A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

YAŞANMIŞ HİKAYELER 1

Geçen hafta  mizampaj görevlimizin bir hatası ile 4 bölümlük bu “Yaşanmış Hikayeler” yazımızın en son bölümü yayınlandı. Hikayelerin akışı açısından 1'den 4'e kadar ardı ardına okursanız yazılanları daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum. * * * Otuz yıla yaklaşmış eğitimcilik yaşamımda oldukça fazla hikaye ile karşılaştım. Bir çoğu herkesin başına gelebilecek hikayeler olsa da benimkilerin bir başkalığı vardı. İçinde taşıdığı enteresanlıklar ile ilginç sahnelere şahit olmuştum. 80'li yıllarda yaşadığımız EVREN fırtınası sonrasında yolumuz SÜRGÜN ile başka kentlere düşmüştü. Sürgün olduğum ilden Danıştay kararı ile geri dönmüş olmama rağmen yine aynı ile acele posta ile gönderilmiştim. Kader bu deyip “başa gelen çekilir” diye katlandım. Uzun yıllar burada görev yaptım. Ama bir hayli tecrübe ve anılar da biriktirmiştim. Çalıştığım köy oldukça kalabalıktı. Köyde eli mala tutan herkes sezon açıldığında ülkemin çeşitli illerine giderek oralarda inşaat işleriyle uğraşıyordu. Sezon boyunca çalışıp biriktirdikleri paraları ile köyde kışı çıkarıyorlardı. Genellikle şubat sonu mart başı gibi ekipler kuruluyor, havaların elverdiği günlerde yola çıkılıyordu. Mart’tan sonra köyde elli altmış yaş üstü yaşlılarla kalıyorduk. Onların tecrübeleri ve anlattıkları güzel hikayeler ile zamanı değerlendiriyorduk. Şehre uzak oluşu nedeniyle ihtiyaç maddelerimizi haftadan haftaya şehre gidenler aracılığı ile karşılıyorduk. Dersteydik. Cami hoparlöründen bir anons duyuldu. “Cami avlusuna patates satıcısı gelmiştir” diye.. Nasıl yapayım diye düşündüm. Bir öğrencinin eline bir miktar para verdim.. - “Evlat, hadi git bu paraya ne kadar patates veriyorsa al da gel” dedim. Çocuk hızla gitti ve neredeyse tükürük kurumadan geri geldi.. - “Öğretmenim vermiyor” dedi..  Şaşırdım ve anlam veremedim.. Çocuğa iş buyur kendin git derler. Ya ben de öyle yaptım.. Gittim. Bey amcanın merkebinin üzerinde bir kaç çuval patatesi var. Selam verdim; - “Bey amca bana niçin patates vermedin” dedim.. Amca.. - “Öğretmenim ben para bilmem, değişik bilirim” dedi. - “Değişik nedir ben de onu bilemedim”.. - “Evlat buğday, arpa getir ona göre patates vereyim” dedi.. - “Benim ne buğdayım var ne arpam.. Ben ne yapayım” dedim. - “Al bu parayı ne kadar vereceksen ver” dedim.. O da; - “Ben bunu ayarlayamam sen git onunla buğday al. Ben de ona göre patates vereyim”. diye cevapladı. Neyse köylümüz işi anlayıp yardımcı oldu. Ben de patateslere kavuştum… . * * * Okullar açılmış, ekim sonlarındayız. Gurbetteki işçiler dönmüş, kahvemizde yükünü almış, gece onikiye kadar oyunlar oynanıyor, sohbetler ediliyor. İddialı maçlar yapılıyor. Kebabına, yumurtasına, helvasına oyunlar oynanıyor. Neşe içinde günler akıp gidiyor. Bir akşam üzeri kahve önüne kara uzun bir taksi yaklaştı. İçeriden birini çağırdılar. O çıktı az sonra bir başkasını çağırdılar, sonra beş altı kişi dışarı çıktı. Biz ne olduğunu anlayamadık ama sonradan öğrendik ki bu gelenler yurt dışına işçi götürmek için gelmişler. Bizim köyden de tanıdıklar vasıtası ile irtibat kurup 40-50 kişiyi Arabistan’a işçi olarak götüreceklerini söyleyip aday kaydı yapmaya gelmişler. 