Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Avni Erdal Sarıoğlu
Köşe Yazarı
Avni Erdal Sarıoğlu
 

ÇİLELİ AMA GURURLU BİR ÖMÜR

Neredeyse bir insan ömrü ellialtı yıl! İstinai durumlarda bu ömrü bile yaşayamayan çok insan var dünyada... Evet, 56 yaşımıza bastık Yeşil Banaz Gazetesi olarak. Çileli ama gururlu bir ömür bu!... Zordur Anadolu basınında görev yapmak, zordur 56 yıl dayanabilmek. Çünkü çilekeştir Anadolu'nun yerel basını. Fakirdir, gariptir ve mahsundur, ara sıra çıkan fırsatçı, uyanık, şantajcı, gazeteciyim diye geçinenler hariç! Emekçidir, ekmek davasındadır her zaman... Gerçekten çileli bir ömür ama gururlu.. Bizler de rahmetli babamın 60'lı yıllarda (Yusuf Sarıoğlu) "acaba üç beş kuruş para kazanabilir miyim" umuduyla kalkıştığı bu işin içinde bulduk kendimizi. 1998'de babamızın vefatı sonrasında Yazı İşleri Müdürü görevini önceki seneye kadar sürdüren ve halâ yazılarıyla da manevi desteğini esirgemeyen Emekli Öğretmen ağabeyim Ali Erkin Sarıoğlu ile birlikte. Babamızdan aldığımız bayrağı taşımak ve manevi mirasına sahip çıkmak adına da 56 yıllık bir zamanın son 25 yılı da üstümüze düşen yükü taşımaya çalışıyoruz. Zaman zaman babamızın kazanıp kazanamadığını tam olarak bilemediğimiz üç-beş kuruşu kazansakta gerçekten zor, zahmetli ve sorumluluk dolu bir iş bu! Çünkü biz diğerleri gibi hiçbir zaman yalan yazmadık. İstemeden, hatayla yanlış yazdığımız durumlarda bile bunun eksikliğinden mahcup olduk. Kimseye iftira atıp, şantaj yapmadık. Bu amaçlarla haber de yapmadık. Zira işin prensibini baba terbiyesiyle harmanlayarak sürdürdük bu işi!... Zor, meşakkatlı, çileli bir iş bu! Çünkü büyük gazeteler gibi bir sayfadan sorumlu üç-beş personelin yoktur. Tüm gazeteyi çok uzun yıllar bir ya da iki kişi dizer, hazırlar, basar, dağıtır. Teknoloji yok, malzeme sınırlı, olanaklar kısıtlı. Şimdi gene çok çok iyi ancak eskiler de asla unutulmuyor. Çoğu gazete günlerini hatırlarım. Mürettip olarak kurşun harfleri tek tek dizerek koca bir gazeteyi hazırlayıp basmak her babayiğidin harcı değildir. İnsanın ömrünü törpüler resmen... Çoğu zaman iki sayfayı hazırlayıp basar, hurufatları tek tek yerlerine dağıtır, diğer iki sayfayı öyle basardık. Gazetenin 12 puntolu harflerinden bolca alıp bolca kullanmak imkanlı bir şey değildi. Adeta kucak dolusu para ile alınıyordu bir kasalık hurufat takımı. Çileli ve zor günlerdi o günler... Sadece "Yeşil Banaz Gazetesi" yazdığınızda tam 18 ayrı harfi kasadaki 18 ayrı gözden alarak kumpasa yan yana getirerek dizmeniz gerekiyordu. Onu da çok hassas ayarlayarak, düzgün, yanlışsız!... Bir keresinde acele gazeteyi hazırlayıp basmamız gerekiyordu. Rahmetli babam iş acele diye yardım etmek amacıyla gazetenin bazı yazılarını dizip hazırlamış. Akşam üzeri "artık siz basarsınız" diyerek çekip gitti. Akşam saatlerine doğru tam gazete kalıbını çemberleyip baskıya atacağız, babamın yazdığı yazıların çok muntazam olmama-sından dolayı çemberlenip sıkıştırılan tüm gazete yazıları dökülüp dağılarak yerlere saçıldı. Meslek yaşamımızın en zor günlerinden biriydi o gün. Yarım saatte, bir saatte gazeteyi basıp kapatıp gideceğiz derken yarım saatlik hayıflanmanın sonrasında dökülen hurufatları toplayıp, tek tek yerlerine geri dağıtıp, yeniden yazıp basmak.... Sabah saat 6 olmuştu eve gidişimiz.... Size işin olumsuzluğunu nasıl anlatabilirim ki!... Düşünün ki evinize önemli misafir gelecek, sabahtan akşama kadar hazırlık yapıyorsunuz, tam son aşamasında fırına sürdüğünüz yemekler tamamen yanıyor. Ya da bir çuval pirinci ayıklamışsınız, anneniz gelmiş, tarladan getirdiği çöplü, taşlı başka bir çuvalı içine katıvermiş... Böyle gibi bu durumdu bu!.. Matbaacılığı Çivril’li ustam Şahin Şahan'dan öğrendim. Çok uzun yıllar gazetemizi hazırlayıp bastık. Hazırla hazırla bitmez, yaz yaz sayfa dolmaz, iş çıkmaza girdiğinde gazetenin sayfasını  dolduramadığımızda sorardım, "Ustaaa!.., burası boş kaldı, ne koyacağız?"