Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Avni Erdal Sarıoğlu
Köşe Yazarı
Avni Erdal Sarıoğlu
 

ERKEKLER VE KADINLAR

Hayat tozlu topraklı yollardan yürüyerek yaşanıyor. Bu yollar kimilerine çiçeklerle, böceklerle bezenirken; bazılarımıza gerçekten toz, toprak ve acılarla döşenerek çıkıyor karşımıza. Bu yolu şayet şanslıysak anne ve babamızın kanatları altında geçeriz. Bizim toplumumuzda her insan iyi kötü anne ve baba sevgisiyle büyür. Bazı durumlar haricinde bu hep böyledir. Sevgiyi, saygıyı, güzellikleri hep onlarda görerek öğreniriz. Zaten anasız, babasız büyüyenler bunun acısını hep çekmektedir. Hayatın en acı gerçeklerinden birisi de “bölünmüş” ailelerdir. Hesapsız, kitapsız yapılan evlilikler, bir zerreye gösterilemeyen tahammülsüzlük evlilikleri bitirip, yuvaları yıkabilmektedir. Son yılların kanayan yarası eşlerin birbirlerine hoşgörüsüzce tavırları, yarının kadın ve erkeğine kötü bir zemin hazırlamaktadır. İnsan ılımlı ve olumlu olmalıdır ki; bu özelliğiyle yaşama güzellikler katsın, huzur ve sevgiyi inşa etsin. Arzulanan en büyük beklenti budur. Anne ve babayı sevme tercihi ise çocukların en kaçamak verdiği cevapların başında gelir. Çoğumuz; “anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” sorusuna hızlı bir şekilde, “ikisini de!..” diye cevaplandırırız. Ancak gerçek şu ki; anneler her zaman hep bir adım öndedirler. Peki; toplumda kadın ve erkeğin durumu nasıldır, hep sözünü ettiğimiz eşitlik ilkesi ne durumdadır diyecek olursak? En büyük gerçek şudur ki; hep bir adım erkek öndedir. Çağdaş toplumlar her ne “kadar kadın erkek eşitliği” dese de bu, sadece görüntüde “sadece bir çabadır.” Dünyada çok daha kötü örnekleri olduğu gibi ülkemizde de; kadın hep ezilen, hep horlanan, hep dayak yiyen bir varlıktır. Analarımız, bacılarımız bizim için ne kadar kutsal olsa da, şahsen bizler bile tanımadığımız karşı cinse ne yazık ki aynı duygularda bakmayabiliyoruz. Yaşamımızda kadın çiçek gibi görünür, kaktüs gibi muamele görür. Üzülür, ezilir, işkence görür ve tecavüz edilir. Ön yüzünde güzellik tanrıçası Afrodit gibi “güzel bir heykel”, arka yüzünde acı ve hüzünlü olup da gülmeye çalışan “Monalisa”. Yani madalyonun önü ile arkasında en fazla tezat oluşan farklı bir konudur kadın... Günümüzde sanki bütün çabalar kadınlar için gibi görünse de kadınlarımız hala damdaki ineğin önceliğini elde edememiştir. Bir de erkeklere bakalım şöyle... Türk toplumu olarak ataerkil bir aile yapısına sahibiz. Yani özünde erkek cinsinin egemen olduğu bir aile sisteminde yaşamaktayız. Ama aslında burada da durum gerçek anlamda böyle değildir. Toplumda erkekler olarak; istisnalar haricinde daha çok çalışan, daha çok kafa patlatan ve üstün gibi görünüp de ezilen çokça insanımız vardır. Bakınız, savaşlarda ön hedefte erkekler; savaşıyorlar, sürünüyorlar, ölüyorlar. Trafikte ölenlerin çoğuna bakıyoruz; mesleği gereği erkek. Her ne kadar toplumları yönetmede erkeklerin üstünlüğü olsa da, sokaklarda sürünen, rezillik çeken insanların çoğunluğu yine erkek... Buyurun size başka bir örnek; Soma gerçeği... Maden ocaklarında hiç bir zaman kadınlar çalışmaz. Kazmayla kürekle havasız, karanlık, ölümle cebelleşen insanlar hep erkekler olmuştur. Ekmek parası uğruna, toprağın altında acısıyla ölen ve çaresizliğiyle oracıkta gömülen kesim yine erkekler. İşin samimisi şu... Birbirimize hiç kızmayalım. Kadın üstün olsa da, erkek egemen olsa da ya da birbirlerine eşit olsa da hayat kısa. Şu üç günlük ömrü birbirimizi zehir etmenin hiç manası yok!... İyilik makamı, gönüllerin en üst makamıdır. Ömrümüzü kırmadan, yıkmadan, üzmeden geçirmemiz tek amacımız olmalıdır. Hayat acı tatlı zaten geçecek. Ama arkamızda iyi bir iz bırakabilirsek zaten en değerli kişi sensin. Bunu bilmek, bilincinde olmak her şeye bedel değil midir?...
Ekleme Tarihi: 17 Mayıs 2017 - Çarşamba

