Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

TÜRKÇEMİZ

Şu günlerde tutuklu bulunan eski bir belediye başkanı yıllar önce “TÜRKÇE” tabela çalışması başlatmıştı. Olayı takdirle karşılamış ve sonuçlarının nasıl olacağını merak ederek beklemeye başlamıştım. Hakikaten, yaşadığımız bu güzel ülke adına olumlu bir davranıştı bu. Şöyle denmişti “esnaflarımız işyerlerinde TÜRKÇE tabela kullanırlarsa, onlara belediyemiz tarafından bir çok kolaylık sağlanacaktır”.. Uygulamaya bir çok esnafımız katılmıştı. Ancak onlara ne gibi kolaylıklar sağlandığını göremedim. Gördüğüm en çarpıcı konu ise şu oldu. Yine o günlerde Değirmen Deresi denilen mevkiye bir sosyal tesis açılması planlanmıştı. Bize de açılış için davetiye gönderdiler. O güne kadar yaşadığım olumlu çalışmalar bir anda suya düşüverdi. “Sayın… Belediyemiz tarafından düzenlemeleri yapılmış olan ŞELALE KAFE-RESTORANT’ın açılışını onurlandırmanızı…” diyordu. Bu kadar olumluluklar içerisinde ve esnafını Türkçe yazmaya özendirmesi gerekir. Belediyenin kendi işinde aynı dikkati, aynı özeni göstermemesine ne demeli.. Yine bir çok hamaset nutkundan sonra bazı stadyumların ismi de anında değiştirildi. ARENA’larda stadyum kelimeleri kullanılmakta. Ne değişir, doğru mudur yanlış mıdır tartışılır. Doğrusu bu isimlerin en baştan dört dörtlük düşünerek konulması ve herkes tarafından kabul edilmesi önemlidir. Bazılarına stadyum, bazılarına kompleks demenin bence fazlaca bir önemi yoktur. Kaldı ki TÜRKÇEMİZ her ne kadar savunsakta içerisinde bir çok yabancı dilden kelimeyi barındıran bir yapıya sahiptir. ARENA’ya gelinceye kadar üzerinde çalışmamız gereken binlerce kelime mevcuttur. Fransızcadan, İngilizceden bir çok kelime yaşamımızın önemli bölümlerinde kullandığımız ama yadırgamadığımız kelimeler vardır. Hatta son günlerde bir çok işyeri ülkemize akın eden Suriyelilere hitap edebilmek adına Arapça tabelalarını kullanmaya çalışmışlardır. Bir yanlışı daha düzeltmeliyiz.. Bizler İngilizceyi, Fransızcayı hatta Almancayı yabancı dil olarak kabul etmiş, benimsemiş ama Arapça ile Kürtçeyi onlardan saymamışız. Niye acaba?.. Ülkemiz doğudan batıya şive farklılıkları olan bir dil kullanımına sahiptir. 1963 yılında ilçemizde yapılmış olan bir “PANAYIR” aktivitesi vardı. Ve o günün değerli insanları “panayır” adında bir dergi çıkarmışlardı.. Anımsadığım en büyük güzellik ise o dergideki “köyümün sözlüğü” idi. Yaklaşık 40 kelime ile yöremizde kullanılan, daha doğrusu köylülerimizce kullanılan ve fakat İstanbul lehçesi dediğimiz dili konuşanlarca pek kullanılmayan hatta yadırganan ve zamanla gülümseyerek karşılanan kelimeler vardı. Örneğin: seyirt-koş, nenecen-ne yapacaksın, potur- pantolon, gali-gayri, dığan-tava, enki-o, mahana-bahane, bıldır-geçen yıl, dazlak-kel, gıdım gıdım-azar azar, ileğen-leğen, pırsa-pırasa, eğrek-eğlence yeri, sahan-tabak, zifir-karanlık gibi yüzlerce kelime ile doluydu. Konuyla ilgili bir çok anımız da var. Yabancı bir kişi dilimizi öğrenmek için küçük bir kasabaya yerleşir. O insanlarla birlikte yaşar ve 3-5 yıl sonra iyice öğrendiğini varsayarak memleketine dönmek üzere tren istasyonuna gelir. Orada çalışan bir işçiye yaklaşır, sorar.. “birader tren geçti mi” der.. İşçi kafasını işten kaldırmadan uzunca bir ıslık çalar… yabancı beklemektedir… Cevabı alamadığını sanarak, soruyu yeniden sorar.. “Be adam tren geçti mi diye soruyorum, niçin cevap vermiyorsun?… Çalışan işçi de başını kaldırıp… “Cevap verdim, anlamadın galiba”… “Ne dedin?”… “Uzunca ıslık çaldım ya”… “Peki o ne demek?”.. “O demektir ki.. tren gideli çoook oldu!”