... Sanıyorum sinirlendiği ya da moral olması içindi; "Ayakkabıyı koy, ayakkabıyı" derdi, kulakları çınlayasıca. Tabii toy iken ilk zamanlar ayakkabıyı çıkarıp gazete sayfasının ortasına koymuşluğum da olmuştu. Ne günlerdi... Ne zor, çileli günlerdi... Tek tek kurşun harfleri dizerek, yarısı harflerin ezikliğinden dolayı çıkmayan, yarısı kazan kağıdının ezilmesi sebebiyle çıkmayan, bir kısmı tam olarak okunamayan, "Tipo" sistemiyle çıkardığımız, klişe yaptırmanın masraf ve zaman derdinden fotoğraf koyamadığımız çileli günlerden, fotoğraflı, gerektiğinde renkli, ofset baskılı, son sürat hızlı bu günlere... 56 yılı da içine alan bir süreç. Ancak şu da bir gerçek, Johannes Gutenberg'den, İbrahim Müteferrika'dan sonra ofset sistemiyle matbaacılığı gerçekten yeniden keşfettik, tüm dünya gibi biz de. Bu sayede şimdi herşey daha kolay, daha rahat, daha temiz... Sonuç itibariyle neredeyse bir insan ömrü kadar Banaz'a, Banazlılara haber verdik, vermeye çalıştık. Kâh daraldık, kâh yorulduk ama yılmadık. Her ne kadar bir avuç vefalı dostun desteği sayesinde bulduğumuz moral yetmese de hep kendimizden kattık, hep kendimizden verdik. Zor günlerden geçerek 56 yılı geride bıraktık. Belki bu bayrağı devredeceğimiz bir nefer de bulamayacağız ama ömrümüzün yettiği kadarıyla bu mirası yere düşürmemeye and içtik. Bu süreçte sürekli destek olan, Yeşil Banaz'ı yaşatma çabasında yanımızda olan gerçek (!) dostlara selam olsun, çok teşekkür ediyoruz. Sizlerle varız, sizlerle ayaktayız. Sizlerle nice 56 yıllara...
Ekleme Tarihi: 06 Ekim 2022 - Perşembe

ÇİLELİ AMA GURURLU BİR ÖMÜR

Neredeyse bir insan ömrü ellialtı yıl! İstinai durumlarda bu ömrü bile yaşayamayan çok insan var dünyada...
Evet, 56 yaşımıza bastık Yeşil Banaz Gazetesi olarak. Çileli ama gururlu bir ömür bu!...
Zordur Anadolu basınında görev yapmak, zordur 56 yıl dayanabilmek. Çünkü çilekeştir Anadolu'nun yerel basını. Fakirdir, gariptir ve mahsundur, ara sıra çıkan fırsatçı, uyanık, şantajcı, gazeteciyim diye geçinenler hariç! Emekçidir, ekmek davasındadır her zaman... Gerçekten çileli bir ömür ama gururlu..
Bizler de rahmetli babamın 60'lı yıllarda (Yusuf Sarıoğlu) "acaba üç beş kuruş para kazanabilir miyim" umuduyla kalkıştığı bu işin içinde bulduk kendimizi. 1998'de babamızın vefatı sonrasında Yazı İşleri Müdürü görevini önceki seneye kadar sürdüren ve halâ yazılarıyla da manevi desteğini esirgemeyen Emekli Öğretmen ağabeyim Ali Erkin Sarıoğlu ile birlikte. Babamızdan aldığımız bayrağı taşımak ve manevi mirasına sahip çıkmak adına da 56 yıllık bir zamanın son 25 yılı da üstümüze düşen yükü taşımaya çalışıyoruz.
Zaman zaman babamızın kazanıp kazanamadığını tam olarak bilemediğimiz üç-beş kuruşu kazansakta gerçekten zor, zahmetli ve sorumluluk dolu bir iş bu! Çünkü biz diğerleri gibi hiçbir zaman yalan yazmadık. İstemeden, hatayla yanlış yazdığımız durumlarda bile bunun eksikliğinden mahcup olduk. Kimseye iftira atıp, şantaj yapmadık. Bu amaçlarla haber de yapmadık. Zira işin prensibini baba terbiyesiyle harmanlayarak sürdürdük bu işi!...
Zor, meşakkatlı, çileli bir iş bu! Çünkü büyük gazeteler gibi bir sayfadan sorumlu üç-beş personelin yoktur. Tüm gazeteyi çok uzun yıllar bir ya da iki kişi dizer, hazırlar, basar, dağıtır. Teknoloji yok, malzeme sınırlı, olanaklar kısıtlı. Şimdi gene çok çok iyi ancak eskiler de asla unutulmuyor.
