Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Vadi Dalkılıç
Köşe Yazarı
Vadi Dalkılıç
 

THY İLE 10 GÜNDE MIAMI, ORLANDO VE CAPE CANAVERAL UZAY ÜSSÜ

        Bu kez rotamız Amerika’nın gözde tatil beldeleri olan Florida eyaletindeki gözde şehirleri Mıamı ve Orlando.         Bu yazıyı yazmadan önce çok düşündüm! Amerika ile ilgili yazılar bazıları için siyasi görüşlerin, dünyadaki egemen güç olmasının, emperyalist bir devlet olmasının, vs sebeplerle itici bulunabiliyor, tepkiyle karşılanabiliyor, ancak biz bu tip yazılarımızda olaya siyasi olarak değil dünyanın yabana atılamayacak bir turizm beldesi de olması yönünden bakıyoruz ve bu sebeple yaşadıklarımız, gördüklerimizi artısı ve eksisi ile yazıyoruz.         Yazılarımı okurken lütfen sadece bir gezi yazısı olarak görüp önyargılı olmayın, genel kültürü, bakış açısını arttıracak olan bu yazımda da kendimden, duygularımdan, ilginç gözlemlerimden, yorumlarımdan çok şey bulacaksınız ve asla sıkılmayacaksınız, eminim ki bir çok kişinin söylediği gibi bir solukta okuyacaksınız. Ayrıca küçük bir tavsiyem artık çok kişide olduğu üzere cep telefonundan, tablet, bilgisayardan veya laptoptan anlattığım yerleri görsel olarak da bir yandan bakarsanız daha iyi bir gözlem yapmış olursunuz. Kesinlikle “amaaan Amerika’yı zaten filmlerde görüyoruz” demeyin, çok farklı şeyleri yaşayan birisi elinden çıkan bu çalışma çok da bilgilendirici.             Güzel Ülkemiz, Türkiye’miz elbette coğrafyası, havası, insanı ile dünyanın en güzel ülkesi, ama son yıllarda artan Youtuber’lerinde çoğunun kaliteli anlatımlarından ve görüntülerinden anlaşılacağı üzere dünyayı gezmek, görmek, dokunmak, halkını, yiyeceklerini, havasını, denizini keşfetmek yaşama çok şey katıyor. Bu arada çok severek izlediğim üç kişiden bahsetmek istiyorum, lütfen kendiniz, aileniz, çocuklarınız için çoğu onlarca yıl okumaktan da öte bilgiler aktaran Mert Öztürk, Şenay Akkurt ve Deniz Pehlivan’ı izleyin, abone olun, çok şeyler kazanacaksınız. Geçtiğimiz ay Şenay Akkurt, eşi Timur Akkurt ve yapımcı Murat bey Uşak Değirmen Restaurant’ta yemek yerken karşılaştık, tanıştık, ailece sarıldık, o kadar seviyoruz ki kendilerini kırk yıldır tanışıyor gibi sohbetler ettik, zira ortak yanımız bakış açılarımız ve dünyayı tanımak ve tanıtmak. Şenay Akkurt hanım Uşak’ı tanıtmak için gelmiş, çekimler yapmış ve çok yorulmuştu, ben de Banaz’da başta Anıt Ağaç, Gürlek Alabalık Tesislerini, Hamamboğazı’nı, Evrendede’yi, Murat Dağı eteklerindeki muhteşem göletleri, Çokrağan suyu çıkış noktasını, vs bazı yerleri önerdim, ama Banaz’da sadece Akmonya’yı görüntülemişler, genelde Ulubey Kanyonu, Taşyaran Vadisi, börek, vs’yi tanıtıp özetlemişler, yine de çok başarılı ve Uşak’a çok şey kazandıracak, mutlaka izleyin. Hele hele Uşak Müzesini tanıtmışlar ki bilgilendirme muhteşem. Altta yer alan yazımıza konu Amerika ülkesi istediği kadar büyük ve gelişmiş olsun, bir Banaz’ın, Uşak’ın, Murat Dağı’nın, köylerinin, Evrendede’sinin havasına, insanına, köy ekmeğine, köy pidesine, tereyağına, yoğurduna, meyvesine, sebzesine değişmem. Ama şu bir gerçek ki; sosyal ve kültürel alanda, eğitimde çok ama çok aşama kaydetmeliyiz. Bizler sosyal varlığız ve sosyal çevremiz bizi şekillendiriyor, nerde çevremiz varsa orda rahatız, orda mutluyuz, çözümleri orda buluyoruz. Bu gibi seyahat edilen yerlerde paran varsa varsın, paran yoksa hiçsin, bunun da farkındayız.           Bir defasında Antalya’da bayram namazına gittim ve o gün bir daha bayramlarda il dışında olmayacağıma söz verdim, zira sağa bakıyorum yabancı, sola bakıyorum yabancı halbuki Uşak’ta, Banaz’da, Ulubey’de öyle mi, herkesi tanıyoruz ve çok zengin hissediyoruz kendimizi dostlarımızla…         Bu yazımıza konu Amerika Seyahatimiz ve İstanbul Mıamı uçuşumuz THY (Türk Hava Yolları) ile. Şimdiye kadar çok sayıda yurtdışı turu yaptık ama Amerika yolculuğunun kuralları biraz daha ağır. En başta havalimanındaki güvenlik geçişleri X ray cihazları çok daha hassas. Güvenlikçilerin dahi daha donanımlı ve işlerinde daha dikkatli olduğu hemen dikkat çekiyor. Kıtalararası uçuş aslında çok farklı bir duygu. İstanbul’dan saat 13’deki hareketimiz Aırbus A 340 ve 4 motorlu THY uçağı ki uçağa binmeden önce zaten görkemi ile çok farklı bir duygu ve güven veriyor. Daha önce yaptığımız Singapore ve Thaıland gezimizdeki uçağımız Singapur havayollarına ait 2 katlı Boeıng 747 idi. O da çok güzel bi uçaktı, özellikle eşim 747’yi pilotlarının unutulmaz rahatlığını, alınan kaliteli servisi, çok beğenmiştir. Singapore Havayollarının THY ile yarışır haldeki dünya sıralamasındaki kalitesi de tartışılmaz, ama Airbus A 340’lar daha rahat ve daha geniş uçaklar.           