Hiç düşündünüz mü insanlar neden spor yapar? Birçoğumuz için spor, ter dökmek, heyecan yaşamak, kazanmak ya da kaybetmekten ibaret olduğunu düşünüyor. Oysa spor içinde çok daha fazlasını barındırır. Kimi için sahada belirlenmiş dakikalarda top koşturmak, kimi içinse sabahın erken saatlerinde koşuya çıkmak… Şu soruyu hiç sorduk mu: Sporun bir felsefesi olabilir mi?
Felsefenin birden fazla tanımından bahsedebiliriz. Ama genel olarak felsefe hayatın anlamını, insanın varoluşunu, iyiyi ve güzeli, hakikati arama çabası olarak görülmektedir. Voleybol ve basketbol millî takımlarımızın yaptıklarını görünce spor da aslında yalnızca bedeni değil, zihni ve ruhu içine alan olduğunu görüyoruz. Bu yönüyle bakıldığında, sporun da bir felsefesi vardır ve spordaki davranışların ötesinde görülmesi gerekir. Ve bir kez daha görüyoruz ki her alanda ihtiyacımız akil insanların varlığı değişimi başlatma hususunda önemli bir kaynak oluyor. Pazar günü oynanan Fenerbahçe-Trabzonspor karşılaşması sonrası Fatih Tekke hocanın basın toplantısı Türk Futbol tarihine geçecek konuşması önemli ipuçları veriyor. Bence sporu seven herkes bir kaç kez izleyip üzerine düşünmesi gerekir. Sanki değişimi başlatacak bakış açısını ortaya koyuyor. Türk sporunun bir felsefesi var mı olmalı mı gibi kendimce sorguladığım bu günlerde ciddi bir konuyu dile getiriyor. Bizi kim ne kadar ciddiye alır ki diyorum ama ülkemiz spor açısından atağa kalktığı bu zamanlarda söylediklerini bütün spor kamuoyunun ciddiye alması ve üzerine düşünmemiz gerekiyor. Eğer ülke olarak bu sorgulama ve değerlendirmeyi kendi içimizde yapabilirsek ben inanıyorum ki çok büyük bir yol kat edeceğiz. Millet olarak hepimizin ortak sorunu olduğunu düşündüğüm spor endüstrisindeki değişim bu şekilde gelecektir. Milli ve yerlilik fikri son zamanlarda ciddi olarak tartışılan konulardan olduğunu biliyoruz. Ama umarım içini doldurabilecek bir alt yapıyı oluşturur ve bu kıymetli değişim ve atılımı gerçekleştirebiliriz. Ben tüm kalbimle inanıyorum ki bunu da değiştirebilecek bir güce sahibiz. Yeter ki pes etmeden sorgulamaya ve eleştirel yaklaşımımızı geliştirmeye devam edelim. Çünkü spor sadece sahalarda oynanan basit bir oyundan ibaret değildir. Yani en azından ben öyle düşünüyorum. Spor felsefesinin kabaca genel başlıklarına değinecek olursak:
Birincisi, spor insana sınırlarını öğretir. Nefesin tükendiği, kasların yorulduğu anda insan kendine şunu sorar: "Devam edebilir miyim?" Bu, yaşamın en temel sorularından biridir. Felsefe de insana benzer bir meydan okuma sunar: Zor sorularla yüzleşmek, güçsüz kaldığımız süreçlerde mücadele edebilmek, konfor alanından çıkmak gibi birçok durumlar örnek gösterilebilir.
İkincisi, sporun adaletle ilgisi vardır. Hakemin düdüğü, kuralların üstünlüğünü simgeler. Tıpkı hukukun ya da ahlâkın toplumsal yaşamda denge sağlaması gibi, sporun da kendi içsel adaleti vardır. Bir faul görmezden gelindiğinde, golün hatalı şekilde iptal edildiğinde oyunun tadı kaçar; tıpkı adaletin olmadığı toplumların çürümesi, insanların kendi adaletini kendi sağlamaya çalışması gibi absürt bir duruma dönüşür.
Üçüncüsü, sporun estetik boyutunu da unutmamak gerekir. Bir futbolcunun klas bir çalımı, estetik bir uzaktan gelen gol, son saniye basketi, son saniye kurtarışı, bir jimnastikçinin kusursuz hareketi, bir basketbolcunun zarif turnikesi… Bunlar yalnızca bir oyun değil, insan bedeninin güzelliğini ortaya koyan birer sanat eseridir. Çünkü o seviyeye ulaşabilmek için sporcular aylarca hazırlık yaparlar. Felsefe de güzeli arar, anlamaya ve tanımlamaya çalışır. Bu güzelin gelişmesi için destek verir.
Ve belki de en önemlisi, spor insana "biz" olmayı öğretir. Bugün toplum olarak belki de en çok ihtiyacımız olan birlikte yaşama kültürünü yeniden kazanabilmek. Takım olmanın, ortak hedef uğruna ter dökmenin, bazen kendi egosunu geri plana bırakıp büyük resme hizmet etmenin dersini verir. Örneğin daha henüz 23 yaşında olan Alperen Şengün'ün Avrupa basketbol şampiyonasında yaşına rağmen takımın düzenini sağlayan bir konuma gelebilmesi… Bu, sadece sahada değil, hayatın her alanında ihtiyaç duyduğumuz bir erdemdir. Zaten felsefe de insanlık var olduğu andan itibaren bu sorulara cevap aramaktadır.
Sonuç olarak, sporun yalnızca kaslarımızı değil, düşünce dünyamızı da beslediğini kabul etmeliyiz. Zaten o nedenle gençlerin ve çocukların zararlı alışkanlıklardan uzak kalması için sporun çocuk yaştan itibaren hayatımızda olması gerektiğini önemle ifade ediliyor. Sporun felsefesi, kazanmanın ya da kaybetmenin ötesinde, insana hayatın özünü hatırlatır. Hatırladıklarımızı geliştirip geleceğimize yön vermemizi sağlayacaktır. Aslında unutmak üzerine bir mücadele örneğidir: Adalet, dayanışma, sabır ve güzellik gibi önemli erdemleri içinde barındırır. Belki de bundan sonra spor müsabakalarını izlerken yalnızca skor tabelasına değil, onun bize söylediği felsefi derslere de kulak vermeliyiz. Çünkü bugün millet olarak bu felsefi derslere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.
Mehmet Fatih TEKİN
Felsefe Grubu Öğretmeni, Sosyolog, Öğrenci Koçu, Aile Danışmanı
Felsefe Grubu Öğretmeni, Sosyolog, Öğrenci Koçu, Aile Danışmanı