Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

GEÇMİŞE BAKARAK

Geçmişe bakarak geleceğe şekil vermemiz çok önemlidir. Niye geçmişe bakalım dediğimi yazıyı sonuna kadar okuduğunuzda, bana hak vereceksiniz. Öncelikle İstiklal Marşı’mız için birkaç söz söyleyeceğim. Bu marşımız bazı bazı tartışılsa da içinde taşıdığı anlamlar bakımından o kadar önemlidir ki anlatılmaz. O günü yaşayan ERSOY’un ister ısmarlama ister yürekten olsun yazdığı dizeler bence olduğundan daha da güzeldir. Zaten böyle bir marşı nasıl yazarsanız yazın üzerinde tartışma-malısınız. Her dizesi geniş anlamlar taşıyan bu marşımızın yaşadığımız KURTULUŞ SAVAŞI sonrasında daha nasıl olsun dedirtecek kutsallığa sahiptir. Ve bu nedenle her insan için aynı değerde mana verilebilecek bu marşımızın kutsiyetine söz söylenemez. 12 Mart 1921 yılında resmileşen marşımızın bir daha yazılmasına fırsat tanınmasın inşallah diyeceğim. Dünya var oldukça yaşayacak ulusumuzun önemli bir marşını yazan M. Akif’i de rahmetle anıyorum. Ve bu hafta zaferle dopdolu. Dile kolay tamı tamına 100 yıl olmuş. Çanakkale’de kazandığımız o dillere destan savaşın ardından 100 yıl geçmiş. Bu gün kutlanacak, anılacak 18 Mart Çanakkale Savaşı’nın daha kapsamlı ve daha görkemli olacağı muhakkak. Zira bu savaş için binlerce kilometre ötelerden geldiler. Yaşamlarını yitirenlerin evlatlarının da aynı hassasiyeti göstererek bu önemli güne, TÜRKİYE’de şahitlik edecek olmaları daha da bir fazla anlam taşımaktadır. Defalarca bu kutsal toprakları gezmiş, görmüş, orada yaşananları üstatlardan dinlemiş birisi olarak gururlandığım bu dillere destan zaferin 100.cü anma yılında orada olmayı ne kadar isterdim. Ama o gün TV’den izledikçe yine yüreğim kabaracak, yine içimde bambaşka duygular oluşacak ve yine de gururlanacağım. “Ben size burada savaşmanızı değil ölmenizi istiyorum” diye büyük kahraman ATATÜRK’ün sözlerini duyar gibi oluyorum. Gece sigara ışıklarının aydınlığında sohbet edip sabah birbirine kurşun sıkacak kadar cesarete sahip kahraman askerlerimizin yürek çarpıntılarını hisseder gibiyim. 250 kiloluk top mermisini bir hamlede sırtına alarak mekanizmaya yerleştiren SEYİT ONBAŞI’nın olağanüstü gücünü hatırdan çıkarmak mümkün mü? Hasta ve yararlıları tedavi eden doktorun kendi çocuğunu kurtarmak adına zaman harcamayışı ve sonrasında onun mezarını arayışını dinledikçe duygulanmamak mümkün mü? “MEÇHUL ASKER”in yıllar sonra memleketimize getiriliş hikayesini dinledikten sonra gözlerinizin dolmaması olabilir mi? Her karesine binlerce mermi düşen, kanların oluk oluk aktığı topraklara besmelesiz ayak basmak olası mı?.. Kısacası ÇANAKKALE başından sonuna büyük ve bir daha yazılması olanaksız bir destandır, Bu yıl ANZAKLAR’da Atalarının mezarları başında olacaklar. 100.cü yıl mart ayından başlayarak haziran ayına kadar çeşitli etkinlikler ve törenlerle anılacak. Baştan sona önemli törenlere sahne olacak bu etkinliklerin hafızalardan asla silinmemesi fevkalade önemlidir. Geçmişte de birkaç kez söz ettiğim gibi ÇANAKKALE mutlaka görülmelidir. Destanın yaratıldığı alan kare kare gezilip adım adım incelenmeli ve belleklere yer etmelidir. Bu gezilerim esnasında yaşadığım ve cevabını tam anlamıyla bulamadığım bir soruyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Anzaklara ait düzenlenmiş olan mezarların biraz uzağında üç Hintli kişinin mezarlarına rastladım. Onların da İslami inanışlara göre mezarları düzenlenmiş. Uzun uzun baktım, inceledim ve bir kanıya varamadım. Bu insanlar ŞEHİTLİK metresine ulaşmış sayılırlar mıydı?.. Herkesten değişik fikirler ortaya çıktı, şehit olur diyen de vardı, olmaz diyen de vardı.. Sizce doğrusu nedir? Şehitlik, Allah rızası için, O’nun yolunda canını feda eden Müslüman anlamındadır. Binlerce kilometre uzaklardan gelen ve tek amaçları paralı asker olarak görev yapmak olan bu Hintlilerin vatan-millet ile ilgili bir talepleri yoktur ve de Allah yolunda olup olmadıkları da bilinmemektedir.. Sizce bu insanlar şehit midir? Değil midir?.. Her ne kadar şu an bir mana taşımamış olsa da aklımın köşesinde kalıp cevabını aradığım bu soru için sizlerden de yardım istemekteyim.. Bütün bunlar dışında geçmişimize bakarak geleceğimize yön vermeliyiz.. Yaşadıklarımızı aklımızın bir köşesinde tutarak geleceğimizi şekillendirmeliyiz. Baharı karşılayacağımız şu günlerde, ülkemizin güzel günlere yelken açması adına bize düşenleri aksaksız yerine getirerek ufkumuzu açmalıyız. ATALARIMIZIN kanlarıyla sulanmış bu kutsal toprakları kötü emelleri olanlara bırakmayalım. Bu ülke bizim ve gideceğimiz başka bir yer yok diye, saygıyla, sevgiyle, dört elle sarılmalıyız bu cennet vatanın her karış toprağına.. “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım..”   (Değerli okurlarım bu yazı iki yıl önce yazılmıştı..Aynı duygularla izninizle yeniden sizlere sunuyorum..)
Ekleme Tarihi: 24 Mart 2016 - Perşembe

