Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU
 

SİYASETÇİLER İKTİDAR OLMAK İÇİN TOPLUMUN ÖNÜNDEKİ SORUMLULUKLARININ FARKINDALAR MI?

Neden böyle bir başlık koydum? Çünkü 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle İzmir'de sağcı bir partinin ve onun yardımcı teşkilatının verdiği akşam yemeğine katıldım. Davetliler arasında üniversite profesörleri, öğretmenler, parti mensupları, eski milletvekilleri ve memurlar vardı. Yemekten önce resmi protokol konuşmalarına geçildi. Yapılan konuşmalar hem üslup hem de içerik bakımında günün anlam ve öneminden uzak olmasının yanı sıra, Türkiye'yi yönetmeye talip olan siyasi kadroların ne kadar yozlaştığını ve entelektüel seviyelerinin düştüğünü göstermesi bakımdan dikkat çekiciydi. Eskiden bir topluluk karşısında konuşma yapan üst düzey parti yöneticileri, eğer irticalen düzgün ve mantıklı bir konuşma yapamayacaklarını düşünürlerse, önceden yazılı bir metin hazırlarlar ve bu metni de danışmanlarına okutarak, gerekli tashihi yaptırırlardı. Eskiden MHP'nin entelektüel seviyesi yüksek çok değerli fikir hocaları vardı. Bu hocalar Türkiye'nin güncel sorunları üzerine yazılı raporlar hazırlarlar ve bu raporları doğrudan partiye gönderirlerdi. Bu bir gelenekti. Parti yöneticileri üniversite hocalarının görüşlerine değer verir ve sorunların çözümünde bu görüşleri dikkate alırlardı. Artık üniversite hocalarının görüşleri ve raporları siyasiler tarafından dikkate alınmıyor. Ben, Ankara Üniversitesinde asistanken, merhum hocam Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen, her yıl, Türkiye'nin iktisadi ve sosyal durumu üzerine yazılı rapor hazırlar ve bunları doğrudan Alparslan Türkeş'e gönderirdi. O da, bu raporları, bizatihi okuduğunu ifade eden ve bu görüşleri tartışan bir teşekkür mektubunu hocaya gönderirdi. Bu gelenek, birçok partide vardı. Şimdilerde siyasilerin çoğu, toplum karşısında öylesine keyfi ve sorumsuzca konuşuyorlar ki, hitap ettikleri dinleyici kitlesinin akademik seviyesini hiç dikkate almıyorlar. Türk milliyetçiliğin temel prensiplerinden biri, Türkçeyi topluluk karşısında düzgün konuşmak, Türkçeye saygı göstermek, sözcükleri düzgün telaffuz etmek, vurguları düzgün yapmaktı. Belli bölgelerin ağızlarıyla konuşmak kabul görmez, özellikle İstanbul Türkçesiyle konuşmak makbul sayılırdı. Ayrıca verilen mesajın mantıklı ve doğru olması gerekirdi. Dinleyicilere tarihten keyfi bilgiler sunmak ve bu bilgileri de doğruymuş gibi dinleyicilere aktarmak hoş görülmezdi. Böyle keyfi ve tutarsız konuşmaların partinin ve toplumun yozlaşmasına neden olduğu düşünülürdü. Örneğin tarihçi bir danışmanın onayından geçmeden, Cengiz Han'a Buhara'ya kuşattırmak, ona ait olmayan bilgileri ona aitmiş gibi sunmak, Gazze katliamını anlatırken Suriye olaylarıyla karıştırmak, Filistinlilerin Oğuz kökenli olduğu için Araplar tarafından desteklenmediği söylemek gibi ciddiyetsiz iddialarda bulunmak hem tarihe hem de dinleyiciye saygısızlık olarak kabul edilirdi.  Ama ne yazık ki, siyasiler, kendilerinden menkul her sözü, çok önemli ve değerliymiş gibi topluma empoze etme cüretini gösteriyorlar. Eskiden olsa, hocalar bu tür konuşmacılara şöyle bir eleştiri yaparlardı: önce seni bu kürsüye çıkaran arkandaki kuvveti söyle, sonra da çok zor şartlarda kurulan Türkiye Cumhuriyetinin zamanını ve parasını harcama hakkını nereden buluyorsun derlerdi. Bu eleştiri belki Soğuk Savaş dönemi anlayışı olabilir ama şimdilerde siyasetçiler öylesine egemen hale geldiler ki, iktidar olmak için her şeyi yapmayı kendilerinde meşru bir hak gibi görüyorlar.
Ekleme Tarihi: 01 Aralık 2023 - Cuma

SİYASETÇİLER İKTİDAR OLMAK İÇİN TOPLUMUN ÖNÜNDEKİ SORUMLULUKLARININ FARKINDALAR MI?