Uçağımız saat 13’de hareket etti, tamamen dolu olmasa da %80’i dolu idi. Non Stop uçuş ile 11.5 saatte, yerel saat ile 16.30’da Mıamı’de olacaktık. (Türkiye ile Amerika’nın doğusunda yer alan New York, Mıamı, Orlando gibi şehirler arasındaki saat farkı 7 saattir, yani burada saat 17 iken Amerika’da 10'dur.) Malum olduğu üzere uçak yolculuğumuz gidişte 11,5 saat hiçbir havaalanına inmeden uçuş oluyor ve İstanbul’dan havalanıp Mıamı’da iniyorsunuz. Bu arada belirteyim Flıghtradar 24 adlı siteye girerseniz şu an dahi dünyada havada en az 20-30 bin uçağın seyahat ettiğini, bazı şehirlerin üzerinde karınca gibi uçakların kalkıp indiğini, Uşak üzerinden dahi geçen bir uçağın nerden kalkıp nereye gittiğini, kaç metre veya feet (Yükseklik birimi olan 1 fit 0,3048 metreye eşit 30,48 cm) yükseklikte olduğunu görebilirsiniz,genel kültür olarak çocuklarınıza,arkadaşlarınıza da gösterin derim.            Uçağa bindiğinizde başlayan güven duygusunun sebebi hostes ve hostların güvenli bakışları ve güleryüzlü karşılamaları. Koltuğunuza oturduğunuzda önünüzdeki ve uçağın belli genel noktalarında yer alan navigasyonlu bilgilendirme ekranları ve uçuş bilginse dair animasyonlar çok sempatik. Hangi şehrin üzerinden geçiyorsunuz, kalkıştan bu yana alınan mesafe, uçuş hızı, uçuş süresi, kalan mesafe, kalan saat, vs. başka bir his uyandırıyor ve dinlendiriyor. Uçak’taki ön ikramlar ve yemek ile geçen birkaç saat içinde İstanbul’dan sonraki Avrupa ülkeleri üzerinden kuzeye doğru gittikçe artan ve yoğunlaşan bulutlar üzerinden giderek İngiltere üzerinden Atlas okyanusuna varıyorsunuz, bundan sonraki yolculuk biraz daha farklı oluyor, çünkü artık okyanusun üzerindesiniz ve yaklaşık 4 saat sırf okyanus üzerinde altta masmavi deniz veya bulutlar üzerinde seyahat ediyorsunuz. Bu arada belirteyim Kıtalararası uzun uçuşlar Dünyanın elips yapısı nedeniyle mümkün olduğunca kuzeyden veya güneyden rota çiziliyor, çünkü böylece rota daha kısa mesafe oluyor. Bana kalsa hiç uyumadan 11,5 saatlik yolculukta seyreder, düşünür, uçaktaki hostes ve hostların kendine olan özgüvenli hareketleri ile (bunu sırf yolcular rahat etsin diye yapıyorlar) tamamı ücretsiz (ücretin içinde) ikramları ile geçiririm. Bunda herhalde en büyük etken 14 Şubat 1965 doğumlu ve Kova burcu olmam. Ama malum Uşak’tan İstanbul’a gidiş, gitmeden önce eğer Adli Tatil’de değilseniz önümüzdeki haftaların işlerini sıraya koy, valizleri hazırla, araca bin, İstanbul’a kadar 500 km yolculuk yap, otoparka uzun süre abonelik alarak park et, Tur rehberi ile buluş, check’ınn işlemleri, vs derken çok yoruluyoruz ve bu sebeple maalesef yolculuğumuzun okyanus üzerindeki kısmı uyuyarak geçti.           Uçakta ön ikramlardan yemeklerine kadar THY çalışanlarını servisini bir kez daha kutluyor ve buradan tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Biz ailece genel olarak THY ile seyahat etmeyi seviyoruz, birkaç yüz USD veya EURO pahalı olsa da en azından yemek servisi, kalitesi, rötar yapmaması, Uçakların yeni olması, vs sebeplerle kendini her zaman telafi eder bu fark unutmayın. Özellikle İngiltere hava sahasından sonra başlayan ve küçük küçük adacıkları, pamuk gibi bulutları, şilepleri, gemileri, yanımızdaki veya altımızdaki, yahut üstümüzdeki hava koridorundan geçen uçakları izlemek, canı istediğinde her türlü alkollü veya alkolsüz içeceği, sandviçi, yemeği, çerezi söyleyerek servis almak başka bir güzel duygu.           Bütün koltuk arkalarında ve genel alanlarda son model ekranları olan gidişteki Uçağımızın sürati yaklaşık 950 Km/saatti. Ama aynı rotadan aynı model Aırbus A 340 uçakla dönüşteki süratimizin 1100 Km /saat olduğunu görünce şaşırıp sorduğumda rüzgarın genel olarak Batıdan doğuya estiği ve bu sebeple dönüşte daha hızlı ve kısa gelindiğini, 9,5 saatte dönüşle 2 saat daha erken geldiğimizi gördüm. Bu arada ilginç görüntülerden biri de hava koridorunda (Aynı yollar gibi uçaklar da gelişigüzel değil hava koridoru denilen belli bir genişlik ve yükseklikte uçuyor) biz giderken dönüş yapan bazı uçakların göreceli olarak gözümüzün önünden 1.800 veya 2.000 km/saat hızla birkaç saniye içinde geçtiğini görünce aşağıdan havaya baktığımızda süzülerek yavaş gibi seyreden uçakların aslında ne kadar hızla seyrettiğini anlıyor ve görüyorsunuz, aynı duyguyu annem Gülsen Dalkılıç’la İstanbul’dan İzmir’e bir akşam üstü enfes güzellikteki gecikmiş gün batımında yine THY ile dönerken Çanakkale Biga üzerinde geçerken hissetmiştim.         Yukarıda belirttiğim gibi uçağın arka kısmındaki boşluktan yararlanarak 4 koltuğun kolçaklarını kaldırarak yattığım bölümden “sayın yolcularımız Mıamı Uluslararası Havalimanına inişe geçmiş bulunmaktayız…” anonsu ile uyandım, yerime geçtim. (Bu arada belirteyim bizim uçak biletimizin belki 5-10 katı pahalı en önde birkaç sıra First-Business Class koltuklarda seyahat edenler de koltukları doldurmuştu, ben Business Classta sadece bir kez seyahat ettim, o da Umre dönüşünde İstanbul’dan İzmir’e dönüşteydi, çok fark yok, ben asıl uçağın motor yanındaki koltuklarını severim) Sağ taraftaki pencereden bir baktım ki bir çok küçük uçak deniz üzerinde ve fotoğraflarda gördüğünüz yerleşimi çok dağınık, uzun ve geniş sahilleri ile ünlü Mıamı şehri altımızda. Her zamanki gibi müthiş bir teknikle güzel bir inişle uçağımız piste tekerleklerini koydu, bu duygu çok farklıdır, bu arada Uçak’ta ne kadar bebek varsa koro halinde ağlamaya başlar, değişik bir duygudur ve Pilotları çok severim.          