GEÇMİŞE BAKARAK

Geçmişe bakarak geleceğe şekil vermemiz çok önemlidir. Niye geçmişe bakalım dediğimi yazıyı sonuna kadar okuduğunuzda, bana hak vereceksiniz. Öncelikle İstiklal Marşı’mız için birkaç söz söyleyeceğim. Bu marşımız bazı bazı tartışılsa da içinde taşıdığı anlamlar bakımından o kadar önemlidir ki anlatılmaz. O günü yaşayan ERSOY’un ister ısmarlama ister yürekten olsun yazdığı dizeler bence olduğundan daha da güzeldir. Zaten böyle bir marşı nasıl yazarsanız yazın üzerinde tartışma-malısınız.
Her dizesi geniş anlamlar taşıyan bu marşımızın yaşadığımız KURTULUŞ SAVAŞI sonrasında daha nasıl olsun dedirtecek kutsallığa sahiptir. Ve bu nedenle her insan için aynı değerde mana verilebilecek bu marşımızın kutsiyetine söz söylenemez. 12 Mart 1921 yılında resmileşen marşımızın bir daha yazılmasına fırsat tanınmasın inşallah diyeceğim. Dünya var oldukça yaşayacak ulusumuzun önemli bir marşını yazan M. Akif’i de rahmetle anıyorum.
Ve bu hafta zaferle dopdolu. Dile kolay tamı tamına 100 yıl olmuş. Çanakkale’de kazandığımız o dillere destan savaşın ardından 100 yıl geçmiş. Bu gün kutlanacak, anılacak 18 Mart Çanakkale Savaşı’nın daha kapsamlı ve daha görkemli olacağı muhakkak. Zira bu savaş için binlerce kilometre ötelerden geldiler.

