“İki şey var ki, ruhumu hep yeni, hep artan bir hayranlık ve müthiş bir saygıyla dolduruyor: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve vicdanımdaki ahlak yasası”
Etik sözcüğü Yunanca'da “ethos” sözcüğüne karşılık gelmekle birlikte ethos aynı zamanda karakter, huy anlamalarını da taşımaktadır. Fakat çoğul hali kullanıldığı zaman gelenek-görenek dediğimiz anlamları çağrıştırdığı gibi toplumun yaşama şeklini de ifade etmektedir. Bizim de günümüzde aynı anlamlarda kullandığımızı söyleyebileceğimiz bir alana sahiptir. Ahlak sözcüğü ise Arapça “hulk’dan gelmektedir ve etik kavramı gibi huy, karakter anlamlarını taşır. Aynı zaman da töre, gelenek anlamlarını da barındırır. Sözcük tanımlarından hareketle aslında etik, ahlak konularını ele almıştır. Ayrıldıkları noktaları bilebilirsek ahlak kavramını daha anlaşılır biçimde konuşabiliriz. Her iki kavram da insan davranışlarını ve ilişkilerini incelemektedir. Fakat ahlak daha çok normlarla ilgilidir. Yani insan söz konusu olduğu zaman ahlak kavramından söz etmiş oluruz. Ahlak bireysel veya toplumsal planda fiilen yaşanan bir fenomenken, etik ise bu fenomen(görüngü, olgu, olay) üstüne kapsamlı bir felsefi düşünmenin gerektirdiği bir alan olarak karşımıza çıktığını söylemek mümkün görünmektedir. Bu anlamıyla etiğe ahlak felsefesi de denilebilir. Yine bu ahlak kavramı üzerine felsefi bir yaklaşım söz konusu olduğu zaman da etik kavramından söz etmiş oluruz. Etik betimseldir yani tanımlayıcıdır. Analiz edip, betimleyip bırakır. Normatif etik olarak bakarsak, normlarla ilgili perspektif sunabileceği gibi, ahlak eylemleri ve olguları anlattığı için tamamen olgusal bir düzlemde durduğunu söylemek mümkün görünmektedir.
Aydınlanma düşüncesinin önemli isimlerinden olan Kant'ın ahlak düşüncesinin temel amacı iyinin ve kötünün, doğrunun ve yanlışın anlamının ne olduğunu belirlemeye çalıştığını görebiliriz. Bu sebeple ahlaki eylemlerimiz için ne yapmalıyız sorusunu temel almaktadır. Bu soruyu cevaplamaya çalışırken de eylemlerimizi ve ilkelerimizi belirleyecek temel normları ortaya çıkarmanın gerekli olduğunu söylenebilir. Ödev etiğini en sistematik şekliyle temellendiren Kant'a göre bir eylemin değerlendirilmesinde, bir eylemin sonucu değil bizzat eylemin ahlaksal kuramının öngörüldüğü biçimsel yapıya uyup uymadığı önemlidir. Bu biçimsel yapının görev duygusu, iyi istenç, evrensellik, otonomi kavramları yer alır. Bir başka ifadeyle eylemin bir mutluluk veya mutsuzluk yaratmış olması problem değildir. Çok felsefi bir temellendirme olduğunu düşünerek basit bir örnek üzerinden açıklayacak olursak zor bir durumda kalsak bile yalan söylememenin gerekliliğini ön plana çıkararak bu davranış sonucunda bireyin mutluluk veya mutsuzluk beklemesine gerek yoktur. Kant felsefesine göre ahlak yasasının deneyimden ortaya çıkması mümkün görünmemektedir. Ahlakın anlamını bulabilmesi için davranışlarımızda onu görünür kılmamız gerekir. Bu yasa insanın doğasında a priori olarak yani deneyimlemeden önce vardır. Belli bir şekilde davranmamızın veya belli bir şekilde davranmaktan kaçınmamızın mutlak ve koşulsuz bir ödevimiz olduğunu dile getirerek, saygı görmemiz veya işimizde başarılı olmak değil basit bir şekilde dürüst olmamız gerektiği için öyle olmanın gerekliliğinden bahseder. Bence asıl sorulardan birisi şu olabilir: Peki gerçekten böyle davranabilmek mümkün müdür? Belki de böyle davranan veya bu yaklaşımı kendine kazandırmış insanlardan bahsedebilir miyiz? Bu kişilerin varlığından bahsedebileceksek bugünümüzde bu insanların örnek yaşayışlarına ihtiyacımız yok mu?