Uçak’tan inişten sonra kendisi Arkeoloji Doçenti olan rehberimiz eşliğinde önce filmlerde gördüğünüz, geneli Ford veya Chrysler olan Minibüslere binerek Okyanus kenarındaki Radisson Hotele yerleştik. Otelimiz en az 30-40 katlı idi, biz 16. kattaydık. Bu arada Rehberimiz herkese “arkadaşlar saat şu an 17.30 suları birkaç saat dinlenin, ardından saat 19.30’da buluşup akşam yemeği yiyeceğiz, aksi halde kendinize gelemezsiniz, zira beyniniz şu an Türkiye’de saat 01 suları olduğu için Türkiye’ye ayarlı beyninizle Jet Lag olursunuz, uyuyamazsınız, vs diyerek bizi Okyanus kenarında müthiş bir Meksika et lokantasına götürdü. Ama burada ekmek yerine gelen kalın cips tarzı atıştırmalık yanında etle birlikte yenen acı sostan bahsetmeden geçemem, çünkü özellikle kulaklarımdaki ve dilimdeki acı hissini tarif etmem imkansız, Meksika acısı ünlü ama ben bu kadarını beklemiyordum, aslında rehberimiz uyardı ama biz efelik yaptık, yapmaz olaydık.           Mıamı malum turistik ve 24 saat yaşayan bir şehir. Otelimizin tam karşısında 24 HOURS OPEN yazılı alışveriş merkezi çok ilginçti, her şey vardı ve sabaha kadar doluydu, alışveriş yapılıyordu, çünkü herkes Jetlag olmuştu, uyuyamıyordu. Mıamı’da Okyanus kenarında filmlerde de sık sık gösterilen ünlü Ocean Drıve bulvarı-caddesi geniş ve düz, dünyanın en pahalı otomobilleri ve Palmiyeleri ile ünlü olan bu yoldaki ve kaldırımlardaki yüksek sesli cafe ve restaurantlar arasından geçerek yaptığımız yürüyüşler çok müthişti, hele hele Kırklareli’li balayına gelmiş genç bir çiftin bizleri severek “abi biz Limuzin kiraladık 8 kişi binebiliyor, siz de gelin, hesaplar benden” demesi ile ilk defa bindiğim ikramlarla dolu Limuzin yolculuğu ile Mıamı’yı 1,5 saatte gezmiş olduk, buradan tekrar dostumuza teşekkür ediyoruz, selamlarımızı yolluyoruz, bu arada merak ettim sordum sadece 150 USD ödemiş.          Mıamı’de gittiğimiz bi alışveriş merkezinde dıştan düşünerek “yahu keşke bi Türk çalışan olsaydı bize daha çok yardımcı olurdu” dediğimde hemen 3 metre ötede güleryüzle yaklaşan bir hanımefendi kendisinin Türk olduğunu söyledi, elbette şaşırdık, Mıamı’de çok fazla ve en az 30-40 bin Türk olduğunu söyledi, kendisi de Ankara’lı imiş eşi Ankara’da Amerikalı görevli Astsubay imiş tanışmışlar ve evlenmişler, sonrasında buraya yerleşmişler.         Mıamı özellikle Küba’ya yakın olduğu için Küba’nın etkisinde, Gittiğimiz ve Ernest Hamingway’in da yaşadığı müze haline getirilmiş ve gezebildiğimiz evi olan, Cruıse gemilerinim kalkış noktası KEY WEST adlı Küba’ya 90 Mil uzaklıkta olan sahil kasabasına gidişimizde geçtiğimiz köprüleri lütfen Google’den izleyin, yemek olarak genelde balık yediğiniz çok sayıda lokanta ve akşamları Küba barlarının hemen hepsinde olan canlı müzik ve Kübalı genç-yaşlı herkesin kıvrak ve kulağa göze hoş gelen salsa dansı yaptığı işletmeler çok eğlenceli idi. Tur otobüsündeki sohbetler ve şakalaşmalar da ayrı bir güzelliktir. Bu tür gezilerde rehberin donanımlı olması ve turdaki arkadaşların uyumu çok önemlidir.         5 gece Mıamı’de kaldıktan sonra Otobüsle kuzeye doğru seyahat ederek Orlando’ya geçtik, Orlando’daki otelimiz Holiday INN idi. iki ve 3 katlı olan otel Mımaı’daki gibi çok katlı değildir, zaten Orlando şehri çok ilginç, çok zengin, yolları, havası güzeldi. Meraklıların birçoğunun bildiği üzere Walt Disney’in Disney World-Disneyland adlı tema parkı Orlando’da. Ortasında büyük bir suni göl yapılmış olan Disneyland daha önce gittiğimiz Disneyland Paris’ten en az 10 kat daha büyük. Yürüyen yollardan başlamak üzere özellikle girişte gördüğümüz akülü araçlar dikkatimi çekti ki bunun anlamının engelli kişiler olmadığını obez kişilerin çokluğundan dolayı genel olarak gezilerin akülü araçlar ile yapıldığını rehberimiz söyledi. Gerçekten her yer büyük beden insan dolu, herhalde çok fazla Fast food yenmesi sebeplerden biri. Disneyland’daki gezi aslında 1 ayda bitmez, ama bir çoğu gibi biz de 1 güne ne sığabiliyorsa onu yapabildik, gösterilerden ülkelerin standlarına görsel şovlarına, yılan gösterilerinden korsanlara ve kovboylara, Terminatörden, zelzele filminden Film platolarından, Hortum filminden King Kong film setinden, Jaws film setinden ve gösterilerinden Elvis Presley’e kadar eski ve yeni Amerika’yı, kovboy filmlerindeki sokakları ve tahta evleri, atları, silahla ateş etmeyi, kovboy çizmelerini, kömürle çalışan vapurları vs. görüyorsunuz. Bu tür tema parklarında girişte yaklaşık 100 USD ödüyorsunuz ve akşama kadar her nokta ücretsiz. Burda en çok aradığım bardakta çaydı, hadi cam bardağı bulamadık kağıt bardakta dahi çay yoktu, sadece kahve vardı, ama buldum, nerde Çin standında. Bu arada belirteyim yalan söylesem başım ağrımaz Zelzele filmi için sahneye bir