Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Avni Erdal Sarıoğlu
Köşe Yazarı
Avni Erdal Sarıoğlu
 

KALEMİNİ SATAN SATANA

Uşak’ta gazeteler ve gazetecilik istenilen düzeyde yapılamıyor. Gazeteler insanların beklentilerine cevap veremiyor, vermeye çalışanlar da takdir edilmiyor.  Bir zamanlar gazetecilerin düstur edindiği bir söz vardı, “Kalemini Kır Ama Asla Satma”. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin kurucu başkanı Sedat Simavi’nin söylediği söz unutuldu artık. Simavi, “Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma” demişti. Dediğimiz gibi günümüzde akıl almaz olaylar yaşanıyor. Bırakın kalemini satmayı, iğrenerek yazıyorum (!) kendini satan dünya kadar gazeteci var piyasada. Şimdi gel de bunlara “gazeteci” de, “insan” de!... Gerçekten para için, yalakalık için insan fikirlerini, düşüncelerini neden satar, nasıl satar. Televizyonlara çıkıp boy boy ahkâm kesen, dün küfür ettiklerini ilâh olduğunu anlatanlarda hiç insan onuru yok mu ki?. Hiç kişilik, haysiyet, şeref yok mu ki? Sizler de biliyorsunuz ki gazeteciliği ticarileştiren, satılık meslek olarak gösteren bu kişiler hep üç kuruşa, beş kuruşa dönüş yapmaktalar. Kimi bir yerlere müdür yapılıyor, kimi milletvekili, kimi müsteşar.  Yalnız değişmeyen bir gerçek var ki bunların tamamı ödüllendirliyor. Doğru tektir, doğru birdir. Bugün yanlışa doğru, yarın doğruya yanlış diyen biri “satılmış” demektir. Ulusal medyada olan kokuşmuşluk aşağılarda yok mu? Olmaz olur mu hiç! Her çeşidi var. Bizlerde bile daha kısa zaman önce yaşanan onca olay var. Aylarca adamın aleyhinde yazı yazıp bir küçük operasyon sonrasında kuzu gibi olan satılmış gazeteciler az mı?... Kalemlerini üç kuruş koparmak için hınzırca kullanan gazeteciler, kopardıkları yetmeyince yeniden çamur atmaya başlayan gazeteci müsvetteleri yok mu? Bazı kurum ve kuruluşları haraca bağlayan; reklam yapma ayağına, haber yapma bahanesine her ay maaş ödeyen kurumlar yok mu? Bazı bayram ve kutlama mesajlarını kafasına göre yayınlayıp, sormadan, etmeden faturayı önüne koyana ne dersin, onu hiç bekletmeden ödeyene ne dersin.  Zor yani, ZOR!... Vatandaşın parasını babasının hoyratça harcayan, kurumu babasının çiftliği gibi kullanan, kendi açıklarını kapatmak için utanmadan rüşvet veren sözün ona makam sahiplerine ne demeli? Bu verdiğiniz paralar temsil ettiğiniz onbinlerin, yüzbinlerin kul hakkını içermiyor mu?... Şİmdi kalkıp kimse “bunlar kim acaba?” diye sormaya kalkmasın. Ki herkes kimin ne olduğunu, sözü edilenlerin kimler olduğunu adı gibi biliyor. Bunların haram olduğunu söylemeye gerek yoktur sanırım. Haramdır, kul hakkına girer, makamı kötüye kullanmaktır, mesleğini ve meslektaşlarını adileştirmektir... Falandır, filandır. İşin ilginç tarafı da haram-helal kavramının kalmadığı, kul hakkının “insan evladı Hakkı” gibi anlatılıp dalga geçildiği, onurun şerefin yerlerde gezdiği bir devirde kime ne anlatıyorsun ki!... Bunları yazmak maalesef beni rahatsız ediyor. İşin garibi usulsüz iş yapanı, para alanı vereni, şantajla cukka koparanı nedense hiç rahatsız etmiyor. Dedik ya, bunlar bizi rahatsız ediyor. O sebeple alan alsın, veren versin ama haram olduğunu, zoraki olduğunu, alın teri olmadığını da bilsin. Önemli olan bu!...  Biz kendi işimize bakalım. Onlar gazeteciliği kalem-kağıt her yerde bulunan bir malzeme olarak bilsinler, bizim için gazeteciliği onurdur, gururdur, şerefli bir meslektir. Biz böyle gördük, böyle bilir, böyle yaparız. Edindiğimiz meslek ahlâkı gerçek ve şerefli gazetecilerin bize öngördüğü satılık kalem olmamayı düstur edinen insanlardanız.
Ekleme Tarihi: 23 Haziran 2023 - Cuma