… Yabancı geri döner ve bir müddet daha orada yaşaması gerektiğini düşünür. Demek ki her şey tam olarak öğrenememişim… Bizim insanlarımız uzun yıllar önce yurt dışına çalışmaya gitmişlerdi. Anadolunun çeşitli yörelerinden, hayatlarında İzmir’i, İstanbul’u görmeden Almanya’nın kentlerine adım atmış gurbetçilerimiz vardı. Fransa’ya giden bir aile lokantaya gider ve yemek yemek isterler. Ancak garsona ne diyeceklerini bilemezler… Uyanık genç yarım yamalak bilgisiyle kelimelerin sonuna siyon eklendiğini bilmektedir. Garsona “fasilyasyon” der.. bakarlar ki.. Fasulye gelmiş.. Etrafa bakarak ve böbürlenerek “nasıllll?”.. der.. Olayı fark eden garson.. “ben İzmirlasyon olmasaydım siz fasilyasyon yiyemezdiniz” der.. Yapılması gereken “tabelaları değiştirmek”.. değildir. Kafaları değiştirmek, kültür seviyemizi yükseltmektir. Büyüklerimiz her fırsatta derlerdi; “Aman çocuklar bir yabancı dil öğrenin. Bir dil, bir insan iki dil iki insan”.. Zaten eğitim sitemimiz de orta öğretimden sonra dersler arasına yabancı dil öğretimi de koymuş. Her ne kadar konuşmak için yeterli olmasa da, çat pat-tarzanca anlaşmayı sağlanabilmektedir.. Öğrenmek, hele hele bir kaç dili konuşabilmek ne kadar güzel.. yani “dünyalı” olmak ne kadar güzel olsa gerek. Bizler ufkumuzu fazla açamadan tabiri caizse kendi dilimizi bile doğru konuşamadan bu günlere gelmişiz. Gençlerimizi yabancı dil öğrenmeye heveslendirmeliyiz.. Dar kalıplar içine sıkıştırıp geleceklerini karartmamalıyız.. Elbette ülkemizi seviyoruz ve onun en yükseklere çıkması için üzerimize düşeni yapmaya özen gösteriyoruz.. İsimleri değiştirmek yerine onları geliştirmeye çalışalım, diye düşünüyorum.. Adımız da güzel olsun, tadımız da...
Ekleme Tarihi: 18 Ağustos 2022 - Perşembe

TÜRKÇEMİZ

Şu günlerde tutuklu bulunan eski bir belediye başkanı yıllar önce “TÜRKÇE” tabela çalışması başlatmıştı. Olayı takdirle karşılamış ve sonuçlarının nasıl olacağını merak ederek beklemeye başlamıştım. Hakikaten, yaşadığımız bu güzel ülke adına olumlu bir davranıştı bu. Şöyle denmişti “esnaflarımız işyerlerinde TÜRKÇE tabela kullanırlarsa, onlara belediyemiz tarafından bir çok kolaylık sağlanacaktır”.. Uygulamaya bir çok esnafımız katılmıştı. Ancak onlara ne gibi kolaylıklar sağlandığını göremedim.
Gördüğüm en çarpıcı konu ise şu oldu. Yine o günlerde Değirmen Deresi denilen mevkiye bir sosyal tesis açılması planlanmıştı. Bize de açılış için davetiye gönderdiler. O güne kadar yaşadığım olumlu çalışmalar bir anda suya düşüverdi. “Sayın… Belediyemiz tarafından düzenlemeleri yapılmış olan ŞELALE KAFE-RESTORANT’ın açılışını onurlandırmanızı…” diyordu. Bu kadar olumluluklar içerisinde ve esnafını Türkçe yazmaya özendirmesi gerekir.
Belediyenin kendi işinde aynı dikkati, aynı özeni göstermemesine ne demeli..
Yine bir çok hamaset nutkundan sonra bazı stadyumların ismi de anında değiştirildi. ARENA’larda stadyum kelimeleri kullanılmakta. Ne değişir, doğru mudur yanlış mıdır tartışılır. Doğrusu bu isimlerin en baştan dört dörtlük düşünerek konulması ve herkes tarafından kabul edilmesi önemlidir. Bazılarına stadyum, bazılarına kompleks demenin bence fazlaca bir önemi yoktur. Kaldı ki TÜRKÇEMİZ her ne kadar savunsakta içerisinde bir çok yabancı dilden kelimeyi barındıran bir yapıya sahiptir.
ARENA’ya gelinceye kadar üzerinde çalışmamız gereken binlerce kelime mevcuttur. Fransızcadan, İngilizceden bir çok kelime yaşamımızın önemli bölümlerinde kullandığımız ama yadırgamadığımız kelimeler vardır. Hatta son günlerde bir çok işyeri ülkemize akın eden Suriyelilere hitap edebilmek adına Arapça tabelalarını kullanmaya çalışmışlardır. Bir yanlışı daha düzeltmeliyiz.. Bizler İngilizceyi, Fransızcayı hatta Almancayı yabancı dil olarak kabul etmiş, benimsemiş ama Arapça ile Kürtçeyi onlardan saymamışız. Niye acaba?..