Yaşamlarını yitirenlerin evlatlarının da aynı hassasiyeti göstererek bu önemli güne, TÜRKİYE’de şahitlik edecek olmaları daha da bir fazla anlam taşımaktadır.
Defalarca bu kutsal toprakları gezmiş, görmüş, orada yaşananları üstatlardan dinlemiş birisi olarak gururlandığım bu dillere destan zaferin 100.cü anma yılında orada olmayı ne kadar isterdim. Ama o gün TV’den izledikçe yine yüreğim kabaracak, yine içimde bambaşka duygular oluşacak ve yine de gururlanacağım. “Ben size burada savaşmanızı değil ölmenizi istiyorum” diye büyük kahraman ATATÜRK’ün sözlerini duyar gibi oluyorum. Gece sigara ışıklarının aydınlığında sohbet edip sabah birbirine kurşun sıkacak kadar cesarete sahip kahraman askerlerimizin yürek çarpıntılarını hisseder gibiyim. 250 kiloluk top mermisini bir hamlede sırtına alarak mekanizmaya yerleştiren SEYİT ONBAŞI’nın olağanüstü gücünü hatırdan çıkarmak mümkün mü? Hasta ve yararlıları tedavi eden doktorun kendi çocuğunu kurtarmak adına zaman harcamayışı ve sonrasında onun mezarını arayışını dinledikçe duygulanmamak mümkün mü? “MEÇHUL ASKER”in yıllar sonra memleketimize getiriliş hikayesini dinledikten sonra gözlerinizin dolmaması olabilir mi? Her karesine binlerce mermi düşen, kanların oluk oluk aktığı topraklara besmelesiz ayak basmak olası mı?..
Kısacası ÇANAKKALE başından sonuna büyük ve bir daha yazılması olanaksız bir destandır, Bu yıl ANZAKLAR’da Atalarının mezarları başında olacaklar. 100.cü yıl mart ayından başlayarak haziran ayına kadar çeşitli etkinlikler ve törenlerle anılacak. Baştan sona önemli törenlere sahne olacak bu etkinliklerin hafızalardan asla silinmemesi fevkalade önemlidir.
Geçmişte de birkaç kez söz ettiğim gibi ÇANAKKALE mutlaka görülmelidir. Destanın yaratıldığı alan kare kare gezilip adım adım incelenmeli ve belleklere yer etmelidir.
Bu gezilerim esnasında yaşadığım ve cevabını tam anlamıyla bulamadığım bir soruyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Anzaklara ait düzenlenmiş olan mezarların biraz uzağında üç Hintli kişinin mezarlarına rastladım. Onların da İslami inanışlara göre mezarları düzenlenmiş. Uzun uzun baktım, inceledim ve bir kanıya varamadım. Bu insanlar ŞEHİTLİK metresine ulaşmış sayılırlar mıydı?.. Herkesten değişik fikirler ortaya çıktı, şehit olur diyen de vardı, olmaz diyen de vardı.. Sizce doğrusu nedir?
Şehitlik, Allah rızası için, O’nun yolunda canını feda eden Müslüman anlamındadır. Binlerce kilometre uzaklardan gelen ve tek amaçları paralı asker olarak görev yapmak olan bu Hintlilerin vatan-millet ile ilgili bir talepleri yoktur ve de Allah yolunda olup olmadıkları da bilinmemektedir.. Sizce bu insanlar şehit midir? Değil midir?.. Her ne kadar şu an bir mana taşımamış olsa da aklımın köşesinde kalıp cevabını aradığım bu soru için sizlerden de yardım istemekteyim..
Bütün bunlar dışında geçmişimize bakarak geleceğimize yön vermeliyiz.. Yaşadıklarımızı aklımızın bir köşesinde tutarak geleceğimizi şekillendirmeliyiz.
Baharı karşılayacağımız şu günlerde, ülkemizin güzel günlere yelken açması adına bize düşenleri aksaksız yerine getirerek ufkumuzu açmalıyız.
ATALARIMIZIN kanlarıyla sulanmış bu kutsal toprakları kötü emelleri olanlara bırakmayalım. Bu ülke bizim ve gideceğimiz başka bir yer yok diye, saygıyla, sevgiyle, dört elle sarılmalıyız bu cennet vatanın her karış toprağına..

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım..”

 

(Değerli okurlarım bu yazı iki yıl önce yazılmıştı..
Aynı duygularla izninizle yeniden sizlere sunuyorum..)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.