erkek bir bayan istediler, ben elimi kaldırıp sahneye çıktım, az sonra sarsıntı başladı, tıpkı şiddetli deprem hissini veriyorlardı, yukarıdan aslında sünger olan taşlar ve tuğlalar düşmeye başladı, üzerimize düşen onlarca sünger dıştan bakınca korkunçtu, ayrıca yine zelzele filminde metroda zelzeleye yakalanma sahnesini de yaşattılar ki, her tarafımız ıslandı, yanmaktan zor kurtulduk, yani Mıamı’de filmde oynadım desem yalan değil…          Orlando’daki otelimiz de çok güzeldi, ama bu tür günde binlerce kişinin kalıp ayrıldığı otellerde kahvaltılar bizdeki otellerdeki gibi olmuyor, peynir çeşidi gerçekten yeterli, ekmekler genelde kuru ve paket, çay, kahve sınırsız, yumurta mutlaka var, bir de sürekli pasta…         Orlando’da pişmanlık duyduğum şeylerden biri Orlando’yu havadan Helikopter ile gezme fırsatını değerlendiremem oldu. Helikopter o kadar ilginç ki kişi başı 25 USD, 15 dakikalığına Orlando’ yu havadan gezdiriyor, anlatıyor, ama binerken dahi tedirgin oluyorsunuz binenlere bakınca. Çünkü henüz daha yere ayaklarını basmadan iniyorlar, biniyorlar, doldur boşalt sistemi gibi bana güven vermedi ama gezenler çok beğenmişti. Orlando’da yapılacak şeylerden biri de Mıamı Orlando arasında bulunan Cape Canaveral Uzak üssünde bir gün geçirmekti. Bu uzay üssünün diğer adı Kennedy Uzay üssü. Zaten tur programında olan bu alan bize çok büyüleyici gelmiş ve öyle de oldu, büyülendik ve heyecanlandık resmen. Çok uzun bir yoldan ilerde dumanı tüten uzay mekiğini zaten uzaktan görüyorsunuz, ancak açıkhava müzesi olan bu uzay üssü çok etkileyici, bir yandan uzaya giden astronotların geçek kıyafetleri, Uzaya gidip gelmiş gerçek uzay mekikleri, uzaya fırlatılan füzeler, uydular, iniş takımları, paraşütler, uzay kıyafetleri, uzayı gezmiş gelmiş uzayda kalmış yüzlerce uydu sergilenmiş, birçoğuna fiziki olarak dokundum, hissettim, hayal ettim. Özellikle 5-10 boyutlu olarak tabir edebileceğim uzak gösterileri sinema gibi kapalı alandaydı herkesin izlemesini öneririm.          Orlando’da yaşadığım ve çok strese girdiğim bir olayı da anlatmadan geçemem. Cape Canaveral üssünde Uzay Mekiği ile uzaya gitmiş çok sayıda astronot ekibinin fotoğrafları ayrı ayrı bire bir boyları ile toplu halde sergilenmiş (eskiden İzmir Fuarı’nda da benzeri olduğu gibi), sadece kafa kısmı boş, malum arkaya geçip kafanızı koyduğunuz önden çekilen fotoğrafta kendinizi astronot gibi görüyorsunuz, astronotlarla berabersiniz, kolkolasınız. Bu fotoğraflar çok güzel çıkıyor, işte bu fotoğrafı çekilmeden önce üzerimde her yurtdışı tatilde giydiğim çok cepli olan yeleği çıkarma ihtiyacı hissettim. İçinde pasaportum, bir miktar dövizimin olduğu yeleği çıkardım, öndeki her biri çok kaliteli çelik koltuklardan birinin üstüne koydum, fotoğrafı çekildik, ardından gezi arkadaşlarımızla beraber yeleği unutarak başka alanlara gittik, geziler sırasında yaklaşık 2 saat sonra aklıma birden yelek geldi, baktım yelek üzerimde yoktu, ama yelekte pasaport ve paramız vardı, stres tabii ki bu gibi durumlarda asıl Pasaport’un kaybında, çünkü rehberlerin en sevmediği şeyler pasaport, kredi kartı çalınması ile cep telefonu çalınması. Koşa koşa ve hızlı adımlarla 2 km kadar gittim, tabii ki günde on binlerce kişinin geldiği bir yerde yelek çoktan götürülmüştür diye düşünürken binaya girdim, ilerledim bir baktım yelek yerinde duruyor, ama acaba pasaport ve paralar duruyor muydu? Sizce???           Amerika seyahatinde özellikle Disneyworld’le ilgili yazılacak daha çok şey var. Bundan sonraki yazımda az önceki yelek sorusunun cevabını vereceğim. Derin Saygılarımla… Perşembe, 30.11.2023
Ekleme Tarihi: 01 Aralık 2023 - Cuma

THY İLE 10 GÜNDE MIAMI, ORLANDO VE CAPE CANAVERAL UZAY ÜSSÜ

        Bu kez rotamız Amerika’nın gözde tatil beldeleri olan Florida eyaletindeki gözde şehirleri Mıamı ve Orlando.
        Bu yazıyı yazmadan önce çok düşündüm! Amerika ile ilgili yazılar bazıları için siyasi görüşlerin, dünyadaki egemen güç olmasının, emperyalist bir devlet olmasının, vs sebeplerle itici bulunabiliyor, tepkiyle karşılanabiliyor, ancak biz bu tip yazılarımızda olaya siyasi olarak değil dünyanın yabana atılamayacak bir turizm beldesi de olması yönünden bakıyoruz ve bu sebeple yaşadıklarımız, gördüklerimizi artısı ve eksisi ile yazıyoruz.
        Yazılarımı okurken lütfen sadece bir gezi yazısı olarak görüp önyargılı olmayın, genel kültürü, bakış açısını arttıracak olan bu yazımda da kendimden, duygularımdan, ilginç gözlemlerimden, yorumlarımdan çok şey bulacaksınız ve asla sıkılmayacaksınız, eminim ki bir çok kişinin söylediği gibi bir solukta okuyacaksınız. Ayrıca küçük bir tavsiyem artık çok kişide olduğu üzere cep telefonundan, tablet, bilgisayardan veya laptoptan anlattığım yerleri görsel olarak da bir yandan bakarsanız daha iyi bir gözlem yapmış olursunuz. Kesinlikle “amaaan Amerika’yı zaten filmlerde görüyoruz” demeyin, çok farklı şeyleri yaşayan birisi elinden çıkan bu çalışma çok da bilgilendirici.
