Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK GİBİ

Referanduma gidiyoruz. 16 Nisan’da ülkenin nereye yöneleceğine karar vereceğiz. 58 milyon seçmen tercihini bildirecek ve çıkan sonuç taraflarda kabul edilerek yeni ufuklara yelken açacağız. İnanın bu günden ben de bilemiyorum, EVET mi çıkar HAYIR mı çıkar. Benim görüşüm ne çıkarsa çıksın bilinçli çıkmayacak. Ya da çıkacak sonuç toplumun büyük çoğunluğunca benimsenmemiş olacaktır. Zira ANAYASALAR büyük mutabakat gerektiren yasalardır. Yazmak istemiyordum. Ne yazsam mutlaka yanlış anlaşılacak. Taraf değilim desem inanmayacaksınız. Aslında tarafım. Ve ülke insanımın doğru kanaatle vereceği her türlü karara saygılıyım. Ama siyasilerin ortamı alabildiğince gerdiği bu günlerde inanın siyasetin S’sinin yanına yanaşmak istemiyorum. Kullanılan kelimeler, hitap şekilleri kürsüdekilerin hiç birinin ağzına yakışmıyor. Avazları çıktığı kadar bağırıyorlar. “Toplumun bütün kesimlerini kucaklayacağız” diyorlar ama olmadık hakaretler gırla gidiyor. Yazmak istemiyordum. Ve bu nedenle de geçen üç haftayı toplumu bir başka yönden uyarmak adına “SİNSİ tehLİKeler” ibaresiyle yazılan yazılarla doldurmaya, bilgilendirmeye çalıştım. Elbette bu belirttiğim tehlikeler sadece bir kaçı. Aslında toplumu bekleyen onlarca tehlike var. Hepsi gerçekten SİNSİ ve hepsi de acımasız. Doğrusunu söylemek gerekirse politika da bunlardan biridir. Ülkenin her zaman gelişmeye ve her zaman yücelmeye mecburiyeti vardır. Hiç hazzetmediğim de rutin yapılacak işlerin, açılışların böyle seçim dönemlerine rast getirilmesidir. İş yapılacaksa her zaman ve her dönem de yapılmalı. Yollar, köprüler, barajlar ya da tüm yapılacaklar sade seçim dönemlerine denk gelmesi bana uymuyor. İhtiyaçlar yeri ve zamanı geldikçe yapılmalı, planlamalar da ona göre düzenlenmelidir. Siyasi partiler start verdi. Yani 50-60 gün daha kulaklarımız gürültülere maruz kalacak. Mitingler, salon toplantıları, açılışlar ve daha neler neler. Ve daha da önemlisi TELEVİZYONLAR avazı çıktığı kadar yayınlarına devam edecekler. Marşlar… türküler.. araçların tepelerinde hoparlörler çınlatacaklar gecelerimizi. Bir o kadar da afiş, pankart, broşür kirletecek sokaklarımızı. Okuyan olsa vallahi yüreğim yanmayacak. Ya üzerindeki parti amblemi ya da kapağındaki liderin resmine bakıp atacaklar.. Çöpçü arkadaşlar da onların peşinde olacak 24 saat. Belki erken diyeceksiniz ama, gözlemim o dur ki toplumda henüz seçim pardon, referandum havası yok. Kimsenin de umurunda değil gibi bir hava var. Partiler sandık kurulları oluşturmakla meşgul. Bir yandan listeleri tamamlamaya çalışırken bir yandan da görev alacakları eğitmeye çalışmaktadırlar. Hepsinin dilinde “sandık güvenliği” söylemi var. Geçmişte yaşanmış bazı acı örnekler bunu dillendirmeye mecbur bırakıyor. Kimi espri ile yaklaşıyor. “Aman dikkat edin trafolara kedi girmesin”… Seçmenlere gerek Yüksek Seçim Kurulu ve gerekse tüm siyasi partiler uyarıda bulundular. “Seçmen kütükleri askıya çıkarılmıştır, her seçmen muhtarlıklara gidip isimlerinin olup olmadığını kontrol etsinler” Çok dikkat ettim çok eski yıllardaki gibi yoğun bir kontrol olmadı. Abartmayayım ama yarıdan fazlası listelere bakmadı. Ne zaman muhtarlıklar vasıtası ile seçmen kartı eline gelmeyecek, işte tam o zaman uyanacak bizim güzel vatandaşlarımız. “Neden bakmıyorsun” diye sorduğumda “vardır, vardır” diye geçiştirmekte arkasından da “olmasa ne fark eder, adam sende” diye cevap vermektedirler. Yine aynı kaygılar var. Suriyeliler oy kullanacak mı?. Yahu bu sorunun cevabı niye önceleri aranmaz da tam seçim üstü dillendirilir. Soruyorum, soruşturuyorum ki