Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Avni Erdal Sarıoğlu
Köşe Yazarı
Avni Erdal Sarıoğlu
 

BÖYLE DURUMLAR

Durumlar böyle olunca en çok zorlanan kesimlerden biri de gazeteciler oluyor. Haliyle yazacak başka konu yok. Zira siyaset, ticaret, ekonomi, spor kapılarına kilit vurmuş durumda. Böyle durumlar, yani salgın hastalık ve karantina konuları için de çok yazılacak bir şey yok. Dahası yazılacak en küçük yanlışların olumsuz gelişmeler yol açacağı da aşikar. Bu ortamı ilçemiz açısından değerlendirecek olursak bence sınıfta kaldık. İlçe caddeleri dün itibariyle tahmin edilenlerden daha kalabalık, özellikle banka önleri oldukça yoğun görünüyor. Bizim toplumumuzda şöyle bir gerçek var ki; biz yasaklara karşı antipatisi olan bir milletiz. Özellikle yasakları delmek, uymamak için farklı bahaneler de uydururuz. Elbette insanlar ihtiyaçlarını görmek için sokağa çıkacaklar ama her nedense bunu asgariye indirmek için özel bir çaba göstermiyoruz. Tabiri caizse şer çocuklar gibi sokağa çıkmak için bahane arıyoruz. Hani ilkokula yeni başlayan çocuklar derslerden sıkıldıkça, “öğretmeniiimmm, tuvalete gidbilir miyiiiimmm” deyip durular ya, aynen de durum böyle gibi. Ama gerçekten de işin şakası yok!... Bugün ortalığın kalabalık olmasını dün, yani pazar günü açıklanan vaka ve ölüm sayısının biraz düşük çıkmasına yorumluyorum. Ancak hem test imkanlarının artırılması, hem de bizim açımızdan ilk vakadan bu yana 14 günlük sürenin aşılması istenmeyen bir durum olsa da sayıların artması sebebi olabilir. Böyle bir durumu 12 Eylül 1980 yıllarında yaşamıştık. Sabah kalktığımızda cadde ve sokak başlarını tutmuş eli silahlı askerler, sert tavırlarıyla “içeri girrr!” uyarısı ile kendini göstermekteydi. Ne olduğunu anlamaya çalışan insanlar radyoların başına üşüşmekte ve askerin darbe yaparak yönetime el koyduğunu anlamaktaydı. Tabii ki hastalık, salgın durumu olmadığı için insanlar “gönülsüz” olarak evlerinde tutulmaktaydı. Rahmetli babam, yelek, kıravat ve kumaş ceketten oluşan kıyafetlerini giyinmeye başlamış, sokağa çıkmaya hazırlanıyordu. Bizler şaşkın tavırlarla kendisini izlerken sokağa çıktı ve gitti. Bizler de şimdi asker geri çevirecek derken babam ortadan kayboldu, gitti. Saatler geçip bizler meraktan çatlamak üzereyken çıktı geldi. Ne olduğunu sorduğumuzda ise, sıkıyönetim komutanı; görevde olan gazetecilerin ilgili yerel yetkiliden izin kartı alarak sokağa çıkabileceklerini belirtmiş. O zaman için bu durum büyük, prestijli bir olay olmuştu.  Ama bugün için durum farklı! Bu virüsün kimden, ne zaman, nasıl geleceği belli değil. Yani düşman gözle görülmüyor, kulakla duyulmuyor, üstelikte çok sinsi. Kısacası mert değil... Hani derler ya, “kalleş dostum olacağına, delikanlı düşmanım olsun” Bu virüs delikanlı değil yani!...
Ekleme Tarihi: 24 Mart 2020 - Salı

BÖYLE DURUMLAR

Durumlar böyle olunca en çok zorlanan kesimlerden biri de gazeteciler oluyor. Haliyle yazacak başka konu yok. Zira siyaset, ticaret, ekonomi, spor kapılarına kilit vurmuş durumda. Böyle durumlar, yani salgın hastalık ve karantina konuları için de çok yazılacak bir şey yok. Dahası yazılacak en küçük yanlışların olumsuz gelişmeler yol açacağı da aşikar.
Bu ortamı ilçemiz açısından değerlendirecek olursak bence sınıfta kaldık. İlçe caddeleri dün itibariyle tahmin edilenlerden daha kalabalık, özellikle banka önleri oldukça yoğun görünüyor.
Bizim toplumumuzda şöyle bir gerçek var ki; biz yasaklara karşı antipatisi olan bir milletiz. Özellikle yasakları delmek, uymamak için farklı bahaneler de uydururuz. Elbette insanlar ihtiyaçlarını görmek için sokağa çıkacaklar ama her nedense bunu asgariye indirmek için özel bir çaba göstermiyoruz. Tabiri caizse şer çocuklar gibi sokağa çıkmak için bahane arıyoruz. Hani ilkokula yeni başlayan çocuklar derslerden sıkıldıkça, “öğretmeniiimmm, tuvalete gidbilir miyiiiimmm” deyip durular ya, aynen de durum böyle gibi.
Ama gerçekten de işin şakası yok!...
Bugün ortalığın kalabalık olmasını dün, yani pazar günü açıklanan vaka ve ölüm sayısının biraz düşük çıkmasına yorumluyorum. Ancak hem test imkanlarının artırılması, hem de bizim açımızdan ilk vakadan bu yana 14 günlük sürenin aşılması istenmeyen bir durum olsa da sayıların artması sebebi olabilir.
Böyle bir durumu 12 Eylül 1980 yıllarında yaşamıştık. Sabah kalktığımızda cadde ve sokak başlarını tutmuş eli silahlı askerler, sert tavırlarıyla “içeri girrr!” uyarısı ile kendini göstermekteydi. Ne olduğunu anlamaya çalışan insanlar radyoların başına üşüşmekte ve askerin darbe yaparak yönetime el koyduğunu anlamaktaydı.
Tabii ki hastalık, salgın durumu olmadığı için insanlar “gönülsüz” olarak evlerinde tutulmaktaydı. Rahmetli babam, yelek, kıravat ve kumaş ceketten oluşan kıyafetlerini giyinmeye başlamış, sokağa çıkmaya hazırlanıyordu. Bizler şaşkın tavırlarla kendisini izlerken sokağa çıktı ve gitti. Bizler de şimdi asker geri çevirecek derken babam ortadan kayboldu, gitti.
Saatler geçip bizler meraktan çatlamak üzereyken çıktı geldi. Ne olduğunu sorduğumuzda ise, sıkıyönetim komutanı; görevde olan gazetecilerin ilgili yerel yetkiliden izin kartı alarak sokağa çıkabileceklerini belirtmiş. O zaman için bu durum büyük, prestijli bir olay olmuştu. 
Ama bugün için durum farklı! Bu virüsün kimden, ne zaman, nasıl geleceği belli değil. Yani düşman gözle görülmüyor, kulakla duyulmuyor, üstelikte çok sinsi. Kısacası mert değil...
Hani derler ya, “kalleş dostum olacağına, delikanlı düşmanım olsun” Bu virüs delikanlı değil yani!...
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.