            Güzel Ülkemiz, Türkiye’miz elbette coğrafyası, havası, insanı ile dünyanın en güzel ülkesi, ama son yıllarda artan Youtuber’lerinde çoğunun kaliteli anlatımlarından ve görüntülerinden anlaşılacağı üzere dünyayı gezmek, görmek, dokunmak, halkını, yiyeceklerini, havasını, denizini keşfetmek yaşama çok şey katıyor. Bu arada çok severek izlediğim üç kişiden bahsetmek istiyorum, lütfen kendiniz, aileniz, çocuklarınız için çoğu onlarca yıl okumaktan da öte bilgiler aktaran Mert Öztürk, Şenay Akkurt ve Deniz Pehlivan’ı izleyin, abone olun, çok şeyler kazanacaksınız. Geçtiğimiz ay Şenay Akkurt, eşi Timur Akkurt ve yapımcı Murat bey Uşak Değirmen Restaurant’ta yemek yerken karşılaştık, tanıştık, ailece sarıldık, o kadar seviyoruz ki kendilerini kırk yıldır tanışıyor gibi sohbetler ettik, zira ortak yanımız bakış açılarımız ve dünyayı tanımak ve tanıtmak. Şenay Akkurt hanım Uşak’ı tanıtmak için gelmiş, çekimler yapmış ve çok yorulmuştu, ben de Banaz’da başta Anıt Ağaç, Gürlek Alabalık Tesislerini, Hamamboğazı’nı, Evrendede’yi, Murat Dağı eteklerindeki muhteşem göletleri, Çokrağan suyu çıkış noktasını, vs bazı yerleri önerdim, ama Banaz’da sadece Akmonya’yı görüntülemişler, genelde Ulubey Kanyonu, Taşyaran Vadisi, börek, vs’yi tanıtıp özetlemişler, yine de çok başarılı ve Uşak’a çok şey kazandıracak, mutlaka izleyin. Hele hele Uşak Müzesini tanıtmışlar ki bilgilendirme muhteşem.
Altta yer alan yazımıza konu Amerika ülkesi istediği kadar büyük ve gelişmiş olsun, bir Banaz’ın, Uşak’ın, Murat Dağı’nın, köylerinin, Evrendede’sinin havasına, insanına, köy ekmeğine, köy pidesine, tereyağına, yoğurduna, meyvesine, sebzesine değişmem. Ama şu bir gerçek ki; sosyal ve kültürel alanda, eğitimde çok ama çok aşama kaydetmeliyiz. Bizler sosyal varlığız ve sosyal çevremiz bizi şekillendiriyor, nerde çevremiz varsa orda rahatız, orda mutluyuz, çözümleri orda buluyoruz. Bu gibi seyahat edilen yerlerde paran varsa varsın, paran yoksa hiçsin, bunun da farkındayız.
          Bir defasında Antalya’da bayram namazına gittim ve o gün bir daha bayramlarda il dışında olmayacağıma söz verdim, zira sağa bakıyorum yabancı, sola bakıyorum yabancı halbuki Uşak’ta, Banaz’da, Ulubey’de öyle mi, herkesi tanıyoruz ve çok zengin hissediyoruz kendimizi dostlarımızla…
        Bu yazımıza konu Amerika Seyahatimiz ve İstanbul Mıamı uçuşumuz THY (Türk Hava Yolları) ile. Şimdiye kadar çok sayıda yurtdışı turu yaptık ama Amerika yolculuğunun kuralları biraz daha ağır. En başta havalimanındaki güvenlik geçişleri X ray cihazları çok daha hassas. Güvenlikçilerin dahi daha donanımlı ve işlerinde daha dikkatli olduğu hemen dikkat çekiyor. Kıtalararası uçuş aslında çok farklı bir duygu. İstanbul’dan saat 13’deki hareketimiz Aırbus A 340 ve 4 motorlu THY uçağı ki uçağa binmeden önce zaten görkemi ile çok farklı bir duygu ve güven veriyor. Daha önce yaptığımız Singapore ve Thaıland gezimizdeki uçağımız Singapur havayollarına ait 2 katlı Boeıng 747 idi. O da çok güzel bi uçaktı, özellikle eşim 747’yi pilotlarının unutulmaz rahatlığını, alınan kaliteli servisi, çok beğenmiştir. Singapore Havayollarının THY ile yarışır haldeki dünya sıralamasındaki kalitesi de tartışılmaz, ama Airbus A 340’lar daha rahat ve daha geniş uçaklar.
          Uçağımız saat 13’de hareket etti, tamamen dolu olmasa da %80’i dolu idi. Non Stop uçuş ile 11.5 saatte, yerel saat ile 16.30’da Mıamı’de olacaktık. (Türkiye ile Amerika’nın doğusunda yer alan New York, Mıamı, Orlando gibi şehirler arasındaki saat farkı 7 saattir, yani burada saat 17 iken Amerika’da 10'dur.) Malum olduğu üzere uçak yolculuğumuz gidişte 11,5 saat hiçbir havaalanına inmeden uçuş oluyor ve İstanbul’dan havalanıp Mıamı’da iniyorsunuz. Bu arada belirteyim Flıghtradar 24 adlı siteye girerseniz şu an dahi dünyada havada en az 20-30 bin uçağın seyahat ettiğini, bazı şehirlerin üzerinde karınca gibi uçakların kalkıp indiğini, Uşak üzerinden dahi geçen bir uçağın nerden kalkıp nereye gittiğini, kaç metre veya feet (Yükseklik birimi olan 1 fit 0,3048 metreye eşit 30,48 cm) yükseklikte olduğunu görebilirsiniz,genel kültür olarak çocuklarınıza,arkadaşlarınıza da gösterin derim.
           Uçağa bindiğinizde başlayan güven duygusunun sebebi hostes ve hostların güvenli bakışları ve güleryüzlü karşılamaları. Koltuğunuza oturduğunuzda önünüzdeki ve uçağın belli genel noktalarında yer alan navigasyonlu bilgilendirme ekranları ve uçuş bilginse dair animasyonlar çok sempatik. Hangi şehrin üzerinden geçiyorsunuz, kalkıştan bu yana alınan mesafe, uçuş hızı, uçuş süresi, kalan mesafe, kalan saat, vs. başka bir his uyandırıyor ve dinlendiriyor. Uçak’taki ön ikramlar ve yemek ile geçen birkaç saat içinde İstanbul’dan sonraki Avrupa ülkeleri üzerinden kuzeye doğru gittikçe artan ve yoğunlaşan bulutlar üzerinden giderek İngiltere üzerinden Atlas okyanusuna varıyorsunuz, bundan sonraki yolculuk biraz daha farklı oluyor, çünkü artık okyanusun üzerindesiniz ve yaklaşık 4 saat sırf okyanus üzerinde altta masmavi deniz veya bulutlar üzerinde seyahat ediyorsunuz. Bu arada belirteyim Kıtalararası uzun uçuşlar Dünyanın elips yapısı nedeniyle mümkün olduğunca kuzeyden veya güneyden rota çiziliyor, çünkü böylece rota daha kısa mesafe oluyor. Bana kalsa hiç uyumadan 11,5 saatlik yolculukta seyreder, düşünür, uçaktaki hostes ve hostların kendine olan özgüvenli hareketleri ile (bunu sırf yolcular rahat etsin diye yapıyorlar) tamamı ücretsiz (ücretin içinde) ikramları ile geçiririm. Bunda herhalde en büyük etken 14 Şubat 1965 doğumlu ve Kova burcu olmam. Ama malum Uşak’tan İstanbul’a gidiş, gitmeden önce eğer Adli Tatil’de değilseniz önümüzdeki haftaların işlerini sıraya koy, valizleri hazırla, araca bin, İstanbul’a kadar 500 km yolculuk yap, otoparka uzun süre abonelik alarak park et, Tur rehberi ile buluş, check’ınn işlemleri, vs derken çok yoruluyoruz ve bu sebeple maalesef yolculuğumuzun okyanus üzerindeki kısmı uyuyarak geçti.