bu gelenler taaa 5 yıl öncesinden “VATANDAŞ” olmak için müracaatta bulunmuşlar. O nedenle onların oy kullanması ya da kullanmaması sorun değil. Ben şahsen oy kullanmalarına karşı olsam da, onlar gerekenleri yaptılarsa ve de oy kullanabilme yetkisine sahip odlularda varsın kullansınlar derim. Ancak vatandaş olmanın gereklerini tam yapmış olmaları kesin şartım. Asker olsun, vergi versin ve diğer vecibeleri yerine getirmiş olsunlar.. Aslında en doğrusu. Her ulus kendi ülkesinin yönetimi için söz sahibi olmalı.. Ne diyeceksiniz. EVET mi HAYIR mı?.. Gülüyorum ama, bu durum yaşantımıza bile tesir etti. İnsanlar “CUMA” kutlamaları bile yapamaz oldular. Önceleri eşe dosta “hayırlı cumalar” diye mesaj atanlar son günlerde ne diyeceklerini şaşırdılar. Deseler bir türlü demeseler bir türlü… Neyse herhalde bu günler de geçer.. Referandum için en önemli cümlem, oy vereceklerin bu 18 maddeyi ve ona tesir eden tüm maddeleri şöyle kana kana okumaları ve irdelemeleri, anlamaları iyice içlerine sindirmeleri gerekir diyorum. Hani dağdaki çobanla şehirdeki adamın oyu bir mi diyenlere inat, herkesin okuduktan ve gerçekten inandıktan sonra oy kullanmaları çok çok önemlidir. Bizim onlara daha çok saygı duymamız ancak bu durumda gerçekleşir ve onların düşüncelerine inanırız. Şuna pek fazla inanamıyorum. Anketler doğruyu göstermiyor. Sonuçta ya EVET çıkacak ya da HAYIR. benim için çıkan sonucun artısı önemli. Yani bir milimlik bir fazlalıkla çıkacak sonuç beni tatmin etmez. Yani % 5.01, çıkarsa geriye kalanlar ne olacak. Onları yok mu sayacağız.. İşte tam burada şunu da belirtmek isterim ANAYASA öncelikle siyasi partilerin birlikteliği ile hazırlanmalıydı… İşte ondan sonra oranları 80'lere 90'lara doğru yükseltebilirdik. Hayırlısı olsun diyelim..
Ekleme Tarihi: 01 Mart 2017 - Çarşamba

DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK GİBİ

Referanduma gidiyoruz. 16 Nisan’da ülkenin nereye yöneleceğine karar vereceğiz. 58 milyon seçmen tercihini bildirecek ve çıkan sonuç taraflarda kabul edilerek yeni ufuklara yelken açacağız. İnanın bu günden ben de bilemiyorum, EVET mi çıkar HAYIR mı çıkar. Benim görüşüm ne çıkarsa çıksın bilinçli çıkmayacak. Ya da çıkacak sonuç toplumun büyük çoğunluğunca benimsenmemiş olacaktır. Zira ANAYASALAR büyük mutabakat gerektiren yasalardır.
Yazmak istemiyordum. Ne yazsam mutlaka yanlış anlaşılacak. Taraf değilim desem inanmayacaksınız. Aslında tarafım. Ve ülke insanımın doğru kanaatle vereceği her türlü karara saygılıyım. Ama siyasilerin ortamı alabildiğince gerdiği bu günlerde inanın siyasetin S’sinin yanına yanaşmak istemiyorum. Kullanılan kelimeler, hitap şekilleri kürsüdekilerin hiç birinin ağzına yakışmıyor. Avazları çıktığı kadar bağırıyorlar. “Toplumun bütün kesimlerini kucaklayacağız” diyorlar ama olmadık hakaretler gırla gidiyor.

Yazmak istemiyordum. Ve bu nedenle de geçen üç haftayı toplumu bir başka yönden uyarmak adına “SİNSİ tehLİKeler” ibaresiyle yazılan yazılarla doldurmaya, bilgilendirmeye çalıştım. Elbette bu belirttiğim tehlikeler sadece bir kaçı. Aslında toplumu bekleyen onlarca tehlike var. Hepsi gerçekten SİNSİ ve hepsi de acımasız. Doğrusunu söylemek gerekirse politika da bunlardan biridir.
Ülkenin her zaman gelişmeye ve her zaman yücelmeye mecburiyeti vardır. Hiç hazzetmediğim de rutin yapılacak işlerin, açılışların böyle seçim dönemlerine rast getirilmesidir. İş yapılacaksa her zaman ve her dönem de yapılmalı. Yollar, köprüler, barajlar ya da tüm yapılacaklar sade seçim dönemlerine denk gelmesi bana uymuyor. İhtiyaçlar yeri ve zamanı geldikçe yapılmalı, planlamalar da ona göre düzenlenmelidir.
