Bir felsefi metafor olarak “yolda olmak” mottosu fikri gelişimleri takip eden pek çok düşünce insanı tarafından kullanılmaktadır. Çünkü yolda olmak metaforu kimi zaman pozitif bir değişimin ilk adımlarıdır. Kimi zaman ise olgunluğu, yetkinliği de özünde barındırır. Belki de en göze çarpan noktası devamlı sorgulayıcı bir yaklaşımla, hep daha iyiye, daha yetkine doğru bir arayış içinde olmayı hedeflemektir. Güzel bir mecraya ve bilimsel şölene dâhil olunca ilk aklıma gelen bunlar oluyor. Niyetlenmek ve o yolların heyecanını içinde taşımak. Anadolu topraklarının birçok millet tarafından yurt edinme çabasında olsa da Türkler kadar başarılı olunamadığı hepimizin gözü önünde durmakta. Bu yurt edinme ideası her dönemde canlılığını korumuş ve atalarımız bugünleri bizlere miras bırakmışlardır. Zorlukları aşarak yurt edinilen bu toprakların önemini bir kez daha altını kalın çizgilerle çizmek ve bu bereketli toprakların değerini hatırlamak… Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’ndeki sempozyum ile birlikte, kültürle yoğrulmuş bir bölgeye ve hafızaya şahitlik ettik.
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi öncülüğünde 16-18 Ekim 2025 tarihleri arasında Erzincan’da “Uluslararası Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması Sempozyumu: Anadolu'nun Kilidi Erzincan” adıyla oldukça başarılı bir sempozyum gerçekleştirildi. Bilgi şöleni de diyebiliriz. Birbirinden kıymetli tebliğler dinledik ve kadim kültürümüz adına çok şey öğrendik. Bu tarz organizasyonların güzel yanlarından birisi de, yeni fikirler edinmemiz ve yeni dostlar biriktirmemizdi. Bizde bu etkinlikte kıymetli hocam Doç. Dr. Muhammet Caner Ilgaroğlu ile birlikte hazırladığımız “Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesi Sürecinde Felsefi Düşüncenin Kurucu Rolü” bildirimizle yerimizi aldık. Çünkü Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması üzerine düşünmek, bu toprakların derin felsefi damarlarını hatırlamak anlamını ortaya çıkarır. Bu önemli ve güzel etkinliğin ardından açığa çıkan düşünceleri birkaç başlık ardında ifade etmek istedim.
1)Bir şehrin sessiz hafızası: Anadolu haritasına baktığımızda Erzincan, çoğu zaman sessizce duran ama derin anlamlar taşıyan bir şehir olarak karşımıza çıkıyor. Doğu ile Batı’nın, inançla hayatın kesiştiği nokta olduğuna şahitlik ettik. Sempozyumun teması özenle hazırlanmış bilimsel etkinlik olmasının yanı sıra unuttuklarımızı hatırlatma çabasıydı. Çünkü tarih boyunca Erzincan bir kavşak noktası olmanın dışında bir kalp atışı olmuştur.
2) İrfanla yoğrulan bu topraklar: Sempozyum boyunca yapılan konuşmalar, bize bir kez daha hatırlattı. İçinde çetin mücadeleleri barındırsa da: Türklerin Anadolu’ya gelişi bir fetih hareketi değil, bir gönül seferiydi. Ahmet Yesevî’nin hikmeti, Harakânî’nin gönül genişliği, Yunus’un dili, Mevla’nın hoşgörüsü ve Hacı Bektaş’ın adaleti, Farabi’nin erdemli şehri; hepsi bu topraklara kök salan bir irfan ikliminin parçalarıydı. Erzincan, bu irfanın taşına toprağına sinmiş hâlidir. Bir yandan Harakânî’nin nefesini taşırken, diğer yandan yeni kuşaklara “medeniyet” kelimesinin anlamını fısıldar: İnsana değer veren, merhameti ve adaleti esas alan bir hayat biçimi. İnsanlığa onurunu yeniden kazandıracak bereketli topraklar… Geçmişin ışığıyla yarına bakmak bilgi şölenin kıymetli tarafından birisiydi. Geçmişe takılıp kalmak yerine bugünü anlamlandırma çabasıydı. Konuşmalarda sıkça vurgulanan bir fikir vardı: “Manevi köklerinden kopan bir toplum, yönünü kaybeder.” Bugün toplum olarak sormamız gereken önemli sorulardan biridir. Acaba bizim yönümüz nedir? Bu söz, Erzincan’ın da Anadolu’nun da anlamını özetliyordu. Bugün şehirlerin betonla değil, anlamla; kimliklerin ideolojiyle değil, kültürle yaşadığı bir çağ istiyorsak, Kur’an ve Sünnet ile birlikte filozofların kadim bilgileri bağlamında geçmişin ışığını yeniden bugüne taşımamız gerekiyor.