          Uçakta ön ikramlardan yemeklerine kadar THY çalışanlarını servisini bir kez daha kutluyor ve buradan tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Biz ailece genel olarak THY ile seyahat etmeyi seviyoruz, birkaç yüz USD veya EURO pahalı olsa da en azından yemek servisi, kalitesi, rötar yapmaması, Uçakların yeni olması, vs sebeplerle kendini her zaman telafi eder bu fark unutmayın. Özellikle İngiltere hava sahasından sonra başlayan ve küçük küçük adacıkları, pamuk gibi bulutları, şilepleri, gemileri, yanımızdaki veya altımızdaki, yahut üstümüzdeki hava koridorundan geçen uçakları izlemek, canı istediğinde her türlü alkollü veya alkolsüz içeceği, sandviçi, yemeği, çerezi söyleyerek servis almak başka bir güzel duygu.
          Bütün koltuk arkalarında ve genel alanlarda son model ekranları olan gidişteki Uçağımızın sürati yaklaşık 950 Km/saatti. Ama aynı rotadan aynı model Aırbus A 340 uçakla dönüşteki süratimizin 1100 Km /saat olduğunu görünce şaşırıp sorduğumda rüzgarın genel olarak Batıdan doğuya estiği ve bu sebeple dönüşte daha hızlı ve kısa gelindiğini, 9,5 saatte dönüşle 2 saat daha erken geldiğimizi gördüm. Bu arada ilginç görüntülerden biri de hava koridorunda (Aynı yollar gibi uçaklar da gelişigüzel değil hava koridoru denilen belli bir genişlik ve yükseklikte uçuyor) biz giderken dönüş yapan bazı uçakların göreceli olarak gözümüzün önünden 1.800 veya 2.000 km/saat hızla birkaç saniye içinde geçtiğini görünce aşağıdan havaya baktığımızda süzülerek yavaş gibi seyreden uçakların aslında ne kadar hızla seyrettiğini anlıyor ve görüyorsunuz, aynı duyguyu annem Gülsen Dalkılıç’la İstanbul’dan İzmir’e bir akşam üstü enfes güzellikteki gecikmiş gün batımında yine THY ile dönerken Çanakkale Biga üzerinde geçerken hissetmiştim.
        Yukarıda belirttiğim gibi uçağın arka kısmındaki boşluktan yararlanarak 4 koltuğun kolçaklarını kaldırarak yattığım bölümden “sayın yolcularımız Mıamı Uluslararası Havalimanına inişe geçmiş bulunmaktayız…” anonsu ile uyandım, yerime geçtim. (Bu arada belirteyim bizim uçak biletimizin belki 5-10 katı pahalı en önde birkaç sıra First-Business Class koltuklarda seyahat edenler de koltukları doldurmuştu, ben Business Classta sadece bir kez seyahat ettim, o da Umre dönüşünde İstanbul’dan İzmir’e dönüşteydi, çok fark yok, ben asıl uçağın motor yanındaki koltuklarını severim) Sağ taraftaki pencereden bir baktım ki bir çok küçük uçak deniz üzerinde ve fotoğraflarda gördüğünüz yerleşimi çok dağınık, uzun ve geniş sahilleri ile ünlü Mıamı şehri altımızda. Her zamanki gibi müthiş bir teknikle güzel bir inişle uçağımız piste tekerleklerini koydu, bu duygu çok farklıdır, bu arada Uçak’ta ne kadar bebek varsa koro halinde ağlamaya başlar, değişik bir duygudur ve Pilotları çok severim.
         Uçak’tan inişten sonra kendisi Arkeoloji Doçenti olan rehberimiz eşliğinde önce filmlerde gördüğünüz, geneli Ford veya Chrysler olan Minibüslere binerek Okyanus kenarındaki Radisson Hotele yerleştik. Otelimiz en az 30-40 katlı idi, biz 16. kattaydık. Bu arada Rehberimiz herkese “arkadaşlar saat şu an 17.30 suları birkaç saat dinlenin, ardından saat 19.30’da buluşup akşam yemeği yiyeceğiz, aksi halde kendinize gelemezsiniz, zira beyniniz şu an Türkiye’de saat 01 suları olduğu için Türkiye’ye ayarlı beyninizle Jet Lag olursunuz, uyuyamazsınız, vs diyerek bizi Okyanus kenarında müthiş bir Meksika et lokantasına götürdü. Ama burada ekmek yerine gelen kalın cips tarzı atıştırmalık yanında etle birlikte yenen acı sostan bahsetmeden geçemem, çünkü özellikle kulaklarımdaki ve dilimdeki acı hissini tarif etmem imkansız, Meksika acısı ünlü ama ben bu kadarını beklemiyordum, aslında rehberimiz uyardı ama biz efelik yaptık, yapmaz olaydık.
          Mıamı malum turistik ve 24 saat yaşayan bir şehir. Otelimizin tam karşısında 24 HOURS OPEN yazılı alışveriş merkezi çok ilginçti, her şey vardı ve sabaha kadar doluydu, alışveriş yapılıyordu, çünkü herkes Jetlag olmuştu, uyuyamıyordu.
Mıamı’da Okyanus kenarında filmlerde de sık sık gösterilen ünlü Ocean Drıve bulvarı-caddesi geniş ve düz, dünyanın en pahalı otomobilleri ve Palmiyeleri ile ünlü olan bu yoldaki ve kaldırımlardaki yüksek sesli cafe ve restaurantlar arasından geçerek yaptığımız yürüyüşler çok müthişti, hele hele Kırklareli’li balayına gelmiş genç bir çiftin bizleri severek “abi biz Limuzin kiraladık 8 kişi binebiliyor, siz de gelin, hesaplar benden” demesi ile ilk defa bindiğim ikramlarla dolu Limuzin yolculuğu ile Mıamı’yı 1,5 saatte gezmiş olduk, buradan tekrar dostumuza teşekkür ediyoruz, selamlarımızı yolluyoruz, bu arada merak ettim sordum sadece 150 USD ödemiş.
