Mutfakta yangın, çarşıda tsunami, markette deprem var. Bunu bilmeyen, yaşamayan, anlamayan kalmadı artık.
Ortadaki gerçekleri kapatmaya çalışmanın, inkâr etmenin, ya da savunmanın hiç mi hiç alemi yok. Piyasadaki durumu örtbas etmeye kalkmak, enflasyon rakamlarını düşük göstermek sadece siyasi olarak itibarı koruma derdi ve çabasıdır.
Bazı çarşıya pazara çıkmayan, veya çalışan olsa da, emekli olsa da gelir durumu iyi olan vatandaşlar yüzü kızararak acizliğini göstermeye çalışmaktadırlar. Sırf birilerini korumak maksadıyla bu durumun diğer ülkelerde de olduğunu, zamların ve sıkıntıların her yerde yapıldığını söyleyerek adeta böyle bir vahim durumu haklı gibi göstermeleri gafletten başka bir şey değildir.
Birçoğumuz pazara markete bazen alışveriş bazen sırf fiyatlara bakmak için gidiyoruz. aradan 15 gün geçtiği taktirde asla aynı fiyatları göremiyoruz. Peki, bazı ürünler dışardan geliyor, döviz yüksek gerekçelerine boyun büküyoruz ama bizde üretilen ürünleri nasıl açıklayacağız.
Bakınız, bir tarım ülkesi olan Türkiye’de yaz mevsiminde domatesi 5 liradan aşağı alamıyorsak gerçekten büyük bir sıkıntı var demektir. Bunu marketleri, pazarcıları suçlayarak geçiştirmek ve çözmeye çalışmak komiktir, yalandır.
Daha yakın geçmişte patatesde, soğanda yaşanan afaki fiyat artışları ikinci yılda bütün ürünlerde yaşanıyor. Bir yerlerde yanlış giden bir şeyler yok mu sizce!...
Bu soruna başka şekillerde çözüm aramakta boşuna. Sen ekonomini “serbest piyasa” sistemine göre uygulamaya başlamışsın, fiyatların insifiyatini ellerine bırakmışsın marketçilere, pazarcılara, halcilere rest çekiyorsun. Adamın ülke genelinde 10 binin üzerinde marketi var, karşısına bin market açarak fiyatları düşüreceksin.
Yanlışın üzerine yanlışla gidilmez. 20 yıldır herşeyi satacaksın, üretime destek vermeyeceksin, eti, sütü, samanı, mercimeği dışardan getirteceksin sonra da fiyatlar yükseldiği için üreticiye, köylüye kızacaksın. Biz onca yıldır söylüyoruz. Ve iddia ediyoruz bu işin çözümü, hatta ülkemizin kurtuluşu üretimi sağlamak, artırmak ve dışa bağımlılığı azaltmaktır.
İsrail’in tek üretimlik, ilaçlı tohum ve fidanlarından, Amerika’nın gdo’lu mısır ve kamış şekerinden, Avrupa’nın hormonlu etinden vazgeçmediğimiz sürece bizler bu işten kurtulamayız.
Gelin yol yakınken köylümüze, çiftçimize destek olalım. Bir yılda 80 liradan 230 liraya çıkan gübrenin altında bırakmayalım. Elektriğini, suyunu, mazotunu ucuza verelim. El ense yatan tarım teşkilatını uyandıralım. Teknolojik ve istatistik rakamları doğrultusunda üreticiye teknik destek vermelerini sağlayalım. Tarlada, markette, sanayide Suriyeli, Afganlı mültecilerin mülteci olduklarını hatırlatarak çalışmalarına izin vermeyelim. Bu milleti haylazlıktan kurtaralım. Başka yolu, çıkışı yok!...
Akılcı çözüm tektir, geçen her gün yetişemediğimiz zamanın gecikmesidir ve telafi edilemez. Üretim, üretim, üretim...