3) Bir Hatırlama Çağrısı: Erzincan’daki bu sempozyum, akademik bir buluşmanın yanında bir hatırlama çağrısı gibiydi. Geçmişin büyük insanlarını anmak için değil; onların bize bıraktığı tarihi, kültürü ve felsefenin anlamı yeniden yaşatmak için toplandık. Belki de asıl mesele, tarih kitaplarındaki satırları ezberlemek değil; o satırların arasındaki ruhu duymaktı. Çünkü Anadolu, fetihlerle değil, insanla anlam kazanmış bir topraktır. Zorbalıkla, zulümle insanlığa huzur getirmek bir yana dursun insanlığı çıkmazlara sürükleyeceğini modern dönemde fazlasıyla görüyoruz.
4) Son Söz: Kilidin Anahtarı Bizde: “Anadolu’nun Kilidi Erzincan” sözü, yalnızca coğrafi bir tespit değil, derin bir bilgelik yolunda, bütün varlıklarda gerçeğin ışığını aranması, kadim geleneğimizin bir gereğidir. Derdiyle dertlenip İslam davasını yücelten mücadeleci atalara sahip olduğumuz aklımızdan çıkarmamalıyız. Ve bize emanet eden ülküyü devam ettirmek zorundayız. Bu değerli mücadele kilidinin anahtarı, kültürümüzü yeniden yorumlamakta, irfan geleneğini çağın diliyle buluşturmakta saklıdır. Sempozyumun bize bıraktığı önemli mesaj da buydu: Geçmişi anlamak, yalnızca tarih bilmek değildir; kendimizi bilmek, kim olduğumuzu hatırlamaktır. Nasıl filozofu olmayan medeniyetler kaybolmaya mahkûm ise kadim geleneğimizi hatırlamak medeniyetin devamlılığını sağlamanın da formülüdür. Erzincan’ın bu anlamda bir şehirden fazlası olduğunu hissetmek önemli bir nokta oldu. O, Anadolu’nun kalbinde hâlâ atmaya devam eden medeniyetin sesi ve nefesidir.
Bugün İslam toplumların içinde bulunduğu durum, İslam’ın kaidelerine olan ihtiyacın geri plana atılmasından kaynaklandığı aşikârdır. Bugün ihtiyacımız olan yegâne kaynaklar Kur’an, Sünnet ve Türk İslam düşünürlerinin ortaya koymuş olduğu dinamikleri ve yaklaşımları günümüz dünyasında da uygulamanın yöntemlerini öğrenmemiz gerekiyor. Türk İslam düşünürlerinin izinde bugünün ve geleceğin gereksinimlerinin yanı sıra köklerinden, tarihinden, kültüründen besleyebilirsek, devlet geleneğimiz süreklilik kazanacaktır. Kadim anlayışlarımızdan beslenemeyen devlet anlayışları, medeniyetin sürekliliği de tehlikeye sokacaktır.
Böylesine anlamlı bir organizasyonu tertip edenleri de unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Sempozyum sürecinin ilk anından itibaren maddi manevi destek sağlayan Sayın Vali Doç. Dr. Hamza Aydoğdu'ya, Erzincan Belediye Başkanına, Vakıflar genel müdürü Sinan Aksu' ya ve ismini sayamadığım birçok kişiye teşekkür ederim. Sempozyumun düzenlenmesine emeği geçen başta Sayın Rektör olmak üzere Prof. Dr. Abdülkadir Gül ile Dr. Öğretim üyesi Kader Altın'a, tebliğleri ve katılımlarıyla katkıda bulunan saygıdeğer bilim insanlarına ve emeği geçen herkese teşekkür ediyor, selam, sevgi ve saygılar sunuyorum.
Karl Jaspers, Felsefe Nedir?, Türkçesi İ. Zeki Eyuboğlu, II. Baskı, İstanbul 1995
[1] İbrahim Hakkı Aydın, “Bir Felsefî Metafor ‘Yolda Olmak’”. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 6/1 (Şubat2006), 9-22.