5000 TL. peşin 5000 uçağa binince ödeme yapılacakmış. Bir takım evraklar bırakıp bunları bir hafta içinde tamamlayıp Ankara’ya getirin demişler.. O gece sabahlara kadar köyde olağan üstü bir hareketlilik yaşanmıştı.. Kimi parayı temin etmek için altın, bilezik satışı yapmış, kimi davar kimi hayvanını satmış hatta tarla satanlar bile olmuş.. Sabah olduğunda gideceklerin sayısı belli olmuş ve köyün dolmuşu ile şehre gittiler.. Duyduğumda üzülmüştüm.. Yahu devletten başkası sizi yurt dışına işçi olarak gönderemez dedik ama dinlemedik. Herkes gelen adamın cilalı sözlerine, adamın dindarlığına inanıp hücum etmişlerdi. İki gün sonra pasaportlara müracaat edilmiş, evraklar tamamlanmış ve paranın ilk ödemesi yapılmış. Arkadaşların yüzleri güleç köydeler. İnanın sokaktaki yürüyüşleri bile değişti.. Kahveye geldiklerinde oturuşları bile bir manalı olmuştu. Anlatmaya çalıştım ama ne çare iş işten geçmişti. Sevinçle yola devam ettiler. Sonra gidip pasaportlarını alıp firmaya teslim ettiler.. Firma siz bekleyin biz vizeleri ayarlayıp sizleri çağıracağız demişler.. Tabiidir ki bizim bu yurt dışı işçilerimiz yurt içi ekiplerle irtibatı koparıp artık işe gitmiyorlardı.. Günler hızla akıyor ama beklenen cevap gelmiyordu. On, onbeş gün sonra içlerinden birini görevlendirip firmaya gönderiyorlardı. Ama henüz istenen cevap gelmiyordu. Bu gidiş gelişler defalarca tekrarlandı. Ama sonuç alınamamıştı.. Aradan altı ay geçti. Bir akşam o kara taksi yine köye geldi.. Herkes adamın çevresine birikti.. Kara çantalı, kara gözlüklü kara adam “arkadaşlar biz sizleri bildiğiniz gibi yurt dışına götürecektik. Ama arkadaşımız vize almak için gitti orada yanlış bir hareketten dolayı tutuklanmış gelemedi ve bizler de size verdiğimiz sözü tutamadık. Şimdi sizlere verdiğiniz paraları iade ediyoruz. Ama sözümüz olsun böyle bir fırsat yine çıkacak o zaman sizleri götürmek adına söz veriyoruz.. Parasını alan herkes içten içe parayı kurtardık diye seviniyor ama bir yandan da bu sezonu boşa geçirdik diye hayıflanmaktan geri durmuyordu.. “Helal olsun adama, paramızı olsun geri verdi” diye dua edenler bile oluyordu. Halbuki bu çakallar insanlardan aldıkları paraları bankaya faize yatırmışlar, zira o günlerde faizler % 200'e ulaşmış, faizler cebe inince ana paralarını da iade ediyorlardı…..
Ekleme Tarihi: 04 July 2025 - Friday

YAŞANMIŞ HİKAYELER 1

Geçen hafta  mizampaj görevlimizin bir hatası ile 4 bölümlük bu “Yaşanmış Hikayeler” yazımızın en son bölümü yayınlandı. Hikayelerin akışı açısından 1'den 4'e kadar ardı ardına okursanız yazılanları daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum.
* * *
Otuz yıla yaklaşmış eğitimcilik yaşamımda oldukça fazla hikaye ile karşılaştım. Bir çoğu herkesin başına gelebilecek hikayeler olsa da benimkilerin bir başkalığı vardı. İçinde taşıdığı enteresanlıklar ile ilginç sahnelere şahit olmuştum. 80'li yıllarda yaşadığımız EVREN fırtınası sonrasında yolumuz SÜRGÜN ile başka kentlere düşmüştü. Sürgün olduğum ilden Danıştay kararı ile geri dönmüş olmama rağmen yine aynı ile acele posta ile gönderilmiştim.
Kader bu deyip “başa gelen çekilir” diye katlandım. Uzun yıllar burada görev yaptım. Ama bir hayli tecrübe ve anılar da biriktirmiştim.
Çalıştığım köy oldukça kalabalıktı. Köyde eli mala tutan herkes sezon açıldığında ülkemin çeşitli illerine giderek oralarda inşaat işleriyle uğraşıyordu. Sezon boyunca çalışıp biriktirdikleri paraları ile köyde kışı çıkarıyorlardı. Genellikle şubat sonu mart başı gibi ekipler kuruluyor, havaların elverdiği günlerde yola çıkılıyordu. Mart’tan sonra köyde elli altmış yaş üstü yaşlılarla kalıyorduk. Onların tecrübeleri ve anlattıkları güzel hikayeler ile zamanı değerlendiriyorduk.
Şehre uzak oluşu nedeniyle ihtiyaç maddelerimizi haftadan haftaya şehre gidenler aracılığı ile karşılıyorduk. Dersteydik. Cami hoparlöründen bir anons duyuldu. “Cami avlusuna patates satıcısı gelmiştir” diye.. Nasıl yapayım diye düşündüm. Bir öğrencinin eline bir miktar para verdim..
- “Evlat, hadi git bu paraya ne kadar patates veriyorsa al da gel” dedim. Çocuk hızla gitti ve neredeyse tükürük kurumadan geri geldi..
- “Öğretmenim vermiyor” dedi.. 