ERKEKLER VE KADINLAR

Hayat tozlu topraklı yollardan yürüyerek yaşanıyor. Bu yollar kimilerine çiçeklerle, böceklerle bezenirken; bazılarımıza gerçekten toz, toprak ve acılarla döşenerek çıkıyor karşımıza. Bu yolu şayet şanslıysak anne ve babamızın kanatları altında geçeriz.
Bizim toplumumuzda her insan iyi kötü anne ve baba sevgisiyle büyür. Bazı durumlar haricinde bu hep böyledir. Sevgiyi, saygıyı, güzellikleri hep onlarda görerek öğreniriz. Zaten anasız, babasız büyüyenler bunun acısını hep çekmektedir.
Hayatın en acı gerçeklerinden birisi de “bölünmüş” ailelerdir. Hesapsız, kitapsız yapılan evlilikler, bir zerreye gösterilemeyen tahammülsüzlük evlilikleri bitirip, yuvaları yıkabilmektedir. Son yılların kanayan yarası eşlerin birbirlerine hoşgörüsüzce tavırları, yarının kadın ve erkeğine kötü bir zemin hazırlamaktadır.
İnsan ılımlı ve olumlu olmalıdır ki; bu özelliğiyle yaşama güzellikler katsın, huzur ve sevgiyi inşa etsin. Arzulanan en büyük beklenti budur.
Anne ve babayı sevme tercihi ise çocukların en kaçamak verdiği cevapların başında gelir. Çoğumuz; “anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” sorusuna hızlı bir şekilde, “ikisini de!..” diye cevaplandırırız.

Ancak gerçek şu ki; anneler her zaman hep bir adım öndedirler.
Peki; toplumda kadın ve erkeğin durumu nasıldır, hep sözünü ettiğimiz eşitlik ilkesi ne durumdadır diyecek olursak?
En büyük gerçek şudur ki; hep bir adım erkek öndedir. Çağdaş toplumlar her ne “kadar kadın erkek eşitliği” dese de bu, sadece görüntüde “sadece bir çabadır.”
Dünyada çok daha kötü örnekleri olduğu gibi ülkemizde de; kadın hep ezilen, hep horlanan, hep dayak yiyen bir varlıktır. Analarımız, bacılarımız bizim için ne kadar kutsal olsa da, şahsen bizler bile tanımadığımız karşı cinse ne yazık ki aynı duygularda bakmayabiliyoruz.
Yaşamımızda kadın çiçek gibi görünür, kaktüs gibi muamele görür. Üzülür, ezilir, işkence görür ve tecavüz edilir. Ön yüzünde güzellik tanrıçası Afrodit gibi “güzel bir heykel”, arka yüzünde acı ve hüzünlü olup da gülmeye çalışan “Monalisa”. Yani madalyonun önü ile arkasında en fazla tezat oluşan farklı bir konudur kadın...
Günümüzde sanki bütün çabalar kadınlar için gibi görünse de kadınlarımız hala damdaki ineğin önceliğini elde edememiştir.
Bir de erkeklere bakalım şöyle...
Türk toplumu olarak ataerkil bir aile yapısına sahibiz. Yani özünde erkek cinsinin egemen olduğu bir aile sisteminde yaşamaktayız. Ama aslında burada da durum gerçek anlamda böyle değildir.
Toplumda erkekler olarak; istisnalar haricinde daha çok çalışan, daha çok kafa patlatan ve üstün gibi görünüp de ezilen çokça insanımız vardır. Bakınız, savaşlarda ön hedefte erkekler; savaşıyorlar, sürünüyorlar, ölüyorlar. Trafikte ölenlerin çoğuna bakıyoruz; mesleği gereği erkek. Her ne kadar toplumları yönetmede erkeklerin üstünlüğü olsa da, sokaklarda sürünen, rezillik çeken insanların çoğunluğu yine erkek...
Buyurun size başka bir örnek; Soma gerçeği...
Maden ocaklarında hiç bir zaman kadınlar çalışmaz. Kazmayla kürekle havasız, karanlık, ölümle cebelleşen insanlar hep erkekler olmuştur. Ekmek parası uğruna, toprağın altında acısıyla ölen ve çaresizliğiyle oracıkta gömülen kesim yine erkekler.
İşin samimisi şu...
Birbirimize hiç kızmayalım. Kadın üstün olsa da, erkek egemen olsa da ya da birbirlerine eşit olsa da hayat kısa. Şu üç günlük ömrü birbirimizi zehir etmenin hiç manası yok!...
İyilik makamı, gönüllerin en üst makamıdır. Ömrümüzü kırmadan, yıkmadan, üzmeden geçirmemiz tek amacımız olmalıdır. Hayat acı tatlı zaten geçecek. Ama arkamızda iyi bir iz bırakabilirsek zaten en değerli kişi sensin. Bunu bilmek, bilincinde olmak her şeye bedel değil midir?...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.