Siyasi partiler start verdi. Yani 50-60 gün daha kulaklarımız gürültülere maruz kalacak. Mitingler, salon toplantıları, açılışlar ve daha neler neler. Ve daha da önemlisi TELEVİZYONLAR avazı çıktığı kadar yayınlarına devam edecekler. Marşlar… türküler.. araçların tepelerinde hoparlörler çınlatacaklar gecelerimizi. Bir o kadar da afiş, pankart, broşür kirletecek sokaklarımızı. Okuyan olsa vallahi yüreğim yanmayacak. Ya üzerindeki parti amblemi ya da kapağındaki liderin resmine bakıp atacaklar.. Çöpçü arkadaşlar da onların peşinde olacak 24 saat.
Belki erken diyeceksiniz ama, gözlemim o dur ki toplumda henüz seçim pardon, referandum havası yok. Kimsenin de umurunda değil gibi bir hava var. Partiler sandık kurulları oluşturmakla meşgul. Bir yandan listeleri tamamlamaya çalışırken bir yandan da görev alacakları eğitmeye çalışmaktadırlar. Hepsinin dilinde “sandık güvenliği” söylemi var. Geçmişte yaşanmış bazı acı örnekler bunu dillendirmeye mecbur bırakıyor. Kimi espri ile yaklaşıyor. “Aman dikkat edin trafolara kedi girmesin”…
Seçmenlere gerek Yüksek Seçim Kurulu ve gerekse tüm siyasi partiler uyarıda bulundular. “Seçmen kütükleri askıya çıkarılmıştır, her seçmen muhtarlıklara gidip isimlerinin olup olmadığını kontrol etsinler” Çok dikkat ettim çok eski yıllardaki gibi yoğun bir kontrol olmadı. Abartmayayım ama yarıdan fazlası listelere bakmadı. Ne zaman muhtarlıklar vasıtası ile seçmen kartı eline gelmeyecek, işte tam o zaman uyanacak bizim güzel vatandaşlarımız. “Neden bakmıyorsun” diye sorduğumda “vardır, vardır” diye geçiştirmekte arkasından da “olmasa ne fark eder, adam sende” diye cevap vermektedirler.
Yine aynı kaygılar var. Suriyeliler oy kullanacak mı?. Yahu bu sorunun cevabı niye önceleri aranmaz da tam seçim üstü dillendirilir. Soruyorum, soruşturuyorum ki bu gelenler taaa 5 yıl öncesinden “VATANDAŞ” olmak için müracaatta bulunmuşlar. O nedenle onların oy kullanması ya da kullanmaması sorun değil. Ben şahsen oy kullanmalarına karşı olsam da, onlar gerekenleri yaptılarsa ve de oy kullanabilme yetkisine sahip odlularda varsın kullansınlar derim. Ancak vatandaş olmanın gereklerini tam yapmış olmaları kesin şartım. Asker olsun, vergi versin ve diğer vecibeleri yerine getirmiş olsunlar.. Aslında en doğrusu. Her ulus kendi ülkesinin yönetimi için söz sahibi olmalı..
Ne diyeceksiniz. EVET mi HAYIR mı?.. Gülüyorum ama, bu durum yaşantımıza bile tesir etti. İnsanlar “CUMA” kutlamaları bile yapamaz oldular. Önceleri eşe dosta “hayırlı cumalar” diye mesaj atanlar son günlerde ne diyeceklerini şaşırdılar. Deseler bir türlü demeseler bir türlü… Neyse herhalde bu günler de geçer..
Referandum için en önemli cümlem, oy vereceklerin bu 18 maddeyi ve ona tesir eden tüm maddeleri şöyle kana kana okumaları ve irdelemeleri, anlamaları iyice içlerine sindirmeleri gerekir diyorum. Hani dağdaki çobanla şehirdeki adamın oyu bir mi diyenlere inat, herkesin okuduktan ve gerçekten inandıktan sonra oy kullanmaları çok çok önemlidir. Bizim onlara daha çok saygı duymamız ancak bu durumda gerçekleşir ve onların düşüncelerine inanırız.
Şuna pek fazla inanamıyorum. Anketler doğruyu göstermiyor. Sonuçta ya EVET çıkacak ya da HAYIR. benim için çıkan sonucun artısı önemli. Yani bir milimlik bir fazlalıkla çıkacak sonuç beni tatmin etmez. Yani % 5.01, çıkarsa geriye kalanlar ne olacak. Onları yok mu sayacağız.. İşte tam burada şunu da belirtmek isterim ANAYASA öncelikle siyasi partilerin birlikteliği ile hazırlanmalıydı… İşte ondan sonra oranları 80'lere 90'lara doğru yükseltebilirdik.
Hayırlısı olsun diyelim..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.