Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Avni Erdal Sarıoğlu
Köşe Yazarı
Avni Erdal Sarıoğlu
 

BENDEN SÖYLEMESİ

Başkaları ne derse desin, her zaman söylediğimiz gibi; bizler gazeteciyiz yazmakla, duyurmakla mükellefiz. Biz yazarız, söyleriz; dinleyen dinler ki iyi yapar, dinlemeyen de zarar görür, zarar çektirir. Onun için biz görevimizi yapalım da gerisini üzerine alınacak olan düşünsün, benden söylemesi... Yaklaşık olarak her yaz başında, yani düğün mevsiminin başlamasıyla yazarız; “Şu düğünlerdeki israfa son verin, yazıktır, günahtır” diye. Ama her ne sebebi varsa pek dinleyen, aldıran olmaz.  Vatandaş binbir güçlükle çocuğunu büyütür, evlenecek çağa getirir. Düğün dernek kurar, alışverişini yapar, hazırlıklarını tamamlar. Son gün de eşim, dostuma bir ikramım olsun, davetlim yesin diye yemek verir. Yemek başladığında bir curcunadır başlar. Herkes sanki açlıkta kalmış gibi o telaşın içinde bir an önce yemeğini yiyip, o işi tamamlamak için çabalar. Buraya kadar her şey tamam... “Tamam derken” de bir an önce yemek yiyebilmek için o kadar çabaya ne gerek var. Zaten masaya oturduktan sonra görevliler gelip servisini yapacak. Ancak elbette ki biraz önceki bahsettiğim sebepten dolayı, yani herkes çabuk işini halletmek için kalkıp kendi servisini yaptığı, dahası ayaklandıktan sonra görevlilerin kendilerine seferber olmalarını istedikten sonra bu kargaşa ortaya çıkıyor. Yani personelin işine müdahale edilmesi sonucu hem işlerde aksama oluyor, hem de ortalıktaki kalabalık birbirlerinin işini yapmasına engel oluyor. Tekrar “buraya kadar her şey tamam”... diyelim. Bir şekilde yemekler geliyor, yenilmeye başlıyor. İşte onun sonrasında tam yemekler tüketilmeden tekrar “et gelsin”, tekrar “tavuk gelsin”. Sanki kıtlıktan çıkmış gibi, sanki hiçbir şey görmemiş gibi bitmeden, azalmadan hem de özellikle et ya da tavuk isteyerek arka arkaya israfın gözüne gözüne vuruyoruz.  O işler de bitiyor, masayı terk ediyoruz. Bir de bakmışsın masadaki tabaklarda etler, tavuklar, yiyecekler yığılıp kalıyor. Hem yemiyoruz, hem istiyoruz, hem israf yapıyoruz. Yazık değil mi, günah değil mi?... Oysa al yemeğini, tamamen tüket, sonrasında da sadece yiyebileceğin kadar iste, bitirebileceğin kadar al... Şimdi sen bu israfı yaptın, yemeklerin çöpe gitmesini organize ettin. Sonrasını düşünebiliyor musun? Senin düşününü şereflendirdiğin dostun senin müsrifliğin yüzünden senden sonraki konuklarını, dışardan gelecek eş, dost ve akrabalarını boşalmış yemek kazanlarıyla karşılayacak. Onlara yemek kalmayınca hem eksikli olacak, hem de hoş olmayan durumlar meydana gelecek. Doğru mu bu şimdi!... Ayrıca bu düğün yemeklerindeki masalardan toplanıp çöpe atılan yemekleri de neden israf ediyoruz. Onca yemek, etlisi, otlusu, acılısı, tatlılısı aynı kovaya dökülüp çöpe gidecek. Onları da bir şekilde belediye öncülüğünde ayrı ayrı büyük bidonlar konularak gerek hayvan barınağında, gerek sokaklarda aç dolaşan hayvanlara verilse, çöpe gideceğine bir canlının kursağına gitse kötü mü olur... Hiçte kötü olmaz. Tam tersine hem iyi olur, hem sevap olur, hem de ülke ekonomisine bir katkısı olur. Gelin böyle yapmayın, tüketemeyeceğiniz kadar yemek, ekmek almayın. Hem düğünlerde, hem evinizde. Çöpe giden ekmek nimettir. Çöpe giden yemek israftır. Çöpe giden yiyecek günahtır. Gelin böyle yapmayın. Dinimiz de, insanlığımız da buna izin vermez. Açgözlülüğümüzü durdurmamız, insanlığa duyarlılığımız, kul hakkına saygımızı yitirmeyelim. Yoksa bu işlerin obalını, vebalini çekmek inanın bizlere çok zor gelecektir. Benden söylemesi...
Ekleme Tarihi: 28 Haziran 2022 - Salı