         Mıamı’de gittiğimiz bi alışveriş merkezinde dıştan düşünerek “yahu keşke bi Türk çalışan olsaydı bize daha çok yardımcı olurdu” dediğimde hemen 3 metre ötede güleryüzle yaklaşan bir hanımefendi kendisinin Türk olduğunu söyledi, elbette şaşırdık, Mıamı’de çok fazla ve en az 30-40 bin Türk olduğunu söyledi, kendisi de Ankara’lı imiş eşi Ankara’da Amerikalı görevli Astsubay imiş tanışmışlar ve evlenmişler, sonrasında buraya yerleşmişler.
        Mıamı özellikle Küba’ya yakın olduğu için Küba’nın etkisinde, Gittiğimiz ve Ernest Hamingway’in da yaşadığı müze haline getirilmiş ve gezebildiğimiz evi olan, Cruıse gemilerinim kalkış noktası KEY WEST adlı Küba’ya 90 Mil uzaklıkta olan sahil kasabasına gidişimizde geçtiğimiz köprüleri lütfen Google’den izleyin, yemek olarak genelde balık yediğiniz çok sayıda lokanta ve akşamları Küba barlarının hemen hepsinde olan canlı müzik ve Kübalı genç-yaşlı herkesin kıvrak ve kulağa göze hoş gelen salsa dansı yaptığı işletmeler çok eğlenceli idi. Tur otobüsündeki sohbetler ve şakalaşmalar da ayrı bir güzelliktir. Bu tür gezilerde rehberin donanımlı olması ve turdaki arkadaşların uyumu çok önemlidir.
        5 gece Mıamı’de kaldıktan sonra Otobüsle kuzeye doğru seyahat ederek Orlando’ya geçtik, Orlando’daki otelimiz Holiday INN idi. iki ve 3 katlı olan otel Mımaı’daki gibi çok katlı değildir, zaten Orlando şehri çok ilginç, çok zengin, yolları, havası güzeldi. Meraklıların birçoğunun bildiği üzere Walt Disney’in Disney World-Disneyland adlı tema parkı Orlando’da. Ortasında büyük bir suni göl yapılmış olan Disneyland daha önce gittiğimiz Disneyland Paris’ten en az 10 kat daha büyük. Yürüyen yollardan başlamak üzere özellikle girişte gördüğümüz akülü araçlar dikkatimi çekti ki bunun anlamının engelli kişiler olmadığını obez kişilerin çokluğundan dolayı genel olarak gezilerin akülü araçlar ile yapıldığını rehberimiz söyledi. Gerçekten her yer büyük beden insan dolu, herhalde çok fazla Fast food yenmesi sebeplerden biri. Disneyland’daki gezi aslında 1 ayda bitmez, ama bir çoğu gibi biz de 1 güne ne sığabiliyorsa onu yapabildik, gösterilerden ülkelerin standlarına görsel şovlarına, yılan gösterilerinden korsanlara ve kovboylara, Terminatörden, zelzele filminden Film platolarından, Hortum filminden King Kong film setinden, Jaws film setinden ve gösterilerinden Elvis Presley’e kadar eski ve yeni Amerika’yı, kovboy filmlerindeki sokakları ve tahta evleri, atları, silahla ateş etmeyi, kovboy çizmelerini, kömürle çalışan vapurları vs. görüyorsunuz. Bu tür tema parklarında girişte yaklaşık 100 USD ödüyorsunuz ve akşama kadar her nokta ücretsiz. Burda en çok aradığım bardakta çaydı, hadi cam bardağı bulamadık kağıt bardakta dahi çay yoktu, sadece kahve vardı, ama buldum, nerde Çin standında. Bu arada belirteyim yalan söylesem başım ağrımaz Zelzele filmi için sahneye bir erkek bir bayan istediler, ben elimi kaldırıp sahneye çıktım, az sonra sarsıntı başladı, tıpkı şiddetli deprem hissini veriyorlardı, yukarıdan aslında sünger olan taşlar ve tuğlalar düşmeye başladı, üzerimize düşen onlarca sünger dıştan bakınca korkunçtu, ayrıca yine zelzele filminde metroda zelzeleye yakalanma sahnesini de yaşattılar ki, her tarafımız ıslandı, yanmaktan zor kurtulduk, yani Mıamı’de filmde oynadım desem yalan değil…
         Orlando’daki otelimiz de çok güzeldi, ama bu tür günde binlerce kişinin kalıp ayrıldığı otellerde kahvaltılar bizdeki otellerdeki gibi olmuyor, peynir çeşidi gerçekten yeterli, ekmekler genelde kuru ve paket, çay, kahve sınırsız, yumurta mutlaka var, bir de sürekli pasta…
        Orlando’da pişmanlık duyduğum şeylerden biri Orlando’yu havadan Helikopter ile gezme fırsatını değerlendiremem oldu. Helikopter o kadar ilginç ki kişi başı 25 USD, 15 dakikalığına Orlando’ yu havadan gezdiriyor, anlatıyor, ama binerken dahi tedirgin oluyorsunuz binenlere bakınca. Çünkü henüz daha yere ayaklarını basmadan iniyorlar, biniyorlar, doldur boşalt sistemi gibi bana güven vermedi ama gezenler çok beğenmişti.
Orlando’da yapılacak şeylerden biri de Mıamı Orlando arasında bulunan Cape Canaveral Uzak üssünde bir gün geçirmekti. Bu uzay üssünün diğer adı Kennedy Uzay üssü. Zaten tur programında olan bu alan bize çok büyüleyici gelmiş ve öyle de oldu, büyülendik ve heyecanlandık resmen. Çok uzun bir yoldan ilerde dumanı tüten uzay mekiğini zaten uzaktan görüyorsunuz, ancak açıkhava müzesi olan bu uzay üssü çok etkileyici, bir yandan uzaya giden astronotların geçek kıyafetleri, Uzaya gidip gelmiş gerçek uzay mekikleri, uzaya fırlatılan füzeler, uydular, iniş takımları, paraşütler, uzay kıyafetleri, uzayı gezmiş gelmiş uzayda kalmış yüzlerce uydu sergilenmiş, birçoğuna fiziki olarak dokundum, hissettim, hayal ettim. Özellikle 5-10 boyutlu olarak tabir edebileceğim uzak gösterileri sinema gibi kapalı alandaydı herkesin izlemesini öneririm.