Sonuç olarak Kant'ın ödev ahlakına göre ödevden dolayı eylem ve iyi irade arasında yakın bir ilişkiden söz etmek mümkün görünmektedir. Kant'a göre düşünen bir varlığın kendinde, kendi başına bir amaç olabilmesini sağlayan yegâne koşulun ahlaklılık olduğunu savunmaktadır. Çünkü insanların hatta diğer canlıların bir arada yaşayışında ahlaki açıdan güven ortamının sağlanmış olması çatışmaları da ortadan kaldırmanın en büyük destekçisi olacağını söyleyemez miyiz? Burada Kant üzerinden bugüne söylenebilecek en güzel düşüncelerden birisi ahlakın yaşandığı zaman bir anlam ifade edebileceğinin kuru sözlerin ise uçup gideceğini söylemek mümkün görünmektedir. Çalışkanlığın, becerikliliğin, şakacı olmanın piyasa fiyatı vardır fakat sözünde durmanın, iyilik yapmanın, ilkelerden dolayı iyiliksever olmanın manevi bir değeri vardır. Bu manevi değer insanı insan kılan niteliklerin kazanılmasına kaynaklık etmektedir. Piyasa bir gün değişebilir ama manevi değerin kalıcılığını göz ardı edebilir miyiz? Sözünün eri olma, dürüstlük gibi ilkelerden dolayı iyiliksever olma ortadan kalkınca, ne sanat ne de doğa onların yerine bir şey koyabilir mi? Çünkü bunların değerleri onlardan doğacak etkilerde, sağlayacakları çıkar ve yarar da değil iradenin kendini bu biçimde eylemlerde hazır olduğunu dile getirir. Zaten bizi bu dünyadaki diğer canlılardan ayıran en önemli vasfımız irademiz değil midir? Bu sebeple de iradeyi doğrudan doğruya duyulan saygının bir nesnesi olarak göstermek mümkündür. Yapılan davranışlarımız iyi iradenin bir tezahürü ya da ifadesine karşılık gelmektedir. Ahlaki bakımdan önemli olan şey tüm diğer iyilerin zorunlu koşulu olan koşulsuz ve en yüksek iyi, kendisinden dolayı iyiliğini ortadan kaldıracak hiçbir şeyin bulunmadığı biricik iradedir. Ahlaki ilkeleri benimseyen ve eylemleri belirleyen yasalardan türeten yeti olarak pratik akla karşılık geldiğini söylemek mümkün görünmektedir. Son olarak Kant felsefesindeki ödev ahlakı gibi köklü bir mirasın bugün bizim yaşayışımıza karşılık geleceğini düşündüğüm bir soruyla sözlerime son vereceğim: Bütün bilimsel, teknolojik gelişmeleriyle modern insan, hayatın temellerinden olan ahlak ile nasıl yeninden canlandırabilir?
Referanslar
“ DOĞAN, Özlem, Etik Ahlak Felsefesi, Notos Kitap Yayınevi, İstanbul, 2015
“ CEVİZCİ, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2013
“ RANDALL, John Herman, BUCLER, Justus, (Çev. Ahmet Arslan), Felsefeye Giriş, BigBang Yayınları, 3.Baskı, Ankara, Eylül, 2014
“ CEVİZCİ, Ahmet, KÜÇÜKALP, Kasım, Batı Düşüncesi Felsefi Temeller, İsam yayınları, 3.Baskı, Haziran, 2014
“ CEVİZCİ, Ahmet, Aydınlanma Felsefe Tarihi, Asa Kitapevi, 2.Basım, Bursa, 2008
“ HORNER, Chris- WESTACOTT, Emrys, (Çev. Ahmet Arslan), Felsefe Aracılığıyla Düşünme, Phoenix Yayınevi, 3.Baskı, Ankara, Haziran, 2013
“ BOZKURT, Nejat, İmmanuel Kant Seçilmiş Yazılar, Sentez Yayıncılık, 4.Basım, Ankara, Ekim, 2014