Einstein Tokyo İmperial Hotelin de, o kâğıda şu cümleyi yazmıştı; “Mütevazı bir hayat şuursuz bir başarı peşinde koşulan huzursuz bir hayata göre daha çok mutluluk verir.” Bu cümleyi gerçekten anlamanın edebi, 1 milyon 600 bin dolardan daha yüksektir. Mutluluk pazarda satılmıyor! Belki iyi bir yatak satın alabilirsiniz ama huzurlu bir uykuyu satın alamazsınız. Belki en pahalı güzel bir ev satın alabilirsiniz ama mutlu bir yuvayı satın alamazsınız.  Sonuç olarak Mark Twain'nın dediği gibi; “İyi arkadaşlar, iyi kitaplar ve başını yastığa koyunca uyuyabilen rahat bir hayat, bir vicdan işte ideal hayat.” Okulun bize kazandıracağı iyi kitaplar ve insanlığı seven temiz gönüller yetiştirilmesi hedeflenmelidir. Okul gibi maddi niteliği bulunmadığı düşünülen okullarımızın metalaşması ve bu metalaşma sonucunda toplumsal, kültürel yozlaşmanın nasıl hızlandığını düşünmek gerekmektedir. Burada en önemli katkı öğrenci, okul idaresi veya veli bağlamında düşünülmesi zorunluluk olarak görülür. Ancak her şeyden ziyade bireysel olarak sorgulamalarımız içinde bulunduğumuz vahim durumların değişim hareketinin başlatıcısı konumundadır.      Yararlanılan Kaynaklar Öner, I. I. (2006). Okulsuz Toplum . İstanbul: Roman Oda Yayınları. Topçu, N. (2016). Türkiye'nin Maarif Davası. İstanbul: Dergah Yayınarı.   Mehmet Fatih TEKİN Felsefe Grubu Öğretmeni, Sosyolog, Öğrenci Koçu, Aile Danışmanı
Ekleme Tarihi: 12 Ekim 2022 - Çarşamba

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLAMIŞKEN OKULLARI YENİDEN DÜŞÜNMEK

Bireylerin belli bir bilim dalında veya belli bir alanda bilgi ve beceri kazandırma, geliştirme etkinliği eğitim olarak adlandırılmaktadır. Hayat boyu devam eden öğrenme süreci aynı zamanda yeni kuşakların toplum yaşamındaki yerlerini belirlemek adına gerekli bilgi, beceri ve donanımları kazandırma biçimidir. Belki de her şeyden önce bireylerin kişilik gelişimini şekillendiren faaliyettir.
Eğitimi veya okulları üç başlık altında değerlendirmek mümkündür. Öğrenci, öğretmen ve aile bağlantılı bir durum söz konusudur. Bu yazımızda eğitimin ve aynı zamanda okulların yeniden düşünülmesi hedeflenmektedir. 
Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi: “Okul genç beyinlere, insanlığa saygıyı; millet ve ülkeye sevgiyi, bağımsızlık onurunu öğretir.” Acaba biz bugün öğrenci, öğretmen ve veliler olarak bu tanımın ne kadar içindeyiz? Bugün başta veliler ve eğitimciler olarak okulun yalnızca maddi bir beklentileri karşılayacak ruhu yok edilmiş kurumlar olmasının aksine maddiyatın tek başına mutluluk getirmediğini bir şekilde gelecek nesillere düşünsel olarak farkındalık geliştirmeyi kendimize ilke edinmeliyiz. Zaten maddiyat tek başına mutluluk getirebilseydi maddiyatı güçlü olanlar mutluluk içinde olması gerekirdi.
Ancak düşüncemizi destekleyen toplumsal açıdan birçok örnek göstermek mümkündür. Maddi kaygıların dışında da hayata değer katmak gerekmektedir. En azından onların bu yolda bir sorgulamaya sevk edilmesi gerekmektedir. Türk İslam Düşünürü Nurettin Topçu içinde bulunduğumuz bu vahim durumu şu şeklide özetlemektedir: “Talebe, hakikatler peşinde koşmayı meslek edinen insandır, gayesi mânevî olgunlaşma olan bir mesleğin insanıdır. Mekteplerin diploma müşterisi ve istikbalin mevki dilencisi değildir.” Ne yazık ki okullara karşı beklenen özveriyi göstermeyerek gereken öneminin kaybolduğunu söylemek mümkündür. Ama unutulan bir şey var ki düşmüş bir toplumu ayağa kaldıracak olan, okulla bütünleşmiş bireylerden geçmektedir. Okulun yalnızca kazanç sağlayıcı unsurunu yeniden düşünme gereksinimimizi şu kısa hikâye ile bitirelim.
Albert Einstein, Japonya'ya gitmişti. Otelde kalıyordu ve otel çalışanına bahşiş vermek istedi. Ancak, Japonya'da bahşiş kültürü yoktu. Bahşiş vermeyi bazen hakaret gibi kabul ederlerdi. Emekçi de, “bu işimin bir parçası, ben maaşımı alıyorum” dedi ve bahşişi kabul etmedi. Einstein bunu bilmiyordu. O günde Nobel ödülü alacağını öğrenmişti ve görevliye, “Sevincimi paylaşmak istiyorum, bahşişi kabul etmiyorsunuz ama müsaade ederseniz size bir hatıra vereyim” dedi. Otel odasındaki kâğıt ve kalemi aldı bir not yazdı. Albert Einstein diye imzaladı. Japon emekçi bu notu ömrünün sonuna kadar sakladı. Öldükten sonra torunu, açık arttırmaya çıkardı ve o notu 2017 yılında 1 milyon 600 bin dolara sattı.  
Einstein Tokyo İmperial Hotelin de, o kâğıda şu cümleyi yazmıştı; “Mütevazı bir hayat şuursuz bir başarı peşinde koşulan huzursuz bir hayata göre daha çok mutluluk verir.” Bu cümleyi gerçekten anlamanın edebi, 1 milyon 600 bin dolardan daha yüksektir. Mutluluk pazarda satılmıyor!
Belki iyi bir yatak satın alabilirsiniz ama huzurlu bir uykuyu satın alamazsınız. Belki en pahalı güzel bir ev satın alabilirsiniz ama mutlu bir yuvayı satın alamazsınız. 
Sonuç olarak Mark Twain'nın dediği gibi; “İyi arkadaşlar, iyi kitaplar ve başını yastığa koyunca uyuyabilen rahat bir hayat, bir vicdan işte ideal hayat.” Okulun bize kazandıracağı iyi kitaplar ve insanlığı seven temiz gönüller yetiştirilmesi hedeflenmelidir. Okul gibi maddi niteliği bulunmadığı düşünülen okullarımızın metalaşması ve bu metalaşma sonucunda toplumsal, kültürel yozlaşmanın nasıl hızlandığını düşünmek gerekmektedir. Burada en önemli katkı öğrenci, okul idaresi veya veli bağlamında düşünülmesi zorunluluk olarak görülür. Ancak her şeyden ziyade bireysel olarak sorgulamalarımız içinde bulunduğumuz vahim durumların değişim hareketinin başlatıcısı konumundadır. 
 
 
Yararlanılan Kaynaklar
Öner, I. I. (2006). Okulsuz Toplum . İstanbul: Roman Oda Yayınları.
Topçu, N. (2016). Türkiye'nin Maarif Davası. İstanbul: Dergah Yayınarı.
 
Mehmet Fatih TEKİN
Felsefe Grubu Öğretmeni,
Sosyolog, Öğrenci Koçu, Aile Danışmanı
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.