BENDEN SÖYLEMESİ

Başkaları ne derse desin, her zaman söylediğimiz gibi; bizler gazeteciyiz yazmakla, duyurmakla mükellefiz. Biz yazarız, söyleriz; dinleyen dinler ki iyi yapar, dinlemeyen de zarar görür, zarar çektirir. Onun için biz görevimizi yapalım da gerisini üzerine alınacak olan düşünsün, benden söylemesi...
Yaklaşık olarak her yaz başında, yani düğün mevsiminin başlamasıyla yazarız; “Şu düğünlerdeki israfa son verin, yazıktır, günahtır” diye. Ama her ne sebebi varsa pek dinleyen, aldıran olmaz. 
Vatandaş binbir güçlükle çocuğunu büyütür, evlenecek çağa getirir. Düğün dernek kurar, alışverişini yapar, hazırlıklarını tamamlar. Son gün de eşim, dostuma bir ikramım olsun, davetlim yesin diye yemek verir. Yemek başladığında bir curcunadır başlar. Herkes sanki açlıkta kalmış gibi o telaşın içinde bir an önce yemeğini yiyip, o işi tamamlamak için çabalar.
Buraya kadar her şey tamam...
“Tamam derken” de bir an önce yemek yiyebilmek için o kadar çabaya ne gerek var. Zaten masaya oturduktan sonra görevliler gelip servisini yapacak.
Ancak elbette ki biraz önceki bahsettiğim sebepten dolayı, yani herkes çabuk işini halletmek için kalkıp kendi servisini yaptığı, dahası ayaklandıktan sonra görevlilerin kendilerine seferber olmalarını istedikten sonra bu kargaşa ortaya çıkıyor. Yani personelin işine müdahale edilmesi sonucu hem işlerde aksama oluyor, hem de ortalıktaki kalabalık birbirlerinin işini yapmasına engel oluyor.
Tekrar “buraya kadar her şey tamam”... diyelim. Bir şekilde yemekler geliyor, yenilmeye başlıyor. İşte onun sonrasında tam yemekler tüketilmeden tekrar “et gelsin”, tekrar “tavuk gelsin”. Sanki kıtlıktan çıkmış gibi, sanki hiçbir şey görmemiş gibi bitmeden, azalmadan hem de özellikle et ya da tavuk isteyerek arka arkaya israfın gözüne gözüne vuruyoruz. 
O işler de bitiyor, masayı terk ediyoruz. Bir de bakmışsın masadaki tabaklarda etler, tavuklar, yiyecekler yığılıp kalıyor. Hem yemiyoruz, hem istiyoruz, hem israf yapıyoruz. Yazık değil mi, günah değil mi?...
Oysa al yemeğini, tamamen tüket, sonrasında da sadece yiyebileceğin kadar iste, bitirebileceğin kadar al... Şimdi sen bu israfı yaptın, yemeklerin çöpe gitmesini organize ettin. Sonrasını düşünebiliyor musun? Senin düşününü şereflendirdiğin dostun senin müsrifliğin yüzünden senden sonraki konuklarını, dışardan gelecek eş, dost ve akrabalarını boşalmış yemek kazanlarıyla karşılayacak. Onlara yemek kalmayınca hem eksikli olacak, hem de hoş olmayan durumlar meydana gelecek.
Doğru mu bu şimdi!...
Ayrıca bu düğün yemeklerindeki masalardan toplanıp çöpe atılan yemekleri de neden israf ediyoruz. Onca yemek, etlisi, otlusu, acılısı, tatlılısı aynı kovaya dökülüp çöpe gidecek. Onları da bir şekilde belediye öncülüğünde ayrı ayrı büyük bidonlar konularak gerek hayvan barınağında, gerek sokaklarda aç dolaşan hayvanlara verilse, çöpe gideceğine bir canlının kursağına gitse kötü mü olur... Hiçte kötü olmaz. Tam tersine hem iyi olur, hem sevap olur, hem de ülke ekonomisine bir katkısı olur.
Gelin böyle yapmayın, tüketemeyeceğiniz kadar yemek, ekmek almayın. Hem düğünlerde, hem evinizde. Çöpe giden ekmek nimettir. Çöpe giden yemek israftır. Çöpe giden yiyecek günahtır. Gelin böyle yapmayın. Dinimiz de, insanlığımız da buna izin vermez. Açgözlülüğümüzü durdurmamız, insanlığa duyarlılığımız, kul hakkına saygımızı yitirmeyelim. Yoksa bu işlerin obalını, vebalini çekmek inanın bizlere çok zor gelecektir.
Benden söylemesi...
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.