KALEMİNİ SATAN SATANA

Uşak’ta gazeteler ve gazetecilik istenilen düzeyde yapılamıyor. Gazeteler insanların beklentilerine cevap veremiyor, vermeye çalışanlar da takdir edilmiyor. 
Bir zamanlar gazetecilerin düstur edindiği bir söz vardı, “Kalemini Kır Ama Asla Satma”. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin kurucu başkanı Sedat Simavi’nin söylediği söz unutuldu artık. Simavi, “Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma” demişti. Dediğimiz gibi günümüzde akıl almaz olaylar yaşanıyor. Bırakın kalemini satmayı, iğrenerek yazıyorum (!) kendini satan dünya kadar gazeteci var piyasada. Şimdi gel de bunlara “gazeteci” de, “insan” de!...
Gerçekten para için, yalakalık için insan fikirlerini, düşüncelerini neden satar, nasıl satar. Televizyonlara çıkıp boy boy ahkâm kesen, dün küfür ettiklerini ilâh olduğunu anlatanlarda hiç insan onuru yok mu ki?. Hiç kişilik, haysiyet, şeref yok mu ki?
Sizler de biliyorsunuz ki gazeteciliği ticarileştiren, satılık meslek olarak gösteren bu kişiler hep üç kuruşa, beş kuruşa dönüş yapmaktalar. Kimi bir yerlere müdür yapılıyor, kimi milletvekili, kimi müsteşar. 
Yalnız değişmeyen bir gerçek var ki bunların tamamı ödüllendirliyor.
Doğru tektir, doğru birdir. Bugün yanlışa doğru, yarın doğruya yanlış diyen biri “satılmış” demektir.
Ulusal medyada olan kokuşmuşluk aşağılarda yok mu? Olmaz olur mu hiç! Her çeşidi var. Bizlerde bile daha kısa zaman önce yaşanan onca olay var. Aylarca adamın aleyhinde yazı yazıp bir küçük operasyon sonrasında kuzu gibi olan satılmış gazeteciler az mı?...
Kalemlerini üç kuruş koparmak için hınzırca kullanan gazeteciler, kopardıkları yetmeyince yeniden çamur atmaya başlayan gazeteci müsvetteleri yok mu? Bazı kurum ve kuruluşları haraca bağlayan; reklam yapma ayağına, haber yapma bahanesine her ay maaş ödeyen kurumlar yok mu?
Bazı bayram ve kutlama mesajlarını kafasına göre yayınlayıp, sormadan, etmeden faturayı önüne koyana ne dersin, onu hiç bekletmeden ödeyene ne dersin. 
Zor yani, ZOR!...
Vatandaşın parasını babasının hoyratça harcayan, kurumu babasının çiftliği gibi kullanan, kendi açıklarını kapatmak için utanmadan rüşvet veren sözün ona makam sahiplerine ne demeli? Bu verdiğiniz paralar temsil ettiğiniz onbinlerin, yüzbinlerin kul hakkını içermiyor mu?...
Şİmdi kalkıp kimse “bunlar kim acaba?” diye sormaya kalkmasın. Ki herkes kimin ne olduğunu, sözü edilenlerin kimler olduğunu adı gibi biliyor. Bunların haram olduğunu söylemeye gerek yoktur sanırım. Haramdır, kul hakkına girer, makamı kötüye kullanmaktır, mesleğini ve meslektaşlarını adileştirmektir... Falandır, filandır.
İşin ilginç tarafı da haram-helal kavramının kalmadığı, kul hakkının “insan evladı Hakkı” gibi anlatılıp dalga geçildiği, onurun şerefin yerlerde gezdiği bir devirde kime ne anlatıyorsun ki!...
Bunları yazmak maalesef beni rahatsız ediyor. İşin garibi usulsüz iş yapanı, para alanı vereni, şantajla cukka koparanı nedense hiç rahatsız etmiyor.
Dedik ya, bunlar bizi rahatsız ediyor. O sebeple alan alsın, veren versin ama haram olduğunu, zoraki olduğunu, alın teri olmadığını da bilsin. Önemli olan bu!... 
Biz kendi işimize bakalım. Onlar gazeteciliği kalem-kağıt her yerde bulunan bir malzeme olarak bilsinler, bizim için gazeteciliği onurdur, gururdur, şerefli bir meslektir. Biz böyle gördük, böyle bilir, böyle yaparız. Edindiğimiz meslek ahlâkı gerçek ve şerefli gazetecilerin bize öngördüğü satılık kalem olmamayı düstur edinen insanlardanız.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Ismail can
(01.07.2023 07:42 - #260)
Hayatta insan ne ederse onu biçer. Insan önce kendine dürüst ve adil olmalı ki sonra başkalarına faydası olabilir. Maalesef insan oğlu her şeyi tükettiği gibi manevi değerleri de tüketmeye hızla devam efiyor...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.