Türkiye evlatlarına eli böğründe beklemekten başka bir şey yapmıyor.
Umut, huzur, gelecek kaygısı olmadan yapılabilecek planlar...
Kaf dağının ardında.
Boğuluyoruz!
Yalandan, iftiradan, cahilden delirmişçesine ortak geleceğimizi yok eden, yürüyen insansılardan nefes alamıyoruz. Tam da karanlık her tarafı kaplamışken bay Kemal perdeyi araladı. Sabırla inançla inatla umut oldu, seçimlerde demokratik yoldan değişimi yapabileceğimize toplumu inandırdı.
Armudun sapı üzümün çöpü demeden omuz verirsek, demokratik bir ülkede hakça bölüşeceğiz ve kardeşçe yaşayabileceğiz. Tam da ülke tarihini ve kişisel hayatlarımızı kökünden değiştirebileceğine inandığımız seçimlerin arifesinde zamanı ve nefessiz bekleyişi bir an durdurup bu kaderimize, kederimize yön vermenin zamanı.
Cesur olmalıyız ve üzerimize düşeni yapmalıyız.
Her şey istediğimiz gibi gelişmeyebilir, ormanın bütününe bakmalı, hedefe odaklanmalıyız. “Yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” derken Nazım Hikmet ne Tahir’den bahsediyor ne Zühre’den. Memleketten bahsediyor. O yüzden bir sonraki nesle, kendi gibi memleketten dertli yaşayacak olanlara söylüyor, “Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.” derken amaç için alınabilecek riskleri hatırlatıyor gibi.
Kolay olmayacak ama kazanacağız, yeter ki mücadele et!