Eskiden beri Banaz'la ilgili bir şey duysam hemen dikkat kesilirim. Bir haber, bir söz, bir not; yani Banaz'ın adı geçen herşey dikkatimi çeker. Çünkü Banaz bizim herşeyimiz...
Yıllar önce Sadri Alışık'ın oynadığı "Kartallar Yüksek Uçar" dizisinde yer alan Banazlı İsmail'i pür dikkat izler, Banaz'ın ismi geçtikçe ayrı bir gurur duyardık. Genç olsakta biz Banazlıydık...
Yıllar geçtikçe bu tutkumuz aynı heyecanıyla devam etti. Bazen emekli olan her insan gibi bir sahil kasabasına göçüp yerleşme fikri esse de çabuk geçiyor bu esinti. Çünkü Banaz'dan ayrılmak hakikaten de çok zor gibi...
Doğup büyümüşsün buradasın, yolu yarılmışsın, yine burada, yavaştan yolun sonuna doğru geliyorsun hala burada. Eh!.. bu saatten sonra da bu sevda mezarda biter diyorsun artık...
Banaz sevdası sanırım bir ömre bedel.
Dedim ya, Banaz ile ilgili herşey özellikle dikkatimi çeker diye. Aslen Uşaklı olan ve İzmir Narlıdere’de ziyaretine gittiğim Halid Yılmaz Eralp abimizin nakış nakış işlediği ve Banaz’da, Kızılcasöğüt’te geçen anılarını yazdığı “Bir Zamanlar Uşak Kültürü” kitabını ilgiyle okumuştum.
Bir kaç yıl önce Banaz'ın yetiştirdiği önemli isimlerden Sami Samancı bir romanını getirdi. "Veda" birden dikkatimi çekti. Önceden kısa bir muhabbetini yapsakta kitabın içeriğinden bahsetmemişti. Kendisi ayrıldıktan sonra hemen şöyle girişine bir göz attım. O da ne, kitap; konusu Banaz'da geçen bir hikayeyi anlatıyor. Başladım okumaya, okudukça ilgimi çekti, ilgimi çektikçe okumaya devam ettim. Sürükleyici, hüzün dolu, güzel bir hikaye, hatta yokluklar içinde geçse de güzel bir devir diye düşündüm.
Bu fırsatta Sami Samancı bu güzel kitabından dolayı tekrar kutluyorum. Ayrıca gerçek Banaz sevdalılarına da okumalarını tavsiye ediyorum.
Derken, Banaz'ın, Murat Dağının eteklerindeki bu güzel ilçenin bu güzel dağında maden çalışması için havasının, suyunun, hayvanlarının ve endemik bitkilerinin yok edileceğine yönelik kaygılarla karşılaştık. Olaki böyle bir durumda bizler belki bu güzel ilçede ölmeye razı olacağız ama genç nesil ister istemez buraları terketmek mecburiyetinde kalacaklar. Tabii ki uyumaya devam ederlerse, bu duruma tepki koymazlarsa...
Neyse, daha önce çocukluğu ve gençliği buralarda geçen ve hayatın cilvesi yüzünden gurbete giden Kemal Karataş ile rastgeldik. Bu mesele için sık sık ilçemize gelerek çalışmalara destek veren Kemal ile okul yıllarından beri yakın bir arkadaşlığımız süregeldi.
Kendisinin yaşamını sürdürdüğü İzmir'de kültür ve edebiyat çalışmalarında tecrübe edindiğini öğrendik. Ve Kemal kardeşimiz geçen hafta emeklilerden oluşan çalışma grubuyla birlikte müşterek olarak çıkardığı kitabını masaya koydu.
Üzerinde çalışma arkadaşlarıyla birlikte gördüğü-müz isminden gurur duydum. Yine bir çırpıda kitaba göz attım. Kemal'in en az benim kadar değer verdiği Banaz'la ilgili öyküsü gözüme çarptı. Kendisi yanımdan ayrılır ayrılmaz işi gücü bırakıp kısa öyküyü bir çırpıda okudum. Banaz'da geçen çocukluğundan oldukça etkileyici bir anısını ölümsüzleştirmiş Kemal...
Eskilerde kasaba havasındaki ilçenin efsane isimlerinden Apostol Amca'nın kendisi ile birlikte birçok çocuğa yaşattığı kabus gibi ama neşeli, güzel ama bol acılı aynı zamanda da tebessüm içeren bir anısı bu...
İlçede lokantacılık yapan Apostol Amca'nın bir etkinlik sebebiyle bolca pişirdiği yemekleri satamayınca, "yemeyecektiniz niye yaptırdınız .... mın" diye nara attığını hep duyardık...
Kemal kardeş, edebiyattaki ilk başarılı adımından gururlandık. "Ezilmiş Üzüm Tadında Öyküler" ve "Çocukça Öyküler" de seni ve kitaba emek veren diğer arkadaşlarını kutluyorum. Biliyorum ki yüreğinde daha "Kasabadaki Erik Ağacı" gibi, "Sakız ve Minik Kuş" gibi nice başka anılarının da kağıtla buluşmayı bekliyor diye düşünüyorum. Yolunuz açık olsun...
Ben hep böyle düşünüyor ve diyorum; "Banaz'ı bir adım ileriye götüren, götürmeye çalışan ve bir çivi çakanın sonuna kadar yanındayız ve minnettarı olacağız". Çünkü Banaz bizim için gerçekten ayrı bir sevda!....