Ülkemiz doğudan batıya şive farklılıkları olan bir dil kullanımına sahiptir. 1963 yılında ilçemizde yapılmış olan bir “PANAYIR” aktivitesi vardı. Ve o günün değerli insanları “panayır” adında bir dergi çıkarmışlardı.. Anımsadığım en büyük güzellik ise o dergideki “köyümün sözlüğü” idi. Yaklaşık 40 kelime ile yöremizde kullanılan, daha doğrusu köylülerimizce kullanılan ve fakat İstanbul lehçesi dediğimiz dili konuşanlarca pek kullanılmayan hatta yadırganan ve zamanla gülümseyerek karşılanan kelimeler vardı. Örneğin: seyirt-koş, nenecen-ne yapacaksın, potur- pantolon, gali-gayri, dığan-tava, enki-o, mahana-bahane, bıldır-geçen yıl, dazlak-kel, gıdım gıdım-azar azar, ileğen-leğen, pırsa-pırasa, eğrek-eğlence yeri, sahan-tabak, zifir-karanlık gibi yüzlerce kelime ile doluydu.
Konuyla ilgili bir çok anımız da var. Yabancı bir kişi dilimizi öğrenmek için küçük bir kasabaya yerleşir. O insanlarla birlikte yaşar ve 3-5 yıl sonra iyice öğrendiğini varsayarak memleketine dönmek üzere tren istasyonuna gelir. Orada çalışan bir işçiye yaklaşır, sorar.. “birader tren geçti mi” der.. İşçi kafasını işten kaldırmadan uzunca bir ıslık çalar… yabancı beklemektedir… Cevabı alamadığını sanarak, soruyu yeniden sorar.. “Be adam tren geçti mi diye soruyorum, niçin cevap vermiyorsun?… Çalışan işçi de başını kaldırıp… “Cevap verdim, anlamadın galiba”… “Ne dedin?”… “Uzunca ıslık çaldım ya”… “Peki o ne demek?”.. “O demektir ki.. tren gideli çoook oldu!”… Yabancı geri döner ve bir müddet daha orada yaşaması gerektiğini düşünür. Demek ki her şey tam olarak öğrenememişim…
Bizim insanlarımız uzun yıllar önce yurt dışına çalışmaya gitmişlerdi. Anadolunun çeşitli yörelerinden, hayatlarında İzmir’i, İstanbul’u görmeden Almanya’nın kentlerine adım atmış gurbetçilerimiz vardı. Fransa’ya giden bir aile lokantaya gider ve yemek yemek isterler. Ancak garsona ne diyeceklerini bilemezler… Uyanık genç yarım yamalak bilgisiyle kelimelerin sonuna siyon eklendiğini bilmektedir. Garsona “fasilyasyon” der.. bakarlar ki.. Fasulye gelmiş.. Etrafa bakarak ve böbürlenerek “nasıllll?”.. der.. Olayı fark eden garson.. “ben İzmirlasyon olmasaydım siz fasilyasyon yiyemezdiniz” der..
Yapılması gereken “tabelaları değiştirmek”.. değildir. Kafaları değiştirmek, kültür seviyemizi yükseltmektir. Büyüklerimiz her fırsatta derlerdi; “Aman çocuklar bir yabancı dil öğrenin. Bir dil, bir insan iki dil iki insan”.. Zaten eğitim sitemimiz de orta öğretimden sonra dersler arasına yabancı dil öğretimi de koymuş. Her ne kadar konuşmak için yeterli olmasa da, çat pat-tarzanca anlaşmayı sağlanabilmektedir..
Öğrenmek, hele hele bir kaç dili konuşabilmek ne kadar güzel.. yani “dünyalı” olmak ne kadar güzel olsa gerek. Bizler ufkumuzu fazla açamadan tabiri caizse kendi dilimizi bile doğru konuşamadan bu günlere gelmişiz. Gençlerimizi yabancı dil öğrenmeye heveslendirmeliyiz.. Dar kalıplar içine sıkıştırıp geleceklerini karartmamalıyız..
Elbette ülkemizi seviyoruz ve onun en yükseklere çıkması için üzerimize düşeni yapmaya özen gösteriyoruz..
İsimleri değiştirmek yerine onları geliştirmeye çalışalım, diye düşünüyorum..
Adımız da güzel olsun, tadımız da...
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
H.Vadi Dalkılıç
(19.08.2022 13:18 - #156)
Türkçe'mizi kirleten unsurlardan biri de kamyon ve otomobil arkalarında yazılan yazıların bir çoğu.Çok ciddi kelime ve cümle ,imla hataları yapılıyor,bazen kamu kurumlarının afişlerinde dahi çok garip ve kabul edilemez özensiz hatalar oluyor.Çok daha fazla okumalıyız...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
H.Vadi Dalkılıç
(19.08.2022 13:18 - #157)
Türkçe'mizi kirleten unsurlardan biri de kamyon ve otomobil arkalarında yazılan yazıların bir çoğu.Çok ciddi kelime ve cümle ,imla hataları yapılıyor,bazen kamu kurumlarının afişlerinde dahi çok garip ve kabul edilemez özensiz hatalar oluyor.Çok daha fazla okumalıyız...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.