Yurdun her yanı resmen yangın yeri. Ege’den Akdeniz’e, özellikle kıyı şeridinde yanmayan yer yok! Adı orman yangını ama insanlar yanıyor, hayvanlar yanıyor, kısacası memleket yanıyor...
Üzülmemek, ağlamamak, hüzünlenmemek mümkün değil. Çünkü orman yangınları ülkenin tüm vatandaşlarının yüreğine dokunan, canını, ciğerini kül eden bir felakettir. O sebeple gerçekten hiç bir önyargı olmadan yüreklerimiz dağlandı. O kaçışan kuzulara, ineklere, köpeklere, kül olan ağaçlara, evlere, ağaçların arasında yangından feryat eden yaban hayvanlarına gözyaşı dökmemek mümkün mü?...
Osmaniye’den Adana, Mersin, Antalya, Muğla, Aydın, İzmir’e.... Her yerde yangın var...
Maalesef ilimiz Uşak’ta da Göğem köyünün hemen yanıbaşındaki ormanlık alanda yangın çıktı.
Nedir bu yaaaa!...
Neler oluyor. Bunlar bir sabotaj mı, ihmal mi, sorumsuzluk mu? Hadi sabotaj değildir diye düşünelim bu kadar yangının aynı zamanda, hepsi bir arada nasıl olur?
Önce bunu sorgulayalım.
Bir yangın çıkıyorsa yürekler yanıyor, bir deprem oluyorsa içimiz zangırdıyor, bir sel geliyorsa soluk alamıyor, boğuluyoruz.
Bizler birbirimize bağlı ender toplumlardan biriyiz. Edirne’deki bir kıvılcım da Hakkari’deki bir hüzün de bizi üzer, ağlatır. Bir oluruz, tek yürek oluruz. Her türlü acımıza da ortak oluruz, saralarımızı da hep birlikte sararız. Çünkü biz bu toprakları, bu vatanı hep birlikte ve tırnaklarımızla kazıya kazıya kurmuşuz. Bu yüzden diyorum ki bunlar ihmal ya da dikkatsizlikse sorumlular bulunmalı, cezalandırılmalı. Yok; bu vatanın düşmanlarıysa, terör örgütleriyse, vatan hainleri ya da rantçılarsa hep birlikte en sert şekliyle tepkimizi gösterip yurdumuzu memleketimizi korumalıyız.
Ancak bunun için yetkililer de, devlet erkanı da taviz vermeden tahkikatını yapmalı, vatandaşı aydınlatmalı, bizleri bilgilendirmelidir.
Ormanlar bekçiyle korunmaz, sevgiyle korunur. Bunu asla unutmamalıyız.
Bakınız geçen sene ve önceki senelerde de buna benzer yangınları gördük, yaşadık. O yıllarda da Türk Hava Kurumu’nun uçakları çalışmadı, yangınlara müdahale edemedi. Peki iki yıldır kuru tartışmalar haricinde somut olarak ne yapılabildi. Bir şey yapılmadığı ortada ama NEDEN YAPILMADI?..
Biz deprem ülkesiyiz diyoruz, deprem paralarını koruyamıyoruz, sel tehlikesiyle karşı karşıyayız diyoruz dere yataklarına ruhsat veriyoruz, ormanlarımız yangın tehdidinde diyoruz “itibardan tasarruf olmaz” safsatasıyla kendimizi avutuyor, yangını söndürecek ihtiyaçlara gözümüzü kapatıyoruz. Sonrasında felaketlerin arkasından hayıflanmamız ne kadar inandırıcı oluyor ACABA?...