Neden böyle bir başlık koydum?
Çünkü 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle İzmir'de sağcı bir partinin ve onun yardımcı teşkilatının verdiği akşam yemeğine katıldım.
Davetliler arasında üniversite profesörleri, öğretmenler, parti mensupları, eski milletvekilleri ve memurlar vardı. Yemekten önce resmi protokol konuşmalarına geçildi. Yapılan konuşmalar hem üslup hem de içerik bakımında günün anlam ve öneminden uzak olmasının yanı sıra, Türkiye'yi yönetmeye talip olan siyasi kadroların ne kadar yozlaştığını ve entelektüel seviyelerinin düştüğünü göstermesi bakımdan dikkat çekiciydi. Eskiden bir topluluk karşısında konuşma yapan üst düzey parti yöneticileri, eğer irticalen düzgün ve mantıklı bir konuşma yapamayacaklarını düşünürlerse, önceden yazılı bir metin hazırlarlar ve bu metni de danışmanlarına okutarak, gerekli tashihi yaptırırlardı.
Eskiden MHP'nin entelektüel seviyesi yüksek çok değerli fikir hocaları vardı. Bu hocalar Türkiye'nin güncel sorunları üzerine yazılı raporlar hazırlarlar ve bu raporları doğrudan partiye gönderirlerdi. Bu bir gelenekti. Parti yöneticileri üniversite hocalarının görüşlerine değer verir ve sorunların çözümünde bu görüşleri dikkate alırlardı. Artık üniversite hocalarının görüşleri ve raporları siyasiler tarafından dikkate alınmıyor. Ben, Ankara Üniversitesinde asistanken, merhum hocam Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen, her yıl, Türkiye'nin iktisadi ve sosyal durumu üzerine yazılı rapor hazırlar ve bunları doğrudan Alparslan Türkeş'e gönderirdi. O da, bu raporları, bizatihi okuduğunu ifade eden ve bu görüşleri tartışan bir teşekkür mektubunu hocaya gönderirdi. Bu gelenek, birçok partide vardı. Şimdilerde siyasilerin çoğu, toplum karşısında öylesine keyfi ve sorumsuzca konuşuyorlar ki, hitap ettikleri dinleyici kitlesinin akademik seviyesini hiç dikkate almıyorlar.
Türk milliyetçiliğin temel prensiplerinden biri, Türkçeyi topluluk karşısında düzgün konuşmak, Türkçeye saygı göstermek, sözcükleri düzgün telaffuz etmek, vurguları düzgün yapmaktı. Belli bölgelerin ağızlarıyla konuşmak kabul görmez, özellikle İstanbul Türkçesiyle konuşmak makbul sayılırdı. Ayrıca verilen mesajın mantıklı ve doğru olması gerekirdi. Dinleyicilere tarihten keyfi bilgiler sunmak ve bu bilgileri de doğruymuş gibi dinleyicilere aktarmak hoş görülmezdi. Böyle keyfi ve tutarsız konuşmaların partinin ve toplumun yozlaşmasına neden olduğu düşünülürdü. Örneğin tarihçi bir danışmanın onayından geçmeden, Cengiz Han'a Buhara'ya kuşattırmak, ona ait olmayan bilgileri ona aitmiş gibi sunmak, Gazze katliamını anlatırken Suriye olaylarıyla karıştırmak, Filistinlilerin Oğuz kökenli olduğu için Araplar tarafından desteklenmediği söylemek gibi ciddiyetsiz iddialarda bulunmak hem tarihe hem de dinleyiciye saygısızlık olarak kabul edilirdi.  Ama ne yazık ki, siyasiler, kendilerinden menkul her sözü, çok önemli ve değerliymiş gibi topluma empoze etme cüretini gösteriyorlar.
Eskiden olsa, hocalar bu tür konuşmacılara şöyle bir eleştiri yaparlardı: önce seni bu kürsüye çıkaran arkandaki kuvveti söyle, sonra da çok zor şartlarda kurulan Türkiye Cumhuriyetinin zamanını ve parasını harcama hakkını nereden buluyorsun derlerdi.
Bu eleştiri belki Soğuk Savaş dönemi anlayışı olabilir ama şimdilerde siyasetçiler öylesine egemen hale geldiler ki, iktidar olmak için her şeyi yapmayı kendilerinde meşru bir hak gibi görüyorlar.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.