Çoğu gazete günlerini hatırlarım. Mürettip olarak kurşun harfleri tek tek dizerek koca bir gazeteyi hazırlayıp basmak her babayiğidin harcı değildir. İnsanın ömrünü törpüler resmen... Çoğu zaman iki sayfayı hazırlayıp basar, hurufatları tek tek yerlerine dağıtır, diğer iki sayfayı öyle basardık. Gazetenin 12 puntolu harflerinden bolca alıp bolca kullanmak imkanlı bir şey değildi. Adeta kucak dolusu para ile alınıyordu bir kasalık hurufat takımı. Çileli ve zor günlerdi o günler...
Sadece "Yeşil Banaz Gazetesi" yazdığınızda tam 18 ayrı harfi kasadaki 18 ayrı gözden alarak kumpasa yan yana getirerek dizmeniz gerekiyordu. Onu da çok hassas ayarlayarak, düzgün, yanlışsız!...
Bir keresinde acele gazeteyi hazırlayıp basmamız gerekiyordu. Rahmetli babam iş acele diye yardım etmek amacıyla gazetenin bazı yazılarını dizip hazırlamış. Akşam üzeri "artık siz basarsınız" diyerek çekip gitti. Akşam saatlerine doğru tam gazete kalıbını çemberleyip baskıya atacağız, babamın yazdığı yazıların çok muntazam olmama-sından dolayı çemberlenip sıkıştırılan tüm gazete yazıları dökülüp dağılarak yerlere saçıldı. Meslek yaşamımızın en zor günlerinden biriydi o gün. Yarım saatte, bir saatte gazeteyi basıp kapatıp gideceğiz derken yarım saatlik hayıflanmanın sonrasında dökülen hurufatları toplayıp, tek tek yerlerine geri dağıtıp, yeniden yazıp basmak.... Sabah saat 6 olmuştu eve gidişimiz....
Size işin olumsuzluğunu nasıl anlatabilirim ki!... Düşünün ki evinize önemli misafir gelecek, sabahtan akşama kadar hazırlık yapıyorsunuz, tam son aşamasında fırına sürdüğünüz yemekler tamamen yanıyor. Ya da bir çuval pirinci ayıklamışsınız, anneniz gelmiş, tarladan getirdiği çöplü, taşlı başka bir çuvalı içine katıvermiş... Böyle gibi bu durumdu bu!..
Matbaacılığı Çivril’li ustam Şahin Şahan'dan öğrendim. Çok uzun yıllar gazetemizi hazırlayıp bastık. Hazırla hazırla bitmez, yaz yaz sayfa dolmaz, iş çıkmaza girdiğinde gazetenin sayfasını  dolduramadığımızda sorardım, "Ustaaa!.., burası boş kaldı, ne koyacağız?"... Sanıyorum sinirlendiği ya da moral olması içindi; "Ayakkabıyı koy, ayakkabıyı" derdi, kulakları çınlayasıca. Tabii toy iken ilk zamanlar ayakkabıyı çıkarıp gazete sayfasının ortasına koymuşluğum da olmuştu.
Ne günlerdi... Ne zor, çileli günlerdi... Tek tek kurşun harfleri dizerek, yarısı harflerin ezikliğinden dolayı çıkmayan, yarısı kazan kağıdının ezilmesi sebebiyle çıkmayan, bir kısmı tam olarak okunamayan, "Tipo" sistemiyle çıkardığımız, klişe yaptırmanın masraf ve zaman derdinden fotoğraf koyamadığımız çileli günlerden, fotoğraflı, gerektiğinde renkli, ofset baskılı, son sürat hızlı bu günlere... 56 yılı da içine alan bir süreç. Ancak şu da bir gerçek, Johannes Gutenberg'den, İbrahim Müteferrika'dan sonra ofset sistemiyle matbaacılığı gerçekten yeniden keşfettik, tüm dünya gibi biz de. Bu sayede şimdi herşey daha kolay, daha rahat, daha temiz...
Sonuç itibariyle neredeyse bir insan ömrü kadar Banaz'a, Banazlılara haber verdik, vermeye çalıştık. Kâh daraldık, kâh yorulduk ama yılmadık. Her ne kadar bir avuç vefalı dostun desteği sayesinde bulduğumuz moral yetmese de hep kendimizden kattık, hep kendimizden verdik. Zor günlerden geçerek 56 yılı geride bıraktık. Belki bu bayrağı devredeceğimiz bir nefer de bulamayacağız ama ömrümüzün yettiği kadarıyla bu mirası yere düşürmemeye and içtik. Bu süreçte sürekli destek olan, Yeşil Banaz'ı yaşatma çabasında yanımızda olan gerçek (!) dostlara selam olsun, çok teşekkür ediyoruz.
Sizlerle varız, sizlerle ayaktayız. Sizlerle nice 56 yıllara...
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Necati Ertuğrul
(06.10.2022 18:31 - #168)
Nice 56.yıllarınız olsun, hep destek, tam destek.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.