         Orlando’da yaşadığım ve çok strese girdiğim bir olayı da anlatmadan geçemem. Cape Canaveral üssünde Uzay Mekiği ile uzaya gitmiş çok sayıda astronot ekibinin fotoğrafları ayrı ayrı bire bir boyları ile toplu halde sergilenmiş (eskiden İzmir Fuarı’nda da benzeri olduğu gibi), sadece kafa kısmı boş, malum arkaya geçip kafanızı koyduğunuz önden çekilen fotoğrafta kendinizi astronot gibi görüyorsunuz, astronotlarla berabersiniz, kolkolasınız. Bu fotoğraflar çok güzel çıkıyor, işte bu fotoğrafı çekilmeden önce üzerimde her yurtdışı tatilde giydiğim çok cepli olan yeleği çıkarma ihtiyacı hissettim. İçinde pasaportum, bir miktar dövizimin olduğu yeleği çıkardım, öndeki her biri çok kaliteli çelik koltuklardan birinin üstüne koydum, fotoğrafı çekildik, ardından gezi arkadaşlarımızla beraber yeleği unutarak başka alanlara gittik, geziler sırasında yaklaşık 2 saat sonra aklıma birden yelek geldi, baktım yelek üzerimde yoktu, ama yelekte pasaport ve paramız vardı, stres tabii ki bu gibi durumlarda asıl Pasaport’un kaybında, çünkü rehberlerin en sevmediği şeyler pasaport, kredi kartı çalınması ile cep telefonu çalınması. Koşa koşa ve hızlı adımlarla 2 km kadar gittim, tabii ki günde on binlerce kişinin geldiği bir yerde yelek çoktan götürülmüştür diye düşünürken binaya girdim, ilerledim bir baktım yelek yerinde duruyor, ama acaba pasaport ve paralar duruyor muydu? Sizce???
          Amerika seyahatinde özellikle Disneyworld’le ilgili yazılacak daha çok şey var. Bundan sonraki yazımda az önceki yelek sorusunun cevabını vereceğim. Derin Saygılarımla… Perşembe, 30.11.2023
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (9)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Gezgin
(02.12.2023 12:00 - #378)
Çok akıcı güzel bir anlatım ,okuyana sanki o ülkelerde geziyormuş hissi veriyor.Yeni yazılarınızı bekliyoruz.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Gezgin
(02.12.2023 12:00 - #379)
Çok akıcı güzel bir anlatım ,okuyana sanki o ülkelerde geziyormuş hissi veriyor.Yeni yazılarınızı bekliyoruz.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Necati Ertuğrul
(02.12.2023 22:14 - #382)
Vadi bey,seninle birlikte Amerikayı keşfettim.Katkılarından dolayı teşekkürler.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Necati Ertuğrul
(02.12.2023 22:14 - #383)
Vadi bey,seninle birlikte Amerikayı keşfettim.Katkılarından dolayı teşekkürler.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mehmet Arif ÇIVGIN
(04.12.2023 20:59 - #385)
Sayın Çok kıymetli Vadi Bey.Hem çalışmayı hem üretmeyi ve toplumun bilgilendirilmesini,kültürel anlamda çıtasının yükselmesini sağlıyorsunuz.Başarılarınızın ve yazılarınızın devamı dileklerimle
Av.H.Vadi Dalkılıç Herkese çok teşekkür ederim saygılarımı sunarım
Av.H.Vadi Dalkılıç Herkese çok teşekkür ederim saygılarımı sunarım
H.Vadi Dalkılıç Tekrar söylüyorum Şenay Akkurt,Mert Öztürk,Deniz Pehlivan,Rotasız seyyah,Eser Bilen'i mutlaka takip edin,seviyeleri çok yüksek,çok bilgilendirici,sempatik kişiler.Çok çalışmalıyız,görgümüzü,bilgimizi attırmak için çok çaba sarfetmeliyiz.Hayatı ıskalamayın,Sn.Av.Atila sezener "bir çok beyin daha ambalajı açılmadan toprak oluyor"dermişti bir Roma seyahatimizde kahvaltıda kitabını hediye ederken,böylesine dolu kişileri tanımak çok şeyler kazandırır...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Av.H.Vadi Dalkılıç
(13.12.2023 19:00 - #406)
Bundan sonraki yazılarımda Umre gezimi yazacağım, özellikle niyetlendikten sonra Umre 'ye gidişimin birkaç gün içinde Yüce Allah tarafından nasıl kolaylaştırıldığını öğrenince tüyleriniz sizin de diken diken olacaktır...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Av.H.Vadi Dalkılıç
(13.12.2023 19:00 - #407)
Bundan sonraki yazılarımda Umre gezimi yazacağım, özellikle niyetlendikten sonra Umre 'ye gidişimin birkaç gün içinde Yüce Allah tarafından nasıl kolaylaştırıldığını öğrenince tüyleriniz sizin de diken diken olacaktır...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Kazim
(18.02.2024 02:27 - #474)
Vadi Bey. Yazınızı ilgi ile okudum. Umre konusu yerine daha çok Banaz ile ilgili yazılarınızı tercih ederiz. Sizden Ricamız.Bamaz ile bilinmeyen konular, örnegin Banazın göcmen kentı olduğumdan yola çikarak. Banaza gelenler kimlerdi. Yani Toplumsal.yapısını merak ediyorum. Uzaklardan zevkle okuyoruz makalelerinizinz Saygılar Kazim
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Kazim
(18.02.2024 02:27 - #475)
Vadi Bey. Yazınızı ilgi ile okudum. Umre konusu yerine daha çok Banaz ile ilgili yazılarınızı tercih ederiz. Sizden Ricamız.Bamaz ile bilinmeyen konular, örnegin Banazın göcmen kentı olduğumdan yola çikarak. Banaza gelenler kimlerdi. Yani Toplumsal.yapısını merak ediyorum. Uzaklardan zevkle okuyoruz makalelerinizinz Saygılar Kazim
Hüseyin Vadi Dalkılıç Teşekkürler,ama bu konuda da araştırma yapıyorum, değerli emekli öğretmenlerimiz,Kaymakamlık,İl Kültür Müdürlüğü esasen bu konuda etraflı bir çalışma yapmalı,ben de elimden geldiğince çalışmalar yapıyorum, mahalli seçim döneminde yıllar önce yazdığım yeraltı otoparkları, raylı sistem, kaliteli otogarlar,vs çalışmalarımın vaadler içine alınması da dikkat çekici.Saygılarımla...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.