Şaşırdım ve anlam veremedim.. Çocuğa iş buyur kendin git derler. Ya ben de öyle yaptım.. Gittim. Bey amcanın merkebinin üzerinde bir kaç çuval patatesi var. Selam verdim;
- “Bey amca bana niçin patates vermedin” dedim..
Amca..
- “Öğretmenim ben para bilmem, değişik bilirim” dedi.
- “Değişik nedir ben de onu bilemedim”..
- “Evlat buğday, arpa getir ona göre patates vereyim” dedi..
- “Benim ne buğdayım var ne arpam.. Ben ne yapayım” dedim.
- “Al bu parayı ne kadar vereceksen ver” dedim.. O da;
- “Ben bunu ayarlayamam sen git onunla buğday al. Ben de ona göre patates vereyim”. diye cevapladı. Neyse köylümüz işi anlayıp yardımcı oldu. Ben de patateslere kavuştum…
.
* * *
Okullar açılmış, ekim sonlarındayız. Gurbetteki işçiler dönmüş, kahvemizde yükünü almış, gece onikiye kadar oyunlar oynanıyor, sohbetler ediliyor. İddialı maçlar yapılıyor. Kebabına, yumurtasına, helvasına oyunlar oynanıyor. Neşe içinde günler akıp gidiyor.
Bir akşam üzeri kahve önüne kara uzun bir taksi yaklaştı. İçeriden birini çağırdılar. O çıktı az sonra bir başkasını çağırdılar, sonra beş altı kişi dışarı çıktı. Biz ne olduğunu anlayamadık ama sonradan öğrendik ki bu gelenler yurt dışına işçi götürmek için gelmişler. Bizim köyden de tanıdıklar vasıtası ile irtibat kurup 40-50 kişiyi Arabistan’a işçi olarak götüreceklerini söyleyip aday kaydı yapmaya gelmişler. 5000 TL. peşin 5000 uçağa binince ödeme yapılacakmış. Bir takım evraklar bırakıp bunları bir hafta içinde tamamlayıp Ankara’ya getirin demişler.. O gece sabahlara kadar köyde olağan üstü bir hareketlilik yaşanmıştı.. Kimi parayı temin etmek için altın, bilezik satışı yapmış, kimi davar kimi hayvanını satmış hatta tarla satanlar bile olmuş..
Sabah olduğunda gideceklerin sayısı belli olmuş ve köyün dolmuşu ile şehre gittiler.. Duyduğumda üzülmüştüm.. Yahu devletten başkası sizi yurt dışına işçi olarak gönderemez dedik ama dinlemedik. Herkes gelen adamın cilalı sözlerine, adamın dindarlığına inanıp hücum etmişlerdi. İki gün sonra pasaportlara müracaat edilmiş, evraklar tamamlanmış ve paranın ilk ödemesi yapılmış. Arkadaşların yüzleri güleç köydeler. İnanın sokaktaki yürüyüşleri bile değişti.. Kahveye geldiklerinde oturuşları bile bir manalı olmuştu. Anlatmaya çalıştım ama ne çare iş işten geçmişti.
Sevinçle yola devam ettiler. Sonra gidip pasaportlarını alıp firmaya teslim ettiler.. Firma siz bekleyin biz vizeleri ayarlayıp sizleri çağıracağız demişler.. Tabiidir ki bizim bu yurt dışı işçilerimiz yurt içi ekiplerle irtibatı koparıp artık işe gitmiyorlardı.. Günler hızla akıyor ama beklenen cevap gelmiyordu. On, onbeş gün sonra içlerinden birini görevlendirip firmaya gönderiyorlardı. Ama henüz istenen cevap gelmiyordu. Bu gidiş gelişler defalarca tekrarlandı. Ama sonuç alınamamıştı..
Aradan altı ay geçti. Bir akşam o kara taksi yine köye geldi.. Herkes adamın çevresine birikti.. Kara çantalı, kara gözlüklü kara adam “arkadaşlar biz sizleri bildiğiniz gibi yurt dışına götürecektik. Ama arkadaşımız vize almak için gitti orada yanlış bir hareketten dolayı tutuklanmış gelemedi ve bizler de size verdiğimiz sözü tutamadık. Şimdi sizlere verdiğiniz paraları iade ediyoruz. Ama sözümüz olsun böyle bir fırsat yine çıkacak o zaman sizleri götürmek adına söz veriyoruz.. Parasını alan herkes içten içe parayı kurtardık diye seviniyor ama bir yandan da bu sezonu boşa geçirdik diye hayıflanmaktan geri durmuyordu.. “Helal olsun adama, paramızı olsun geri verdi” diye dua edenler bile oluyordu.
Halbuki bu çakallar insanlardan aldıkları paraları bankaya faize yatırmışlar, zira o günlerde faizler % 200'e ulaşmış, faizler cebe inince ana paralarını da iade ediyorlardı…..
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.